“ALTAY” için...

HERKESİN ağız birliği yaptığı gibi, “insanın içinden gazete okumak, haber dinlemek” gelmiyor.

Haberin Devamı

 

Kasvet terazisi hep ağır tartarken, kimse de kimseyi, bu yüzden ayıplamıyor zaten.
Sükûnete hasretiz; huzurdan kuşku duyar olduk! Dostluklara mesafeli, gerginliğe aboneyiz. Bağışlamak ve unutmaktan, neredeyse vazgeçmiş gibiyiz. Telaşlıyız, dingin ve yavaş değil!
İnsanları yargılamak ve haklarında hüküm vermekten, onları sevmeye zaman bulamaz haldeyiz. Dünyada herkesin bir öyküsü olduğunu unutmuşluğumuzla, sevmediğimiz halde sever gibi yapmacıklığını körüklüyoruz. Kaybetmeyi, ahlâksız bir kazanca tercih edemiyoruz. Sabırlı, sevecen ve erdemli olmayı, yaşama sebebimiz yapamadık bir türlü...
Bu koşullar altında bile, umut tazeleyen bir şehir İzmir!
Geçen hafta, İzmir’de dünyaya gelen oğullarına, “Altay” adını verdi anne ve babası.
“3 bin yıl önce yazılan bir yazı” ile “Hoş geldin...” diyelim bebeğe...
“... Gürültü patırtının ortasında sükûnetle dolaş, sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma.
Başka türlü davranmak gerekmedikçe, herkesle dost olmaya çalış.
Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık, unutmak olsun...
Bağışla ve unut, ama kimseye teslim olma! İçten ol...
Telaşsız, kısa ve açık seçik konuş. Başkalarına da kulak ver.
Aptal ve cahil oldukları zaman bile, dinle onları, çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır.
Yalnız planlarının değil, başarılarının da tadını çıkar.
Ne kadar küçük olursa olsun, işinle ilgilen, hayattaki dayanağın odur.
Seveceğin bir iş seçersen yaşamında, bir an bile çalışmış, yorulmuş olmazsın.
İşini öyle seveceksin ki, başarıların, bedenini ve yüreğini güçlendirirken, verdiklerinle yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.
Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol... Sevmediğin zaman, sever gibi yapma.
Çevrene önerilerde bulun, ama hükmetme...
İnsanları yargılarsan, onları sevmeye zamanın kalmaz.
Ve unutma ki, insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri, bir kumsaldaki kum tanecikleri değildir.
Aşka burun kıvırma sakın... O çöl ortasındaki, yemyeşil bir bahçedir.
O bahçeye lâyık bir bahçevan olmak için, her bitkinin sürekli bakıma muhtaç olduğunu sakın unutma.
Kaybetmeyi, ahlâksız bir kazanca tercih et.
Birincisinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür sürer.
Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır.
Bu dünyada bırakacağın en büyük miras, dürüstlüktür.
Yılların geçmesine öfkelenme. Gençliğe yakışan şeyleri, gülümseyerek teslim et geçmişe.
Yapamayacağın şeylerin, yapabileceklerini engellemesine izin verme.
Rüzgarın yönünü değiştiremiyorsan, yelkenlerini rüzgara göre ayarla.
Çünkü, dünya karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir...
Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki, evreni yargılamak imkansızdır.
Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde ol.
Doğduğun zamanları hatırlar mısın? Sen ağlarken, herkes sevinçle gülüyordu.
Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın sen öldüğünde.
Sabırlı, sevecen, erdemli ol... Bütün servetin sensin...
Görmeye çalış ki, bütün pisliğe ve kalleşliğe rağmen, dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekânıdır...”
Bilmem, bu yazıyı kaç yıl sonra okuyup, anlayacaksın? Ve bilmem ki, o yıllarda ben hayatta olacak mıyım? Haydi ayağın uğurlu gelsin de büyüdüğünde, “Altay’ın 1. Lige çıktığı sene doğmuştum...” diye anlat herkese...

Yazarın Tüm Yazıları