13 Yaşındaki yürekli kız Roza...

“Erkeğin, kadından bir tek fiziksel üstünlüğü vardır, başka hiçbir türlü üstün yanı yoktur!”

Haberin Devamı

 13 Yaşındaki yürekli kız Roza...

Fotoğraf: Bilge ÇAKIR 

Bu haftaki röportaj konuğum İşadamı ve aynı zamanda yazar Hamit İzol…

Barış sonrası büyük Türkiye, Kürt’ün Türk aşkı, Ağa’nın akmayan gözyaşları, Aşiret ve Roza kitaplarının yazarı…

Bütün kitapları bir solukta okunacak türden… Aşiretin içini dışını her şeyini anlatıyor, töre cinayetlerini anlatıyor… Beni en etkileyen son kitabı Roza oldu…

2011 yılında Adana otogarında yaşanan hepimizin içini parçalayan “Kahretsin yine mi töre” dediğimiz, bizi derinden sarsan zayıf, masum, çaresiz pembe bluzlu, 21 yaşındaki Ceylan’ın o hüzünlü hikâyesi şimdi Hamit İzol’un kalemiyle karşımıza çıktı… Roza ve Ğezal’ın hikâyesi… 13 yaşındaki büyük yürekli kız Roza…

 

Haberin Devamı

İzol ile hem aşireti, hem de Roza’nın hikâyesini konuştuk…

 

Umarız bu olaylar son bulur… Ne Özgecan Aslan’lar, ne Münevver Karabulut’lar ne de Ceylan Soysal’lar öldürülür…

 

Hamit İzol kimdir?

Şanlıurfa Siverek doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimlerimi Siverek’te tamamladım. Daha sonra Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde devam ettim. Ailemizin yaşadığı çok büyük bir kan davası vardı, birçok insan öldü o davada, işte o dönem okula ara vermek durumunda kaldım. Sonra devam ettim ama tam bitiremeden Mersin’ e taşındım.

Neden peki kaçış gibi şey miydi?

O zamanki sosyal yapı ile bugünkü Urfa yapısı aynı değil. O zamanlar çok katı aşiret kuralları vardı, bu kurallarda beni sıkıyordu. Ki esasında da ben Siyasal Bilimler okumak istiyordum. Velhasıl babama “Mersin’e yerleşmemiz şart değil, bir ev filan alalım” dedim. Ev aldık… Bir de lise yıllarımdan beri Mersin İdman Yurdu ile bir gönül bağım vardı. Geldik yerleştik.

Ya gelmeseydiniz, Siverek’te neler olurdu?

Gelmeseydim Siverek’te Milletvekili olurdum, arazilerimizle ilgilenecektim, ağalık yapacaktık.

Haberin Devamı

Hiç ölüm korkusu yaşadınız mı?

Tabii… Ölüm korkusunu bir defa değil, birçok defa yaşadık. Kan davası zamanında iki defa silahlı çatışmaya girdik.

Kayıp 40 kişi miydi?

39 erkek, 1 kadın. Kan davalı olduğumuz karşı tarafla aramızdaki olaylardan sadece bu kadar insanı kaybetmedik, aile içi sorunlardan dolayı da ölümler var.  Mesela bir amcamın oğlu kendi annesini kardeşlerini, babasını öldürdü. Gibi gibi…

13 Yaşındaki yürekli kız Roza...

Büyük bir aşiretin mensubu olarak aşiretle alakalı kitaplar yazıyor olmanız sizin aşireti ve diğer aşiretleri rahatsız etmiyor mu?

Mutlaka ediyordur.

Dışardan okuyanlar evet çok güzel tepkiler verebilir ama önemli olan içerdekilerin nasıl tepki verdiği?

Haberin Devamı

Dışardaki tepkiler çok çok iyi, içerden de yeğenlerim, amca çocukları, dayı çocukları benim yanımda, çok da hoşlanıyorlar. İnanıyorum ki bizim aileden başka yazarlar da çıkacak.

Peki aile büyükleri?

