Yaşlı bir köpeğin son bakışı nasıldır

İNGİLİZCE adı Walnut’tı...

Haberin Devamı

 

Türkçe “Ceviz” anlamına geliyordu.

 

18 yıl boyunca kim bilir kaç kere bu plaja gelmiş, kumlarda koşmuş, denize doğru yürümüş, dalgalar ayağına vurduğunda hafifçe geri çekilmiş, sonra yine suya doğru hamle yapmıştı.

 

* * * 

 

Bu defa durum farklıydı.

 

* * * 

 

Plaja, her zamanki gibi arabanın kapısı açıldığında atlayıp koşarak değil, bir battaniyeye sarılı olarak sahibinin kucağında gelmişti.

 

* * * 

 

Haberin Devamı

Ayakları kuma değdiğinde üç-beş saniye ayakta durmaya çalıştı.

 

Yapamadı. Gövdesinin üzerine çöktü.

 

Walnut’ın ayakta duracak mecali yoktu.

 

* * * 

 

Etrafında koşan onlarca köpeği zar zor fark etti.

 

* * * 

 

Son defa denize baktı, sonra başını yavaşça kuma bıraktı.

 

Bu defa buradan evine gidemeyecekti.

 

* * * 

 

18 yaşında bir İngiliz tazısıydı.

 

Sahibi Londra’ya yakın bir sahil kasabası olan Newquay’da yaşıyordu.

 

18 yıl boyunca onu hiç yanından ayırmamış, Londra’ya giderken bile hep yanına almıştı.

 

Bu yüzden kız arkadaşlarının şikâyetlerine katlanmak zorunda kalmıştı.

 

* * * 

 

Haberin Devamı

Walnut çok yaşlı ve çok hastaydı.

 

Çok acı çekiyordu ve veterinerler, bu acılarına son vermek için onu uyutmaktan başka çare görmemişlerdi.

 

* * * 

 

Sahibi için dünyanın en zor kararıydı.

 

Ama Walnut yardımına yetişmişti.

 

Sahibi, “köpek bakışını”nın ne olduğunu bir kere daha anlamıştı.

 

“Tamam” diyordu Walnut...

 

“Buraya kadarmış... Hadi...”

 

* * * 

 

Sahibi geçen hafta kararını verdi.

 

Ama bir karar daha verdi.

 

Sahilde, en sevdiği plajda, birlikte son bir yürüyüş daha yapacaklardı.

 

* * * 

 

Sosyal medyadan köpek sahiplerine seslenerek onları da bu son yürüyüşe davet etti.

 

İngiltere’nin dört bir tarafından cevap geldi.

 

Bazısı uzaktaydı. Kendileri gelemedi ama en güzel “Güle güle Walnut” mesajlarını gönderdi.

 

Haberin Devamı

Bazısı ise köpeği ile birlikte oradaydı. O hüzünlü veda törenine tam zamanında gelmişlerdi.

 

* * * 

 

Geçen cumartesi işte o plajda 150’ye yakın insan, köpekleriyle toplandı.

 

Walnut patilerini son defa plajın kumlarına koydu. Kalan son mecali ve son köpek bakışı ile sahibine baktı.

 

Gözlerini kapattı.

 

Gitme vakti gelmişti...

 

Sahibi onu yeniden kucağına aldı... Battaniyesine sardı.

 

Kliniğe doğru yola çıktılar.

 

Yaşlı bir köpeğin son bakışı nasıldır

 

* * * 

 

Sahibi, veda yürüyüşüne gelen ve gelmeyenlere bir mesaj attı. Walnut’ın acılarının dindiğini söyledi.

 

Bir de şunu söyledi:

 

“Benim kollarımda ve çok çabuk uyudu...”

 

* * * 

 

NOT: Walnut’ın hikâyesini geçen pazar günü İngiliz Daily Telegraph gazetesinde okudum.

 

Haberin Devamı

SABAH GENEL YAYIN YÖNETMENİ’NE ÇOK KÖTÜ BİR HABERİM VAR

 


SABAH Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak’a bir sorum var:

“Pembe mayo sumocuyu bozar mı bozmaz mı...”

