Müsaitleştiremediklerimizden misiniz?

TRT’nin, (Eski TRT’nin; şimdiki değil…) yıllar boyu mikrofonunu emanet ettiği Ümit Tunçağ, sosyal medyada yakınıyordu geçenlerde:

Haberin Devamı

“…Yahu çıldıracağım sabahtan bu yana... Şu ‘müsait’ sözcüğünü kullanamayacak mıyım yani ? Şimdi düşünün, bir iş kadını arkadaşımı arıyorum ve cep telefonunu açar açmaz soruyorum: ‘Müsait misin?’ diye... Hani, yani toplantıda mı, konukları ya da işi mi var niyetine ? Şimdi sıkı mı, bu soruyu sormak? Haaa, bir de minibüsteyim. ‘Müsait bir yerde inecek var’ diyeceğim. Sözcükler boğazıma tıkılıyor! Ne demek müsait ? Yeteeer be ! Türkçemize bu kadar bulaşmayın artık...”

Sevgili dostun, “isyan ve feryat dolu” sorusunu yanıtsız bırakmamak için, durumdan vazife çıkardım ve kütüphanemdeki 2 farklı sözlüğe müracaat edip, karşılaştırdım. Gördüklerimden sonra da, Türkçenin, yıllar içinde sürüklendiği “perişan” menzili, hemen sizlerle paylaşmak istedim. Kitleler, kurmaca bir ruhsal dönüşümle savrulsunlar diye, dilin buna nasıl âlet edildiğini anlayabilmeniz için... Algımızın, irtifa kaybederek teslim alındığı kavramsal düzeyi belgelemek için…

Haberin Devamı

Önce TDK’nın 1969’da (Gözden Geçirilmiş Beşinci Baskı olarak) yayınladığı Türkçe Sözlük’e göz attım. “Müsait” sözcüğü için, (Arapça-sıfat notuyla…) “uygun, elverişli” karşılığı verilmiş. Aynı kurumun 2005’te yayınladığı Onuncu Baskı’da ise, (buraya kaçıncı baskıda sokuşturulduğunu bilemediğim…) ikinci bir anlam daha göze çarpıyor:

“1. Uygun, elverişli”
(Örnek olarak seçilen tümce de, kendini ele veren bir manidarlığa sahip)
Asla hissîliğe, ılık ve yumuşak duygulara müsait değiliz.”
- N. F. Kısakürek

“2. Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)”
(İkinci anlamın başındaki kısaltma, tkz / teklifsiz konuşmada… demekmiş).
Öte yandan, sonradan eklenen ikinci karşılık, bir karışıklığa yol açmasın diye(?!), sonuna eklenen bir parantezle, “kadın” vurgusu yapılarak vitrinlenmiş.

Sözlükler, gereksinim mi saptar, öngörü mü geliştirir ? Var olanı mı resmeder, yön vermek için mi gözden geçirilip zenginleştirilir? Sosyal dönüşümleri izlemek için mi yenilenir, kitleleri “müsait”leştirmek için mi kullanılır? Yoksa… Anlamlar, sözlüklere; duygu, düşünce, eğilim ve takıntılara tercüman olsun diye mi eklenir ? “Fikrini zikre çevirmek” fırsatı elden gitmeden “sözcükleştirmek” için mi yoksa? Sözcükleri çirkinleştirmek için mi, çirkinleştirdiğini ötekileştirmek, ötekileştirdiğini de aşağılamak için mi?

Haberin Devamı

Sözlükleri, hazırlayan muhterem ve pek çoğu tarihe mâl olmuş isimlere göz attım. 1945 tarihli “Birinci Baskı”da, Mehmet Ali Ağakay, Besim Atalay, Reşat Nuri Güntekin, Agop Dilaçar gibi portreler gözüme çarptı. İleriki baskılarda da, Sabahattin Kudret Aksal, Behçet Kemal Çağlar, Ferit Devellioğlu, Orhan Şaik Gökyay (ve adını buraya sığdıramayacağım değerli ustalar…) Son baskılardaki isimleri tanımıyor olmak, benim eksiğim herhalde…

Ben dilbilimci değilim ! Öte yandan… Hukukçu kimliğim, “masumiyet karinesi” ile hareket etmemi emretse de, son yılların hepimizi demlemeye “müsait” iklimini süzebilecek, Mecelle’nin lâfzı olan, “sürekli saflığın kasta girdiğini” deneyimleyecek kadar da yaş yaşadım.

Haberin Devamı

Bu yazıyı yazarken ağzımdan kaçırdıklarım, daha ziyade “Argo Sözlük”e adreslendiği için, burada “şık olmamış” demekle yetinmem, hepimiz için hayırlı olacak… Onuncu baskıda, “Gözden geçirilmiş” notu yok; “Belki ondandır…” diyelim.

Yazarın Tüm Yazıları