“Ya bu ne diyor, niye yazıyor bunları? Ne gerek var? Bizim ailemizin iç sorunlarını niye dışarı taşıyor?” diye tepki gösterenler de var. Ama tabii alıştılar, ben 9-10 yıldır kitap yazıyorum… Hatta geçen gün biri sahte hesaptan yorum yazmış “Bu niye aşiretleri karalıyor.” Diye. Ben aşiretleri karalamıyorum, ben aşiret çocuğu olmakla gurur duyuyorum!

Sanıyorum bir anne olarak doğuda kız çocuğu doğurmak da, erkek çocuğu doğurmak da bir sorun. Erkek doğuruyorsunuz ama doğduğu gün korku! Kan davasına kurban gidebilir ya da öldürebilir?

Haberin Devamı

Siz öyle düşünürsünüz belki ama oralarda erkek çocuk doğunca kurbanlar kesilir, erkek çocuğu eli silah tutacak, büyüyünce intikam alacak gözüyle bakılır.

Töre cinayetlerinden sonra hiç “Bu kızı öldürdük ama yanlış yaptık, suçsuzdu” diye itiraflar oluyor mu?

Hayır, kimse o itiraflara girmiyor. İnsanlar her zaman her şeyde kendilerini haklı buluyor. Bir hırsız, hırsızlık yaptığının farkında değil. Psikolojik olarak... “Benim ihtiyacım var” olarak bakıyor. Adam öldürenlere bakın “Aşiretimin, ailemin intikamını alacağım” diyor be 20 sene yatıyorlar! Bırakın 20 yılı 20 günü bile yatılmaz orada.

Hem öldürülenin hem öldürenin hayatı bitiyor yani?

Tabi ki. Dışarda olanlar hayatlarına devam ediyor, evleniyor çocukları oluyor. İçerdeki 20 seneyi içerde geçiriyor ömrü bitiyor. Dışardakilerin mutluluğunu görünce hapishanedekinin bu haberleri alıyor olması onun için de çöküntüdür. Yaşamayan bir insan hapishanenin ne olduğunu bilmez.

Haberin Devamı

13 Yaşındaki yürekli kız Roza...

Kitaplarda bu olayları yazmak, sorunları bitirmek için yeterli mi?

İnsanlarımız kitap okursa yeterli. Şimdi bu Roza’yı biri okusun, çocuğunu öldürecekse, öldürmekten vazgeçmezse ben elimi keserim!

Roza’yı herkesin okuması için ne yapmak, neyi feda etmek isterdiniz?

Her şeyi feda ederim ki zaten ekonomik bir kaygıyla yazmıyorum kitaplarımı.

Evet, kitaplarınızdan elde edilen geliri bağışlıyormuşsunuz?

Bunu çok dillendirmeyi sevmiyorum. Bu işin reklamında olan biri değilim.

Film olayı da var sanırım?

Evet, böyle bir durum var. Diziye karşıyım, film en ideali… Henüz netleşmiş bir şey yok. Bir programda Hülya Avşar’ı dinlemiştim. “Sosyal yapıyla alakalı iyi bir senaryo olursa bedava oynarım” demişti. Roza’nın annesi rolüne bana göre Hülya Avşar’a çok uygun.

Aslında ilk kitabını çok zaman önce yazmışsınız ama imha etmişsiniz, neden?

Kan davasını yazmıştım. O dönem de kan davamız tazeydi, karşı tarafla yeni barışmıştık. “Ben bunu basarsam acaba barışa zarar vermiş olur muyum?” düşüncesiyle imha ettim.

Aşiret içerisinde kadınların sözü epey geçerliymiş. Öyle mi?

Doğuda kadın önemli bir rolde, bu Araplar’da da, Türkmenlerde de önemli. Aileyi gizli yöneten kadındır.

Genç kızlar öyle değil sanırım?

