Az ye, çok yaşa

50’li yaşlar sonrasında daha sağlıklı ve mümkünse daha uzun bir ömür sürebilmemiz için neredeyse her gün yeni ve farklı -hatta bazen akla ziyan- bir tavsiyeyle karşılaşıyoruz.

Haberin Devamı

Bazı uzmanlar -ki uzmanlıkları değilse de fikirleri her zaman tartışmaya açıktır- “daha çok antioksidan” sebze ve meyve tüketimimizi önerirken, bazı uzmanlar da “daha az karbonhidrat” -un, şeker, nişasta- ve “daha çok protein” ile beslenmemizi öneriyor. Hatta o uzmanlardan bazıları “Karbonhidratları sıfırlayıp hayvansal proteinlere yüklenin, bedeninizi ketotik asit havuzuna atıp saf saf(!) daha sağlıklı olmayı bekleyin” gibi şaşırtıcı önerilerde bile bulunabiliyor. “Peki, bu önerilerden hangisi bilimsel olarak kanıtlanmış durumda hocam?” derseniz, cevabım “Yukarıda okuduğunuz önerilerden hiçbirisi maalesef henüz bilimsel olarak kanıtlanmış değildir, sevgili okurum!” olacaktır. Ama size net ve açık olarak ve bilimsel kanıtlara da dayanarak şu bilgiyi rahatlıkla aktarabilirim: 50’li yaşlardan sonra kalori kısıtlaması yapanlar daha sağlıklı ve uzun bir ömür sürme şansı yakalayabiliyor. Hayatımızı az da olsa uzatmak, daha da önemlisi sağlıklı bir 50 yaş sonrasını keyifle yaşamak istiyorsak ÖĞÜNLERİMİZİ AZALTMALIYIZ! Çünkü elimizdeki net ve açık veriler bize “AZ YE, SAĞLIKLI KAL, ÇOK YAŞA” diyor.

Haberin Devamı

İYİ BİLGİ 1

AZ YEMENİN FAYDASI NE

KALORİ kısıtlaması uzun ve sağlıklı ömür genlerini tetikleyip coştururken özellikle 60’lı yaşlardan sonra başımıza bela olabilen pek çok kronik hastalığı aktive edebilen genleri de susturuyor. Akılcı bir kalori kısıtlaması programının -yeterli ve kaliteli beslenmenin- bedenimizdeki pek çok metabolik reaksiyonda olumlu değişimleri tetiklediğini gösteren net ve açık verilere sahibiz. Peki, bu veriler neler? Yanıt için bir sonraki kutuya geçelim.

Az ye, çok yaşa

KESİP SAKLAYIN

BİLİMSEL VERİLER NEDEN ‘DAHA AZ YİYİN!’ DİYOR

1- Kalori kısıtlaması “AMP aktivasyonlu protein kinaz” ve sirtuin reseptörlerini olumlu yönde etkiliyor. AMPK’nın aktivasyonu özellikle mitokondri yaşlanmasını frenliyor, DNA hasarlarını engelliyor.

2- Kalori kısıtlaması kötü yaşlanmanın en önemli tetikçisi olan aşırı insülin birikimine ve insülin direnci gelişimine de engel olabiliyor.

Haberin Devamı

3- İnsülin direncinin önlenmesi demek de daha az hipertansiyon, şeker hastalığı, Alzheimer/bunama sorunu, damar sertliği, kanser riski anlamına geliyor. Zira kalori tüketimi arttıkça kan şekeri yükseliyor, pankreaslarımız bedene adeta insülin banyosu yaptırmaya başlıyor, neticede insülin direnci gelişiyor.

4- Kalori kısıtlaması yapmazsanız kanda aşırı yükselen insülin seviyeleri başka sorunları da beraberinde getiriyor. Mesela “insülin/IGF-1 yolağı” aktive oluyor. Bu da daha sorunlu bir yaşlılık anlamına gelebiliyor.

5- Kalori kısıtlaması insülin sinyalizasyon sistemine yaptığı olumlu etki sayesinde beynimizi/belleğimizi de koruma altına alıyor. Araştırmalar, oruç tutanlarda bellek fonksiyonlarında olumlu gelişmeler olabileceğini gösteriyor. Örneğin, kalori kısıtlamasının beyin kaynaklı nörotrofik büyüme faktörlerinin üretimini tetiklediğini gösteren güvenilir veriler var. Aralıklı oruç tutmak ve kalorileri kısıtlamak bellek hücrelerimiz nöronların mitokondrilerini güçlendiriyor, mitokondri sayılarını arttırıyor, neticede nöronlarımız daha fazla enerji üretme ve genç kalma şansı yakalıyor.

Haberin Devamı

İYİ BİLGİ 2

KALORİ KISITLAMASI NASIL YAPILMALI

KALORİ kısıtlamasının özellikle 50’li yaşlar sonrasında sağlığımıza iyi geldiğinden benim de en ufak bir şüphem olmadığını söyleyebilirim. Ben de birkaç yıldır “2 öğün beslenme” metodunu ısrarla uygulamaya çalışıyorum. Hatta bazen haftada bir ya da iki gün tek öğünle beslenerek “su orucu metodu” uyguluyorum. Ama biliyorum ki hangi tip açlık kürlerinin ya da kalori kısıtlama metotlarının sağlığımız için daha iyi olduğu hakkında net ve açık bir bilgiye maalesef henüz sahip değiliz. Anladığım kadarıyla herkes -bazı biliminsanları da dahil olmak üzere- kafasına göre farklı bir metodu uygulamaya gayret ediyor. Kimi günün 14-18 saatini sadece su içip hiçbir şey yemeyerek, kimi haftanın bir ya da iki üç gününü tek öğünle geçiştirerek aralıklı oruç tutuyor. “Az ye, çok yaşa” yolculuğuna çıkanlardan bazıları ise sadece haftanın bir ya da iki-üç gününü oruç tutarak, akşam yemeğini atlayarak, birkaç haftalık sadece “sıvılarla beslenme” kürleri uygulayarak süreçten faydalanma yolunu tercih ediyor. Tabii ki burada kişisel faktörler çok önemli. Yaşımız, sağlık durumunuz, kullandığımız ilaçlar, genetik risklerimiz, yaşadığınız çevre ve daha pek çok faktörü dikkate alarak ve tabii ki neticede mutlaka ama mutlaka bu konuda tecrübe sahibi olan bir hekimle konuşup süreci onun tavsiyelerine göre planlayarak yola çıkmamız en doğrusu olacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları