Zülfü kime benzetti kime ise hiç benzetmedi

Zülfü Livaneli siyaset, kültür sanat üzerine bir şey yazdı mı, kelime kelime okurum. Çünkü çok önemserim Livaneli’yi...

Haberin Devamı

Zafer Köse ile yaptığı “Batı’nın Kibri ile Doğu’nun Cehili Arasında” isimli nehir söyleşide, çok hoşuma giden bölümler vardı.

Katılmadığım bölümler de vardı... Bir de eksik bulduğum yaklaşımlar ve isimler...

*

Kitabın büyük bölümünü çok katılarak okudum.

“Üç kutuplu Türkiye” tezleri, “döneklik” üzerine yaklaşımları, demokrasi anlayışı, “vicdanın” önemini vurguladığı sayfalar, umut ve umutsuzluk üzerine söyledikleri gerçekten dikkatle okunması gereken bölümler.

*

Ama en çok Atatürk’le ilgili bölümü sevdim.

Atatürk’ü tarihte iki lidere benzetiyor.

Selahattin Eyyubi ve Spartaküs...

Ama büyük bir kişilik var ki, ona da “Asla, katiyen benzemiyor” diyor.

O da Büyük İskender...

Çünkü “Büyük İskender bir kahraman değildi. Onlar büyük katildi” diyor.

“Makedonya’dan önüne çıkan halkları öldüre öldüre Hindistan’a kadar gitti” diyor.”

Haberin Devamı

.............................................

Zafer Köse: “Livaneli’nin Penceresinden Batı’nın Kibri ile Doğu’nun Cehili Arasında”, Doğan Kitap, 2019

Zülfü kime benzetti kime ise hiç benzetmedi

ATATÜRK İÇİN BUGÜNE KADAR EN GÜZEL TARİF

Livaneli’yi kutluyorum.

Atatürk hakkında bugüne kadar gördüğüm, ona en yakışan sıfatları bulmuş.

Onu harika biçimde tarif ediyor.

Ünlü filme ve romana atıfta bulunarak, onun bir “Officer and Gentleman” olduğunu vurguluyor...

Ve şöyle tarif ediyor:

“19’uncu yüzyılın son romantik subayıdır...”

Çok sevdim bu tanımı...

FAŞİSTLERDEN ‘BİZİM TARAFA’ ATILAN BOMBA

KİTAPTA “yabancılaşma” kelimesi hiç geçmiyor ama kültür, özgürlük, tüketim gibi kavramlar 1970’li yıllardaki klasik ve bana göre biraz da demode bir “yabancılaşma” teorisi ile anlatılıyor.

Nehir söyleşiyi yapan Zafer Köse’nin kullandığı kavramlar ve soru üslubu da bana o yılları hatırlattı.

Mesela İspanya İç Savaşı’nda kralcıların tarafından atılan bomba örneğini verirken kullandığı cümle şu:

“Faşist saflardan bizim tarafa atılan bomba...”

Bence bu ifade kitabın entelektüel tarzına uygun değil.

Kapitalizmin özgürlük, tüketim, seçme hakkı, isyan gibi kavramların içini boşalttığı teorisi de çok fazla 1970’te kalmış.

Haberin Devamı

Bugün artık içinde “Marvel”, “hip hop”, “süper kahramanlar”, “Netflix”, “Spotify”, “Apple”, “DJ”, gibi kelimeler geçmeyen bir kültür analizi, 21’inci yüzyıla geçememiş gibi görünüyor.

O nedenle bu gibi konular da ikinci bir cildi gerektiriyor gibi...

Zülfü kime benzetti kime ise hiç benzetmedi

ODTÜ KONFERANSINI TEKRARLASA EZHEL OLUR MU

KİTABIN 266’ncı sayfasında Türkiye’de “Halkın beğenisinin Yunus Emre bilgeliğinden Ferdi Tayfur yakınmasına getirildiğini” söylüyor.

