‘O’ndan büyüğü yoktu, şahidim

ÜÇ yıl önce “Sağlığı iyice bozuldu” haberlerinin yoğunlaşması üzerine bir dergi (GQ) Muhammed Ali’yle ilgili bir yazı yazmamı istemişti.

Haberin Devamı

Thomas Hauser’in yazdığı ve Muhammed Ali hakkındaki en iyi biyografilerden biri kabul edilen “Muhammad Ali: His Life and Times”ı okuduktan sonra eski maçlarının videolarını izlemiştim birkaç güne yayarak...

 

Muhammed Ali’nin ölüm haberini aldıktan sonra o yazı için çıkardığım notlara bakmak ihtiyacı hissettim.

 

“20’nci yüzyılın tartışmasız en büyük sportif figürü olmasının yanı sıra politik ve sosyal bir ikon olarak defalarca oylanmış ve onaylanmış Ali’yi hafıza koridorlarımızda kovalayalım bakalım. Yakalarsak yine o dövecek ama olsun...” diye başlamıştım söze o dergi yazısında...

 

Memleketin genel atmosferine uygun olarak Muhammed Ali konusunda bile ikiye ayrılmayı başarabildiğimizi ibretle gözlemlerken, ortaya gerçeklere dayanan, mümkün mertebe objektif (Muhammed Ali sevgim baki) bir portre sunmaya çalışalım bakalım...

 

Haberin Devamı

ZAYIF ÖĞRENCİ, ZEKİ ADAM

 

Dönemin Afrikalı/Amerikalı standartlarına göre orta halli bir ailenin çocuğuydu. Büyükbabaları ve büyükanneleri de kayıtlarda “free colored” (özgür siyah) olarak geçiyordu fakat bir tık ötede İrlandalı ve beyaz “efendi” izlerine rastlanıyordu.

 

Çok başarılı bir öğrenci değildi, hatta dersleri berbattı. Hayatının hallaç pamuğu gibi atıldığı dönemde, 1966’da hazırlanan bir FBI raporunda okul yılları da mercek altına alınıyordu: 1960’ta liseyi bitirirken 391 öğrenci arasında 376’ncı sıradaydı.

 

IQ testinde aldığı puan sadece 83’tü. Yıllar sonra askerlik için yapılan testte “çakınca” kendisine yüklenen gazetecilere “Dünyanın en büyüğüyüm dedim, en zekisiyim demedim” diye cevap veren Ali -bana sorarsanız- müthiş zeki bir adamdı...

 

Muhammed Ali’nin boks tekniği “sportif açıdan” çok tartışılan bir mevzu... Ali’nin bir nefret kampanyasına varacak şekilde tartışıldığı dönemde (dinini, ismini değiştirmesi, Vietnam Savaşı’na katılmayı ve askerliği reddetmesi) tekniğinin zayıflığından dem vurulmuş, bir soytarı olduğu bile öne sürülmüştü.

 

Haberin Devamı

Oysa “Boks Doktoru” olarak anılan ve yıllarca Ali’nin has elemanı olan Ferdie Pacheco: “Eğer Tanrı oturup anatomik ve fizyolojik bakımdan bir dövüşçü yaratmak isteseydi Ali’yi yaratırdı” der ve devam eder:

 

“Tansiyonu ve nabzı bir yılan gibi. Sürati ve refleksleri inanılmaz. Yüzü darbelerde açılmayı çok zor hale getirecek şekilde yuvarlak, derisi kalın, vücudu kırılmaz.” Ali’yi seyreden herkes müthiş bir dansçı olduğu konusunda hemfikirdir. Özellikle “sürgün” öncesi dönemde ringde yakalayıp da yumruk atabilmek neredeyse imkânsızdır. Dans eder, rakibini kışkırtır, darbe almaz ve çoğunlukla maç öncesi söylediği rauntta devirirdi.