Kızlar kan davasına karşılık verilir, iyi roldür yine. Ama 70 yaşındaki bir adama 18 yaşında bir kızın verilmesiyle zaten bütün yanlışlar ve evden kaçmalar orada başlıyor. Ama genel anlamda erkek önde, kadın arkada yürür. Arkada yürüyen kadın öndeki adamı yönlendirir. Ve kadınlar her zaman daha cesurdur aslında. Mesela zifiri karanlıkta kapı çalardı, annem açardı babama açtırmazdı, kendini siper ederdi, öyle bir kadındı. Bakın oralarda erkek kızı kaçırmıyor, kız erkeğe “Kaçalım” diyor.

Peki evlenmek için kaçıyorlar, sonra yakalanıp öldürülüyorlar. Adı namus temizleme… İyi de adamla kız zaten evlenecekler!?

Aileleri ezip geçiyorlar, sözlerini eziyorlar… Aileler kendilerine yediremiyor. Bakın köyde kimse tarafından beğenilmeyen, sevilmeyen itilen kakılan bir kız var. Bir gün bir öğretmenle tanışıyor, birbirlerinden hoşlanıyorlar. Bir cafede oturuyorlar konuşuyorlar. Aile görüyor, kızı odaya kapatıyorlar. Öğretmenin babası geliyor “Oğlum kızınızla evlenmek istiyor” diyorlar. Aile diyor ki “Yok gidip cafede oturdular namusumuzu kirlettiler” diyorlar ve kızı öldürüyorlar. Yahu ne namusu kirlendi? Diyelim ki namussuz olarak kabul edildi, iyi de evlenecekler! Onu da kabul etmiyorlar. En büyük sorun cehalet, eğitim çok önemli. Üniversite mezunları dahi kitap okumuyor, bu üzüyor insanı.

Kadının yazmasını yere atmasıyla kan davası sonlanıyormuş, nasıl oluyor?

Kadın gidip de “Ben size deıxel (teslim oldum) ettim, bizi affedin” derse bitiyor. Zaten dediğim gibi denk olayı var, dengi dengine. Yoksa güçsüz olanı öldürmek yok. Öldüreni öldürüyorlar sadece.

Eşiniz Mersin’e yerleşmeye ne dedi? “Ben gidemem ailem burada” mı dedi yoksa “Gidelim çocuklarımızı bu ortamdan uzak büyütelim” mi dedi?

Eşim her zaman aldığım kararların arkasında oldu ki amcamın kızı kendisi. Benim bugün burada olmamın, yuvamızın çocuklarımızın bugüne gelmesinde büyük emeği vardır. Dört çocuğumuzla da hep o ilgilendi.

 

Bana en acımasız ve adaletsizce gelen şey, doğuda 16 yaşındaki kız zorla evlendirilirken, batıda 16 yaşındaki kızın kendi isteğiyle güle oynaya evlenmesi!

Ne yazık ki doğru!

Doğudan batıya göçmenin en büyük sebebi de töre mi?

Birçok sebebi var. Kimse yaşadığı yerden yoksa kopmak istemez. Bir kısmı terörden, bir kısmı maddiyat, bir kısmı töreler… 80’li yıllarda da biliyorsunuz köyler boşaltıldı.  Bizim bu ülkeden başka gidecek yerimiz yok. Kürtün yok, Türk’ün yok.

Roza kitabınızda da zaten bu örnek var. Kürt, Türk, Arap örneği?

Aynen… 3 figür Roza, Ayşe, Lale örneği.

Gerçekte de var mı o kızlar?

Biz hayal ettiysek vardır. (Gülüyor)

Yazmaya nasıl karar verdiniz?

Bazı insanlar duygularını konuşarak, bazıları yazarak anlatır. Ben hep yazarak anlatan biri oldum. İlk başta teybe sesimi aldım baktım o ruh olmadı, başka türlü denedim olmadı. Gece evde herkes uyurken el yazısıyla 5 saat yazmışım.

Gelelim Roza’ya… Töre cinayetine kurban Ceylan’ın olayı sizi nasıl etkiledi?

