100’üncü yılında büyük zaferin coğrafyasındayız

Bu sene 30 Ağustos zaferinin 100’üncü yılını kutlayacağız. Bir milletin birlik ve beraberlikle neleri başarabileceğinin ilk adımı olan Kurtuluş Savaşı’nı mutlak bir galibiyetle sona erdiren bu önemli günü anarken zaferin coğrafyasında bir gezinti yapalım istedim. Büyük Taarruz’u anlamak isteyenler muhakkak tarihin kültürle harmanlandığı Afyonkarahisar’a, Uşak’a ve Kütahya’ya uğramalı. 1981’de milli park ilan edilen, büyük muharebelerin geçtiği alanları gezi listenizin başına koyun. Ve unutmayın ki bu şehirlerde daha keşfedecek çok şey var.

Haberin Devamı

Cumhuriyetimizin kurulması için verilen bağımsızlık mücadelesinin en önemli safhalarından biri Başkomutanlık Meydan Muharebesi. 19 Mayıs 1919’da başladı Milli Mücadele. 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması sonrasında TBMM’nin antlaşmayı tanımadığını ilan etmesi üzerine işgal hızlandı. 28 Temmuz 1921’de Kütahya’ya giren Yunan Kralı Konstantin savaş konseyini burada toplayıp Ankara üzerine yürüme kararı çıkardı.

Yunan ordusunun bu ilerleyişi karşısında Türk ordusu, Sakarya’da Başkomutan Mustafa Kemal komutasında dünya savaş tarihinde örneği görülmeyen bir taktikle büyük bir zafer kazandı. Sakarya’da durdurulan düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra 26 Ağustos 1922’de Başkomutan Mustafa Kemal, Afyonkarahisar Kocatepe’den başlattı Büyük Taarruz’u.
100’üncü yılında büyük zaferin coğrafyasındayız
Mustafa Kemal, İsmet Paşa ve Fevzi (Çakmak) Paşa Kütahya Çalköy’de yıkık bir evin avlusunda, kırık bir kağnı arabasının üzerinde durum değerlendirmesi yaparak Yunanların yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve mağlup etmek için İzmir’e girmek görüşüne varmışlardı. Mustafa Kemal burada Batı Cephesi’ndeki tüm subay ve erlere okunmak üzere “Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini verdiği bir bildiri yayımladı. Bu taarruz sayesinde Kütahya 30 Ağustos zaferi ile düşman işgalinden kurtarıldı, ardından da 1 Eylül’de Gediz, 3 Eylül’de Emet ve Tavşanlı tekrar özgürlüğüne kavuştu. 9 Eylül’de İzmir’de Yunan işgalini bitiren Türk ordusu, Mustafa Kemal’in emrini başarıyla yerine getirmiş oldu. Bu büyük muharebelerin geçtiği alan 1981’de milli park ilan edildi. Savaşın kronolojisine göre Büyük Taarruz’un geçtiği alan Afyonkarahisar’ın güneyinde.

Gezginler, bu kentte konaklayarak alanı ve anıtların çoğunu ziyaret edebilir. Taarruz emri bugünkü Afyon Zafer Müzesi’nde verildi. 1915-1920 arasında Saitoğlu Mehmet Sait Efendi tarafından Afyonkarahisar’ın merkezinde yaptırılan iki katlı bina, Büyük Taarruz’dan önce Yunan General Trikupis’in kolordu karargâhıydı. 28 Ağustos’ta da Başkomutanlık Karargâhı oldu. Cumhuriyet Meydanı’nda Afyon’un simgesi olan Afyonkarahisar Zafer Anıtı ise görkemli bir bronz eser ve devrin önemli heykeltıraşlarından Avusturyalı Krippel tarafından yapıldı. Afyonkarahisar’ın Sincanlı ilçesine bağlı, Yıldırım Kemal Köyü’ndeki artık kullanılmayan tren istasyonu, düşman gerisine sızarak telgraf ve ikmal hatlarını kesme harekâtında çok önemli bir nokta oldu. Uşak’ın 10 kilometre doğusundaki Göğem Köyü, 2 Eylül 1922’de tarihi bir olaya tanıklık etmiş.
100’üncü yılında büyük zaferin coğrafyasındayız
Afyonkarahisar evleri, kale bölgesinde ilk yerleşim yeri olarak da biliniyor. Bölge sit alanı olarak korumaya alınmış.

Yunan 1. Kolordusu Komutanı General Trikupis ve 2. Kolordu Komutanı General Digenis de dahil olmak üzere 491 subay ve 4 bin 985 er burada teslim olmuş. Trikupis askerlerinin teslim olma baskısına dayanamayıp beyaz bayrak çektirmiş. 23. Tümen, 69. Alay, 1. Tabur Komutanı Yüzbaşı Nihat (Tok) tutsakları teslim almış. Başkomutanlık Karargâhı aynı tarihte Dumlupınar’dan bugün Uşak Atatürk ve Etnografya Müzesi olarak kullanılan eve nakledildi. Mustafa Kemal, 3 Eylül’de, esir generaller Trikupis ve Digenis’i bu evde kabul etti. 1890’da Kaftancızade ailesinin konağı olarak yapılan bu ev, 1978’de Atatürk ve Etnografya Müzesi’ne dönüştürüldü. Etnografik objelerin yanı sıra Kurtuluş Savaşı’nda kullanılmış silahlar, Atatürk’ün çalışma, yatak ve toplantı odaları özgün eşya ve mekân düzenlemeleriyle sunuluyor.