 

MEDYANIN FARKINDAYDI

 

Haberin Devamı

Bir politik, kültürel ikondur Ali. 1960’larda dünyayı değiştirenler/etkileyenler sıralandığında adı muhakkak sayılır. Mesela Kennedy, John Lennon, Marilyn Monroe, Bob Dylan gibi isimlerle birlikte en ön sırada oturur. Plak da yapmıştır, kitap da yazmıştır, oyunculuk da. Özellikle kariyerinin ilk yıllarında diğer sporculardan çok daha önce medyanın gücünü fark etmiştir. Mesela kendisini Sports Illustrated için çekmeye gelen fotoğrafçı Neil Leifer’ın dönemin en büyük dergisi Life için de çalıştığını öğrenince Life’a çıkmak için asparagası bizzat uydurmuştur: “Güçlenmek için havuzda çalışan boksör!” Ali, yüzme bilmez...

 

SİNİRLERİ HIRPALARDI

 

İlk unvan maçını yaptığı Sonny Liston’dan George Foreman’a, ezeli rakibi Joe Frazier’dan Karl Mildenberger’e kadar pek çok iyi boksörü devirmiştir. Dövüşlerden önce rakiplerinin sinirlerini tel tel dökecek konuşmaları ünlüdür. “Çirkin ayı” der, “Sen boksör sayılmazsın” der, “Dünya şampiyonu olamayacak derecede çirkin bir insansın” der, “Tipini öyle bir kaydıracağım ki annen görse tanıyamayacak” der... Rakibini önce hakaretlerle döver, üstüne gider, aşağılamayı sürdürür, önce sinir sistemini sonra bünyesinin kalan kısmını pataklardı.

 

Haberin Devamı

KÜLAHLAR DEĞİŞİNCE

 

Yakışıklı, esprili, renkli, fırlama bir “siyah” boksör muhafazakâr ABD’nin ve boks âleminin rahatsızlık duyacağı biri değildir, eğlencelidir. Ancak Cassius Clay’in Muhammed Ali’ye dönüşme sürecinde külahlar değişir. Clay’i Ali’ye dönüştüren sürecin pek çok kahramanı vardır. Aslında konuya “ezilen siyahlar” kapısından giriş yapmıştır. ABD’de pek sevilmeyen İslami lider Elijah Muhammed ve çevresinin radarına girmesi gecikmez. Haniyse beyazlara karşı ırkçı bir yaklaşıma sahip olan Elijah Muhammed için önceleri çok mühim bir tip değildir ancak çevresindekiler “pek yakında dünya şampiyonu olacak” genç adamın davaya büyük katkı sağlayacağını fısıldar. Elijah Muhammed, genç yeteneğin Liston karşısında zafer kazanıp şampiyonluğunu ilan edene kadar “Nation of Islam”la bağını açıklamasını (hareket zarar görür diye) istememiştir. Ali de söz dinlemiştir.

 

Haberin Devamı

UNVANINI ÇALDILAR

 

Ali’nin hem Müslümanlığı seçmesi hem de “İnançlarıma karşı, Vietkong’u niye öldüreyim?” diyerek askerlik görevini reddetmesi linç hareketi başlatır. Sempatik şampiyon gitmiş, 1 numaralı halk düşmanı gelmiştir. Yuhalanır, mahkeme mahkeme gezdirilir, medya tarafından lanetlenir, parasına göz koyanlar tarafından aldatıldığını söyleyen babası tarafından bile hırpalanır, ringde kazandığı unvanı elinden alınır. En çok buna içerler. Dövüşerek kazandığı unvanını dövüşemeden kaybetmek çok ağrına gider. Mücadele eder, para kazanmak için konferanslar vermeye başlar vesaire... 3 yıl sonra yeniden boks kapılarını hukuken zorlayarak, kırarak girer ve yeniden şampiyon olur.

 

Onun gibisi gelmemiştir ve gelmeyecektir.

 

Dünyada ondan büyük yoktu hakikaten, huzur içinde yatsın...

Yazarın Tüm Yazıları