Halk beğenisi ile ilgili bu değerlendirme de bana göre 1970’lerde kalmış yarım bir tarif gibi duruyor. Livaneli, 1979 yılında ODTÜ ve Boğaziçi’nde verdiği “Türkiye’de müziğin yerel ve evrensel boyutları” konulu konferansı da anlatıyor. Ben de hatırlıyorum çok ilgi görmüştü o konferanslar. Merak ediyorum, o konferansları bugün tekrarlasa mesela Ezhel, Tahribad-ı İsyan gibi günümüzün genç itirazını en yüksek perdeden dile getiren ve YouTube’da, Spotify’da milyonlarca kere indirilen gençlere de bir yer ayırır mıydı.

Haberin Devamı

Bence ayırırdı.

Zülfü kime benzetti kime ise hiç benzetmedi

DENİZ GEZMİŞ’İ SEVMEYEN ZÜLFÜ’YÜ DE SEVMESİN Mİ

KİTAPLA ilgili görüşlerimi bir şakayla bitireyim.

Zülfü Livaneli beş isim sayıyor: “Marx, Nâzım, Pir Sultan, Deniz Gezmiş, Gülten Akın...”

Arkasından şunu ekliyor: “Onları sevmeyenler Livaneli’yi ya sevmiyorlardır ya da yanlış anlamışlardır...”

Kendim için de böyle bir kategorizasyon yapayım dedim... Vallahi aklıma bir tek Mick Jagger ve Scarlett Johansson geldi...

“Onları sevmeyenler beni de sevmesin” diyecektim ama vazgeçtim. Zaten epey tenhadayım... Sonra yapayalnız kalırım...

DÜNYAYI ÖLMÜŞ KUTUPYILDIZLARI MI KURTARIR

ZÜLFÜ Livaneli 50 yıldan beri görüşünün köklerinin değişmediğini söylüyor. Bu kökleri de şöyle sıralıyor:

Haberin Devamı

Marx, Sartre, Gramsci, Homeros, Nâzım, Yaşar Kemal, Bertolt Brecht, William Faulkner, Charlie Chaplin, İbn-i Haldun, Ortega y Gasset ve “hatta Gandi”... (Hatta ifadesi ona ait.)

Bu kişiler için “Benim kutupyıldızım” diyor. Bu listede de 1950’lerden sonra kimse yok.

ZÜLFÜ 1990’LARDAN SONRA BİR TEK SILA’YI MI TANIDI

Şimdi de kitapta eksik bulduğum taraflara geleyim. Livaneli şahsen tanıdığı bazı insanları sayıyor.

Verdiği isimler şunlar:

Halil İnalcık, Talat Sait Halman, Ahmed Arif, Nesimi, Daimi, Mahir Çayan, Sinan ve Şirin Cemgil, Kazım Koyuncu, Türkan Şoray, İlhan Koman, Filiz Akın, Ara Güler, Metin Altıok, Gülten Akın, Ülkü Tamer, Münevver Andaç, Zeynep Oral, Sezen Aksu, Nükhet Duru, Demet Akbağ, Sıla, Nifüfer, Cem Karaca, Barış Manço, Füruzan, Nebil Özgentürk, Sunay Akın, Doğan Hızlan...

*

Listeye bakınca görünen şu...

Haberin Devamı

1990 sonrasından bir tek Sıla var...

Oysa 1990 sonrası, Türk pop müziğinin patladığı yıllar...

Dolapdere, Ankara ve İzmir’den patlayan muazzam bir hip hop akımı var...

Sinemada müthiş bir patlama yaşadık...

*

Merak ediyorum acaba Zülfü’nün kültür dünyasında 1990’dan sonra sadece Sıla mı var...

Yoksa onları nehir söyleşinin ikinci cildine mi bıraktı...

Bu çerçevesiyle kitap 1970’te kalmış gibi duruyor.