Uşak - Bir âşıklar diyarı...

Uşak MÖ 4’üncü yüzyıla dayanan bir tarihe sahip. Adı ‘âşıklar diyarı’ anlamına geliyor. Tarihinin yanı sıra kaplıcaları ve her ilmeğinde geçmişten bir duygu taşıyan halılarıyla da özel bir ilgiyi hak ediyor. Afyonkarahisar gibi Uşak da termal turizmle öne çıkıyor. Suyunun sıcaklığı 60 dereceye ulaşan kaplıcalar var. Birçok hastalığa iyi geldiği düşünülen kaplıcalar arasında Hamamboğazı ve Örencik öne çıkanlar. Uşak’a kadar gitmişken 30 kilometre uzaklıktaki Ulubey ilçesine yapılan cam terastan Ulubey Kanyonu’nu izlemeden dönmeyin. Komşusu Afyon’da Friglerin hüküm sürdüğü dönemlerde Uşak, Lidyalıların egemenliğindeymiş.

24 metre uzunluğundaki, Banaz Çayı üzerinde taşların birbirine kenetlenmesiyle inşa edilen yaklaşık 2 bin 500 yıllık Cılandıras Köprüsü o zamanlardan yadigâr. Daha sonra Persler tarafından yönetilen şehir Büyük İskender’in de dikkatinden kaçmamış. Anadolu’yu Ortadoğu’ya bağlayan ‘Kral Yolu’ üzerindeki Uşak’ın tarihinde Romalılar ve Bizanslılardan sonra 1076’da Türkler var. Şehrin göze çarpan eserlerinden olan Ulu Cami, yapım yılı kesin bilinmemekle birlikte Germiyanoğulları dönemine tarihleniyor. Kitabesi kaybolduğundan yeterli bilgiye sahip olmadığımız Burmalı Cami tahminen 16’ncı yüzyıldan kalma. 19’uncu yüzyıl sonlarında Tiritoğlu Mehmet Paşa’nın yaptırdığı Paşa Han, bir Fransız mimarın elinden çıkmış. Başarılı bir restorasyonla butik otel olarak açılmış. 20’nci yüzyılın ilk yıllarında yapılan iki katlı Bedesten, bugün Sarraflar Çarşısı.

Osmanlı sivil mimarisini yansıtan Uşak evlerini görmek için Aybey ve Karaağaç mahallelerine gidebilirsiniz. Kresus ya da herkesin tanıdığı isimle Karun MÖ 500’lerin ortalarında Lidya Krallığı’nı yönetmiş. “Karun kadar zengin” lafını kendisine borçluyuz. Güre’deki mezarında bulunan hazineler yurtdışına kaçırılmış. Uzun bir hukuk mücadelesinden sonra 1993’te geri alınan hazineler artık Uşak Arkeoloji Müzesi’nde. Paha biçilemeyen eserlerin en tanınanı, bir ara çalınıp bulunan Kanatlı Denizatı Broşu. Müzede 35 bine yakın eser sergileniyor.

Afyonkarahisar - Anadolu’nun kilidi

Türkiye’deki yedi coğrafi bölgenin üçüne yayılmış olan Afyonkarahisar, Anadolu’yu ele geçirmek için yapılan büyük savaşlara sahne olmuş. Bu sebeple “Anadolu’nun kavşak noktası ya da kilidi” sözlerini sonuna kadar hak ediyor. Afyon’daki en önemli eserlerden olan kale, MÖ 1350’li yıllarda Hititler tarafından inşa edilmiş. Frigler, Persler, Romalılar ve Bizanslılara hizmet etmiş.

Kaleye ‘Karahisar’ ismini Malazgirt Savaşı’ndan sonra şehre yerleşen Selçuklular vermiş. Askeri amaçlı olarak yaptırıldığı için içeride yerleşim alanları yok ama zarif süslemeleriyle dikkat çeken cami, devletin hazinelerinin saklandığı mahzenleri, kapısındaki yazıtları, sarnıç ve cephanelikleriyle dikkat çekiyor. Tipik bir Selçuklu ahşap camisi olan Afyon Ulu Cami’yi de ziyaret etmenizi öneririm. Konya’dan sonra en önemli Mevlevilik dergâhı Afyon’da. Mevlevi (Türbe) Camisi’ni 19’uncu yüzyılın ortasında Sultan Abdülmecit yaptırmış. Tek şerefeli caminin türbesinde Mevlana’nın torunları yatıyor. Osmanlı dönemine ait sivil mimari örnekleri, günümüze kadar ulaşabilmiş. Bu tarihi evlerin sıralandığı çoğu mahalle sit alanı olarak tanımlanmış.

Afyon’da sağlığa faydası tescilli birçok kaplıca var. İçmeleriyle mide, bağırsak ve karaciğer rahatsızlıklarına, banyo uygulamalarıyla da romatizma ve deri hastalıklarına iyi geldiği belirtilen Gazlıgöl Kaplıcası şehre 20 kilometre mesafede. Sandıklı Belediyesi’nin işlettiği ve çamur banyosu da yapılan, içindeki Bizans hamamıyla Hüdai Kaplıcası’nı da görün. NG Afyon ve Oruçoğlu Termal de 5 yıldızlı otel konforunu yaşarken bu şifalı sulardan faydalanabileceğiniz adresler.

Yazarın Tüm Yazıları