Atilla Sav... Bir dünya aydını

1966 yılında, Ankara’da Sanatseverler Derneği’ndeki tiyatro eleştirilerinde tanıdım. Sakin bir üslupla eserlerin hassas noktalarına değiniyordu. Düzenli, kayıtlarıyla konuşan bir tiyatro eleştirmeniydi. Ankara’da doğdu, Ankara’da yaşadı. Atilla Sav, Cumhuriyet başkentinin çağdaşlaşmasını yaşayan, o çevrede bir dünya adamı olan aydınlardandır. Toplumumuzda hâlâ nadir aydın simalardandır.

Haberin Devamı

Hayat hikâyesine baktığınız zaman da uzun boylu Avrupa’nın herhangi bir yerinde oturup, okuduğunu göremezsiniz. Tanınmış bir avukatın oğluydu. Benim okuduğum lisede okumuştu, Ankara Atatürk Lisesi. Devlet operasında, filarmoni orkestrasında, Devlet Tiyatroları’nda seyirci ve dinleyici olarak yetişti. Doğrusu Batı dillerinin hangisinde daha ustalıklı olduğunu bilmiyorum, fakat literatürü takip ediyordu. Bu dillerde dağarcığı zengindi. Hukuk fakültesini bitirenlerin içinde akademik kariyeri değil, pederinin kançılaryasını tercih ettiği halde hukuk lügatinin ve terminolojisinin zengin olduğunu biliyorum. Şüphesiz iyi avukattı, iş hukukundan ticaret hukukuna kadar her dalda iyi olduğu açıktı.

Atilla Sav... Bir dünya aydını

Haberin Devamı

AİLECEK SANATA DÜŞKÜNLER

Tiyatro dünyasını pek de o çevrenin içine fazla girmeden dışarıdan izliyor gibiydi. Hakiki bir aile babasıydı. Her yerde eşi Noyan ve büyüdükçe oğlu Aydın ve Özden’le bulunuyordu. Özden Dışişleri Bakanlığı’nda hukuk müşaviri oldu, Aydın da tıp profesörü. Ailecek belirli sanat olaylarını takip ederlerdi.

Kaçırmadığı onlarca oyunu titiz bir şekilde dosyaladığı malum. İnşallah bu arşiv saklanır. Sakin konuşması, ne aşırı öztürkçeydi ne de Osmanlıcaydı ama Türk dilini iyi bilenlerdendi. Tiyatro yazıları ciddiydi, hukukçu layihalarının da ciddi olduğunu sonradan gördüm. Doğrusu 12 Mart’ta çalışma bakanı olması benim için bir sürprizdi. Nihat Erim kabinesine girmesinden dolayı değil, onu siyasetin içinde düşünemezdim. Lakin siyasette de isabetli hareket etti; ölçü her yerde ölçüdür. Bir müddet sonra 11 bakan istifa etti. İçlerindeydi. Tiyatro eserini ve edebi metni değerlendirirken ne derecede ölçülüyse siyasette de aynı yolu izlediği, dava dosyalarını incelerken de aynı titizliğe sahip olduğu açıktı.

MEMLEKETİN DEĞERLERİ

Çok tartışmalı seanslarda beraber bulunduk. Toleranslıydı. Kardeşi büyükelçi Ergun Sav’ı da tanımak mutluluğuna erdim. Onunla maalesef verimli dostluğumuz o kadar uzun süremedi. Coğrafya nedeniyle ayrı yerlerdeydik, hayatı da daha kısa oldu. Ama onunla daha başka bir ortam ve atmosferde dostluğumuz olduğu açık.

Sav kardeşlerin çevreleri ve memleket için bir kazanç olduğuna inananlardanım. Uzun ve verimli hayat sürdüğü gerçek. Verimlilik, renkli ve çılgın bir ortamda olmadan da sağlanabiliyor. Şüphesiz ki her zaman aranacak ve anılacak yaratıcı aydınlardandı. Hukukçuydu, tiyatrocuydu, kısa politik hayatında müspet iz bırakanlardandı. Bu tip Türk aydınların sayısının çok olması talihtir, ama maalesef çok kalabalık bir zümre değiller.

Haberin Devamı

MEHMET ÂKİF ERSOY
VAZGEÇİLEMEZ

1873 
yılının aralık ayında doğdu; yani doğumunun 150. yıl dönümüne çok az kaldı. Şimdiden hazırlanmak lazım. Mehmet Âkif, Türk edebiyatının ve Türk düşünce tarihinin kaba siyaset nitelemeleri dışında vazgeçilemez ve ihmal edilemez büyük bir simasıdır.