KİTAPTA AHMET KAYA ADI NİYE HİÇ GEÇMİYOR

KİTABI baştan sonra dikkatle okudum.

Dallaras var, Leonard Cohen,
Bob Dylan
var... Kazım Koyuncu var, Sezen Aksu var...

Ama tek kelime Ahmet Kaya yok...

Acaba o da ikinci cilde mi kaldı...

Bir de Orhan Kemal var...

Necip Fazıl var...

Ama Yaşar Kemal adı sadece bir yerde geçiyor...

İlişkilerini ve birbirlerine olan sevgilerini çok iyi bildiğim için ona daha fazla yer ayırır diye düşünüyordum.

DİSNEY AYDA BİR LATTE PARASIYLA GELİYOR

Bu yıl başında Apple CEO’su Tim Cook, Netflix’e rakip olarak kuracağı platformu açıklarken, Cupertino’daki Steve Jobs Merkezi’ndeydim. Geçen hafta perşembe akşamı bu defa Disney, Netflix’e rakip olarak kuracağı Disney Plus platformu ile ilgili iki önemli bilgiyi verirken Anaheim’deki Disneyland’daki Kongre Merkezi’ndeydim.

Benim gibi sinema ve streaming kanal hastalarına iki önemli bilgiyi vereyim.

*

BİR: Disney Plus, 12 Kasım günü, ABD, Kanada ve Hollanda’da yayına başlıyor. Sonra öteki ülkelere yayılacak.

İKİ: Abonelik ücreti olarak 6.99 dolar ücret belirledi (40 TL). Ancak Anaheim’da D23 toplantısına katılanlar için başlangıçta ayda 3.99 dolarlık (25 TL) bir paket imkânı tanıdılar.

*

D23 yıllık toplantısında bunu açıklayan Disney yetkilisi sözlerini şöyle tamamladı:

“Yani Starbucks’ta bir latte parasına bir ay bütün Disney filmlerini seyredebileceksiniz.”

Apple platformu da kasımda yayına başlıyor. Onlar ise abonelik fiyatını 9.99 dolar (55 TL) olarak belirlediler.

Zülfü kime benzetti kime ise hiç benzetmedi

NETFLİX 12.99 DOLARLA REKABET EDEBİLİR Mİ

NETFLIX’i zor bir rekabet dönemi bekliyor. Tabii ki pazara çok erken girmenin avantajını kullanıyor ama 12.99 dolar aylık abone ücreti ile bu devlerin yarı fiyatlı rekabetine nasıl karşı koyacak göreceğiz.

Bu arada Apple’ın başlangıç için en iddialı dizisi “The Morning Show” olacak...

Jennifer Aniston, Reese Witherspoon ve Steve Carell’den oluşan dev bir kadroyla çekilen dizinin bölüm başı maliyeti 1 milyon doları buluyor. Yani “Game of Thrones” kadar para harcanmış.

TAV URLA’DAN SEFER KOYMAYA HAZIR AMA

CUMA günü THY’nin artık Urla’dan havalimanına sefer koyması zamanı geldiğini yazmıştım. Adnan Menderes Havalimanı’nı işleten TAV’ın CEO’su Sani Şener aradı.

Söyledikleri şu: “Tüm Türkiye’de havalimanları ve şehirler arasındaki yolcu taşıma işini Havaş ve belediyeler yapıyor... Havaş yüzde 100’ü TAV olan bir kuruluş...

Sabah Havaş Genel Müdürü ile konuştum...  Urla Belediyesi’ne müracaat etmişler ama hat izni alamamışlar. Tekrar müracaat edecekler. Orada şöyle bir zorluk var. Tabii ki belediyeler, taksici esnafı, minibüsçü esnafını da düşünerek karar veriyorlar... Onların ekonomisine darbe vurmak istemiyorlar... Ama haklısınız, Urla çok gelişiyor... Herkese yetecek kadar bir ekonomi varsa biz devreye gireriz tabii ki..”

Yazarın Tüm Yazıları