Kanal D’de haberleri izliyorum, baktım otogarda genç kız zorla götürülüyor. Nasıl gözümden yaşlar aktı anlatamam. Çok etkilendim, günlerce o kızcağızı çok düşündüm. Yazmamı tetikleyen de Özgecan Aslan’ın olayı oldu. Onu yazacaktım ama Mersin Turizm Müdürü yazınca, yeniden üzerine bir yazı yazmak istemedim. Ki zaten Ceylan olayıyla Özgecan olayını birleştirip yazacaktım. Sonra Ceylan olayı her gün aklıma gelmeye başlayınca sanki bana görev oldu o. Ve oturup yazmaya başladım.

Ğezal’ın nasıl bir hayatı vardı?

Ğezal çok saf, masum, gariban bir çocuk. Büyüyor, sosyal medyada tanıdığı birine aşık oluyor… Ve böylece hikâyesi başlıyor.

O aile ile akraba var mı?

Tanıyorum sadece…

Bütün olay Ğezal’ın devlete sığınamamasıyla mı oluyor?

Birçok kapı çalıyor, oraya bu buraya gönderiyor. O da gidiyor. Hâlbuki kriz masaları olması lazım... Devlet kim gelirse gelsin asla döndürmemeli. Bakın taaaa eskiden beri bizim aşiretlerde bu vardır. Biri kız kaçırır bizim aşirete sığınır, sahip çıkılırdı. Biri askere giderken karısını çocuklarını bizim aşirete emanet eder o namusa sahip çıkılırdı.

İyi de bir dönem “Kocandır döver de sever de” zihniyeti vardı?

İşte 2-3 böyle gönderdiler o kocalara, dördüncü de koca o kadınları öldürdü! Esas katil bu zihniyete sahip olanlardır. Ne demek kocandır döverdir, severdir demek!!!! Erkeğin, kadından bir tek fiziksel üstünlüğü vardır, başka hiçbir türlü üstün yanı yoktur! Bakın karısına şiddet uygulayan erkeklerin kesin bir yanları homoseksüeldir, gizli homoseksüel! Araştırsınlar!

Dönemin Bakanı Fatma Şahin, Ceylan’ın olayında çok ilgilenmişti. Kitabınızı okudu mu?

Henüz ulaştırmadım ama mutlaka ulaştıracağım.

Roza, daha 13 yaşındayken ailesini ihbar ediyor. Kaç çocuk töre cinayetine kurban verilmiş birini bu kadar savunabilir ki?

Roza bir yürek örneği, güç örneği. Amcası müebbet hapis yatıyor! Baba, kardeş, amcaoğlu hepsi çıktı. Anne de çıktı. Ablasına aşık bir kız Roza, bütün her şeyini ablası için harcıyor, ablasını koruyor. İstiyor ki Ğezal’in yerine kendisini öldürsünler, o derece seviyor.

Ğezal’ın bir de kızı var, kitapta sevgi evlerine yerleştiriliyordu. Gerçekte nasıl acaba?

Hala orada. Roza devlet korumasına alınıyor, izini kimse bulamıyor. Kimliği de değişiyor zaten.

13 Yaşındaki yürekli kız Roza...

Siz, Ğezal’ın suçlu olmadığını nasıl hissettiniz?

Yüzde yüz hala eminim, o kız çok namuslu ve suçsuz bir kızcağızdı. Bakın ben bu kitabı yazarken avukatlarla çok görüştüm. Çok inceledim ve inceledik. Siz bir insanı zorla sürükleyerek otogardan alıyorsunuz. O çocuk hiç çırpınmıyor bile. Suçlu olsa çırpınmaz mı? Bağırıp yardım istemez mi? Sanıyor ki eve götürülecek, iki tokat atılıp oturtulacak. Ve her anlamda oturup düşündüm, kendimi onun durumuna indirdim, çok fazla empati yaptım yazarken. Sonra diyorum ki “Ben çok saf olmasam bunları yaşamazdım diyorum” ki Ğezal’de aynen öyle, çok saf…

Gerçek Roza gelse yanınıza ne yaparsınız?