Fatih Medreselerinin tanınmış âlimlerinden Mehmet Tahir Efendi’nin ve Buhara asıllı bir ailenin kızı olan Emine Şerife Hanım’ın çocuklarıdır. Kosova’nın İpek kazası Mehmet Âkif’le hâlâ iftihar eder. Oysa Âkif, Arnavutluk ve Türklük konusunda hiç takıntısı olmayan, Müslümanlığı öne koyan ama Türk kimliği ağır basan bir mütefekkirdir. Böyle ilginç kişilerden birisi de Şemsettin Sami Fraşeri’dir. Şemseddin Sami aynı potada hem Arnavut hem Türk milliyetçisidir. Her iki milletin edebiyatına da hizmet etmiştir ama Âkif kesinlikle Türkiye’nin, Türk imparatorluğunun, Türkiye Cumhuriyeti’nin insanıdır. Fes ve inkılaplar yüzünden küsüp Mısır’a gittiği efsanesi etraflıca incelenmelidir.

Atilla Sav... Bir dünya aydını

Haberin Devamı

BORÇ PARA İLE GEZDİ

Ankara’daki İstiklal mücadelesine katılan, yazdığı İstiklal Marşı ve güftesi kendi arzusu hilafına milli marşımız olarak kabul edilen, mütevazı bir düşünürdür. Marş sayesinde hak ettiği 500 lira mükafatı almamıştır, borç para ile gezmiştir. Türkiye’nin 20. yüzyıl başı böyle aydınlarla doludur. Çanakkale şiiri okunduğu zaman Süleyman Nazif “Allah’ın şairleri de vardır” demiş. Bu dehşetengiz bir sözdür fakat kimsenin Çanakkale Destanı üzerinde bir tenkit veya reddi görülemez.

Arapçayı ve Farsçayı çok iyi biliyordu. O kadar ki Meclis döneminde, Ankara’nın sıkıcı akşamlarında Tâceddin Dergâhı’ndaki odası, mebuslar ve memurların devam ettiği bir dershaneydi. Hafız ve Sadi şerhleriyle İran edebiyatını öğretirdi. Bununla birlikte Safahat’a baktığımız zaman Türk edebiyatının en sade ve en tatlı mısraları birbirini kovalar. Milli edebiyatımıza Seyfi Baba’yı, Süleymâniye Kürsüsünde’yi veren adamın camideki yaramazların namaz kılışı sırasındaki ufak maskaralıklarını tarif edişi bile ne kadar canlıdır.

Haberin Devamı

HERKES ONU TANIMALI

Âkif dürüst bir adamdı, sefalet içinde yaşamadı ama hiçbir zaman parası ve zenginliği de olmadı. Nâzım Hikmet’in “Âkif, inanmış adam” diye saygı gösterdiği bir sima. Türkiye onu sağına soluna bakmadan tanımak ve kutlamak zorundadır. Kimsenin onun üzerinde tekel kurma hakkı yoktur, tıpkı reddetmeye hakkı olmadığı gibi.

Bütün genç nesil gibi Sultan Abdülhamid’in fikir ve düşünceyi sansürleyen idaresine karşıydı. Meşruti inkılaba katıldı ama kısa zamanda meşrutiyetçilerle de hemfikir olmadığı görüldü. Ankara onu bekledi, çoluk çocuğunu bırakarak tereddütsüz gitti. İstiklâl mücadelesinden sonra da memleketin hayatına katılması beklenirdi. Burada çekimser kaldı ve 1923 yılında Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine Mısır’a gitti. Yaptığı Kuran-ı Kerim tercümesi (meal lafını ısrarla kullanmıştır) bugün ortada yok. Kendisinin bunu beğenmeyip ortadan kaldırıldığı söyleniyor. Son günlerini İstanbul’da geçirdi, hastalanarak geri dönmüştü (17 Haziran 1936). Vatan hasretine dayanamayanlardandı. Türkiye’ye dönene kadar birkaç kez Antakya’ya gitmiştir.

SİYASİ PARTİLERDE BULUNMADI

Âkif siyaset ve ideolojide keskin tavrı olan biri değildi. Siyasi partilerin içinde yer almadı. İttihat ve Terakki’ye sempatisi olmasına rağmen buradaki diktatör eğilimi keşfettiği için oraya da girmedi, fakat muhalif partilerde de yer almadığı açık. Hayatı boyunca Türkiye’deki hükümetlerin siyasi yollarını kesinlikle ve istisnasız kabul ettiği söylenemez ama bu onun devlet hizmetinde bulunmasını engellemedi. Yaşamın kolaycılığından değil, millete hizmet her şeyden önce gelirdi. Bir Mülkiyelidir, fakat yüksek kısmında okumadan Baytar Mektebi’ne girmiştir. Tıpkı Ziya Gökalp gibi bir veterinerdir, ama ciddi bir veterinerdir ve bu mesleği iyi bilirdi. Dârülfünun ve Baytar Mektebi’nde hocalığı da öyledir, Kahire’deki memuriyet ve uzmanlığı da...

Haberin Devamı

Âkif ve Tevfik Fikret’in ikisi bir arada okunmalıdır ama galiba Âkif sistemin dışına çekilmeyi tercih etmedi, buna tabiatı müsait değildir. Ne olursa olsun bu milletle bulunmayı şiar edinmiştir.

Yazarın Tüm Yazıları