 

İkinci sorum da şu: “İnce ve fit sumocu olur mu...”

 

Niye soruyorum onu da anlatayım.

 

Sunday Times gazetesine göre Japonya’da sumo kültüründe radikal bir değişim yaşanıyormuş.

 

Yeni nesil sumocular bu güreş sanatının kesin kurallarını ve dini şifrelerini hızla terk ediyorlarmış.

 

Mesela “Sumo prensi” olarak bilinen, Tokyo Nihon Üniversitesi mezunu 24 yaşındaki Etudo Shota, geleneksel “minder ismi” kullanmayı reddedip kendi gerçek adıyla güreşiyormuş.

 

Ama asıl isyanı Ura Kazuki başlatmış.

 

Haberin Devamı

Sumocuların minderde giydikleri geleneksel siyah mayoyu atıp yerine pembe mayo giyiyormuş.

 

Ve bu minder isyanı büyüyormuş.

 

Sumocuların evleninceye kadar cinsel ilişkide bulunmaları yasakmış ama yeni sumo nesli bu katı geleneği takmıyor, kızlarla geziyormuş. Kızların hoşuna gitmek için tabii daha ince ve fit görünmeye başlamışlar.

 

Şimdi diyeceksiniz bütün bunların Sabah gazetesinin genel yayın yönetmeniyle ne ilgisi var.

 

Var...

 

Çünkü Erdal Şafak çok iyi bir sumo uzmanı ve tutkunudur.

 

O yüzden ona soruyorum.

 

Ne dersin Erdal... Pembe mayo sumocuyu bozmaz mı...

 

Yaşlı bir köpeğin son bakışı nasıldır

 


DOLUNAYI MI ‘YAKIN AY’I MI GÖRME ŞANSIMIZ FAZLA

 

DÜN sabaha karşı Ay, Dünya’ya eh yakın mesafedeydi.

 

Tamı tamına, Dünya’nın merkezinden 356.508 km uzaktaydı.

 

Ama en güzeli, ‘yakın ay’, dolunaya rastladı.

 

Buna “supermoon” deniyor.

 

‘Süper ay’ yani...

 

Şimdi ilginç bir soru...

 

Bir insanın, ‘yakın ay’ı görme şansı mı daha fazla, yoksa dolunayı mı...

 

Mantıksız bir soru değil mi...

 

Dolunay her ay, öteki 68 yıl önce...

 

Dün çok ilginç bir yazı okudum.

 

Dolunay dediğimiz olay aslında çok kısa bir anmış...

 

Yani bir insan gözünün o anı yakalayabilmesi ihtimali çok düşükmüş.

 

‘Yakın ay’ ise çok uzun aralıkla bir kere geliyor, ama gökyüzü bulutlu değilse, görme şansımız, tam dolunay anını yakalamaktan daha fazla.

 

PERİGEE

 

- Ay’ın, Dünya’ya en yakın geldiği ana “perigee” deniyor.

 

- En uzak olduğu an ise 405 bin km uzakta. Ona da “apogee” deniyor.

 

- Dün gece Ay’ı, normal zamandan yüzde 14 daha büyük gördük.

 

- Üstelik yüzde 30 daha parlaktı.

 

ÜÇ ‘PERİGEE’Lİ BİR FANİ OLABİLİR MİYİM

 

AY, Dünya’ya bu kadar en son 68 yıl önce, tam günüyle 26 Ocak 1948’de yaklaşmış.

 

Ben o gün 10 aylık bir çocukmuşum. Bu da beni şanslı yapıyor.

 

Hayatım boyunca 2 perigee (yakın ay) yakalamışım.

 

Peki bir üçüncüyü görebilir miyim?

 

Bundan sonraki olayı 2034’te...

 

Yani 18 yıl sonra...

 

87 yaşıma kadar yaşarsam...

 

“Üç perigee yıldızlı” bir fani olacağım...

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları