Paylaş
TÜİK açıkladı, son durum şuymuş:
5 milyon 192 bin 825 kişi tek kişilik hanelerde yaşıyormuş.
En çok İstanbul’da.
Sonra sırasıyla Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Balıkesir, Mersin ve Konya’da...
Bu rakama dahil olan bir “tek kişilik hane halkı” mensubu olarak, bu pek şahane artış haberinin sıradan ve soğuk bir istatistik detayı olarak kaybolup gitmesine (yüce) gönlüm razı gelmedi.
O yüzden tüm tek kişilik hane halkları adına bu satırları yazmaya karar verdim:
GÖZDEN KAÇAN BİR DETAY
Tek kişilik hane halkı demek toplum gözünde “bekâr” ya da “yalnız” demek.
Özetle, “yazık, vah vah” denilen bir durum. Peki durum gerçekten öyle mi?
Öncelikle istatistikçilerin kaçırdığı bir nokta var: Bu insanların çoğu tamamen “yalnız” değil.
Kedi ya da köpek sahibi.
Bazıları her ikisi birden.
Nitekim bu “tek”ler arasında aslında hep bir meseledir. Kedi ya da köpek sahibi olan bir “tek”, kedi ya da köpek sahibi olmayan bir diğer “tek”le karşılaştığında, “Mutlaka sahiplenmelisin, muhteşem bir şey, benim hayatım değişti” diye kendi durumunu över, yüksek motivasyonunun bulaşıcı olmasını temenni eder. Kedi ya da köpek sahibi olmayan biri olarak söyleyeyim, evet bazen gaza geliyorum.
Ama herkesin çocuk sahibi olması nasıl doğru değilse, herkesin kedi ya da köpek sahibi olması da doğru değil.
Özellikle benim gibi evde pek az duran bir “tek” için.
MUHTEŞEM BİR ŞEY Mİ?
“Tek”lik muhteşem bir şey mi? Bazen evet bazen hayır.
Evde istediğin her şeye senin karar verebilmen, kişisel alanını bölüşmemek durumunda olman, evin içinde kirli çorabını istediğin noktaya fırlatabilmen “tek”liğin bence en nefis, özgür yanları.
Ama dezavantajları da var. Her tür ıvır zıvır detayla ilgilenmek zorunda kalmak gibi. Kombi mi bozuldu, uğraşmak zorundasın.
Elektrikli süpürgenin torbası mı bitti, nereden bulacaksın şimdi? Ya da üst kattan dairene bir şey mi aktı, yine senin problemin... Liste böyle uzar gider.
BÖYLE YALNIZ MI ÖLECEĞİM?
İstatistikçilerin haberi olmaz ama “tek”ler arada bir denemeler de yapar.
Sevgilinin haftada üç-dört gün seninle yaşaması ya da bavulu kaptığı gibi tamamen yanına taşınması gibi.
Bu gibi durumlarda “tekliğin” altın oranı andıran o muhteşem büyüsü, ilişki yaşama adına sekteye uğrar. Çünkü evet, “tek”lerin en çok takıldığı nokta günün sonunda şudur:
“Fazla mı alıştım ben bu tek yaşamaya? Böyle bir başıma yalnız mı öleceğim?”
Bu nedenle çoğu “tek” hep bir sevgili, hep bir eş arar. Ama gel gör ki, sevgilisinden ya da eşinden ayrıldığında da “Tek yaşamak gibisi yok” demeye başlar.
Bu çelişki hep vardır ve galiba hep olacaktır.
ÇİFTLERLE ARKADAŞLIK ETMELERİ ZORDUR
“Tek”ler “çiftler”le arkadaş olmayı pek sevmez. Çünkü çiftlerin, özellikle de çocuklu olanların bin tane programı vardır. “Tek”ler bu programlara uymayı sıkıcı bulur. Bu nedenle “tek”ler diğer “tek”lerle daha sıkı dostluklar kurar. Misal: “Hadi şu an arabaya atlayıp güneye inelim” demek, pek şahane bir “tek” fantezisidir.
SİPARİŞ PROFESYONELLERİ
“Tek”lerin yemek yapmaktan hoşlanmayanları için hayat, yemek siparişlerinden ibarettir. Sipariş vere vere bir sipariş profesyoneli olursun.
Hangi restoranın kaç dakikada yemek getireceğini bile artık ezberlersin. Tüm bunlardan sıkılıp bir gün yemek yapayım dersin, ama işte tek başına yemek yapıp bir de onu yemek ultra sıkıcı gelebilir.
DEVAMI VAR
Neyse, daha çok şey var. Devam ederiz bu meseleye...
Paylaş