Adana’daki imza günümde bunu yaşadım. İki kız geldi, kitaplarını imzalayacağım. Kafamı kaldırdım Roza’yla yanı yaşlarda, dedim ki “Ğezal’e benziyorsunuz”. “Ben Roza” dedi. “Roza diye mi imzalayayım?” dedim, “Evet” dedi. İmzaladım ve gitti.

Konuşmadınız mı?

Çok kalabalıktı! Gelen herkesle fotoğraf çekildik ama onunla fotoğrafımız yok. Hemen döndüm yeğenime dedim ki “Roza’ydı o” dedim. Ama gitmişti bile…

Çok akıcı bir şekilde yazmışsınız, ben bu kitabı bir günde okudum bitirdim!

Ben herkese söylüyorum, okuyun, okutun! Roza beni o kadar etkileyen oldu ki, sanırım zor yazarım bir daha. Çok etkilendim. Bir de kitabın da şansı açık, çok satıyor! Hiç hayatında kitap okumamış insanlar bunu okudu ve kitap sevdirmiş o insanlara.

Mutlaka yazarsınız! Belki Roza’nın devamını yazarsınız?

Olabilir neden olmasın… Bir de Suna’nın hikâyesi var, o da siyaset içerikli belki bundan sonra onu yazabilirim.

Roza’nın ailesiyle bir araya gelmek ister miydiniz?

Hayır… Ben ikisiyle de ayrı bir bağ kurdum. Ğezal ve Roza sanki benim evlatlarımmış da ikisi de haksızlığa uğramış gibi. Gerçekten çok etkilendim bu hikâyeden.

Zaman zaman köylere gidip, o kızlarla konuşuyor musunuz?

Gidiyorum tabiii. Şanlıurfa’da okullardan çağırıyorlar gidiyorum. Kızlara diyorum ki “Sakın ailenizin baskısına boyun eğmeyin, istemediğiniz evliliği yapmayın bir de kesinlikle akraba evliliği yapmayın aileleriniz sizi zorlarsa da Valiliğe, Belediyeye, Emniyete, Jandarmaya, STK’lara sığının” diyorum. Çok eşliliğe de karşıyım.

Sizin baba da 3 evlilik yapıyor ama?

Evet, ama babama söylüyor. 50 sene eli eline değmedi, asla da babamla konuşmadı.

Son olarak eklemek istedikleriniz neler?

Bu ülke çok güzel bir ülke, bu ülkede hepimiz kardeşçe yaşarken kendi ailelerimize de, kendi çevremize de sahip çıkmamız gerekir. Yanımızdaki okumamış insanlara mutlaka bizim bazı şeyleri aşılayıp, bazı yanlışlara engel olmamız lazım. Çocuk yaştaki evliliklere engel olmamız lazım. Bununla ilgili devletin elinden ne geliyorsa yapması lazım... STK’ların da bu işle çok ilgili olması lazım. Birbirlerini sevenler varsa onların evlendirilmesi lazım. Birbirini sevenlere de diyorum, “kaçmayın, büyüklere gidin” diyorum. Siz evinizde eşinizle mutlu yaşam sürebilmeniz için çevrenizin de mutlu olması lazım ki siz de üst düzey mutluluk yaşayabilesiniz.

 

 

En kötü şey nedir?

İlk aşireti yazdığımda ben aşiretin gücünü değil, kötü yanlarını yazdım. Güç olarak gösterirseniz olmaz. Aşiretin iyi yanları yok mu? Tabii ki var! İnsanları ezmiyorsanız, mafyacılık yapmıyorsanız eğer aşiretçilik iyidir. Nasıl spor kulübünde insanlar bir araya gelir yardımlaşıyor, derneklerde yardımlaşıyor aşiret de öyle. Bir aşiret dese ki “Benim 5 bin silahlı adamım var.” Öteki dese ki benim şu kadar. Güçlünün zayıfı ezdiği bir ortama karşıyım. Ben kan davalarını, töre cinayetlerini yazdım. Korkuyla her zaman yaşanmayacağını yazdım. Bence dünyada en kötü şey ne zaman öldürüleceğini bilmeden yaşamaktır.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları