Belgeseller üzerine

Edebiyatçılar, sanatçılar üzerine yapılan belgesel çalışmaları elbette hepimizi memnun ve mutlu ediyor. Kitapları, filmleri, resimleri dışında yaşamı ve kişiliğinin oluşması hepimizin merak konusudur.

Haberin Devamı

Birçok belgeselde ben de konuştum. Ancak belgesel çalışmalarını izlerken tekrarlar dikkatimi çekti. Çalışmalar aynı adların çevresinde yapılıyor. Bazı adların birkaç kez belgeselleri yapılıyor, bazen de aynı adlar yeniden o adlar üzerine konuşuyor. Belgeselci arkadaşlara, sanat/edebiyat dünyasını gözden geçirip seçim yapmalarını öneriyorum. Gerçi birinin teklif etmesi ama sponsorluğunu da üstlenmesi gerekiyor.

Seçimin belli adlar üzerine odaklanması gelecek yıllarda başkalarının unutulmasına sebep olur korkusunu yaşıyorum.

Yerel yönetimlerin o kentte yaşayan, yazan birinin adına belgeselle çalışmalar yapmasını öneriyorum.

Bu girişim sadece kişiler üzerine değil semtler üzerine de yapılmalı, o semtte doğan, yaşayan ve aramızdan o semtte ayrılan birinin belgeseli birkaç açıdan önemlidir.

Haberin Devamı

Görselliğin öne geçtiği bir çağda, belgesel çalışmaları yaşamımızda daha çok öne çıkıyor.

Her semtte yeni kütüphaneler açılıyor. Bağış yapanların da kısa bir hayat hikâyesi o kütüphanelerde bulunmalı. Bunca kitabı biriktiren, ülkesinin insanının bilim ve sanat açısından yücelmesine katkıda bulunan da anılmalı. Sadece ismiyle değil.

Anmalar gündeme gelince sokak adları konusundaki düşüncelerimi de tekrar edeceğim.

Yalnız sokak tabelalarında adlar yazılı ama onun niçin buraya konulduğu, kim olduğu yazılmıyor.

O tabelada isim yaşıyorsa doğum tarihi, aramızdan ayrıldıysa doğumla birlikte ölüm tarihleri de yazılmalı.

Yalnız devletin değil, büyük kurumların da bunları düşünmesi gerekiyor bence.

ŞİLEBEZİNDEN PEÇETELER

Dünkü Hürriyet’te okuduğum bir röportaj bende bakın hangi çağrışımları uyandırdı.

Güzin Bağlar’a Ece Çelik sormuş, Selçuk Şamiloğlu da fotoğraflarını çekmiş.

Şile’ye belleğim beni yanıltmıyorsa yıllardır gitmedim.

En son Tülay Güngen ile birlikte Şile’de sevgili dostum Mesut Ilgım’ın evinde yemek yemiş, sonra da Balaban’ın atölyesini ziyaret etmiştik.

Şile’yi iki arkadaşın kısa süreli hapishane hayatları vesilesiyle tanıdım.

Rahmetli Necmi Onur ve Orhan Olcay’ı ziyaret ettim.

Bu ziyaretler sonucunda belediye başkanıyla dost oldum. Başkan da Şile’de edebiyat günleri yapmamı istedi.

Haberin Devamı

Ben de Cemal Süreya ve Mehmed Kemal’le birlikte bir kahvenin önünde söyleşi yaptım, onlar daha sonraki günlerde okurlarıyla söyleşiler yaptılar.

Şilebezinin yapılışını okuyunca benim de oradan aldığım peçeteler aklıma düştü.

Yazıdan bir cümle: “Kazanda kaynatıp kumsalda kurutuyor.”

Ara Güler’le birlikte ben de Yedikule’de yazmacıları çekmeye gitmiştim.

Yazmalar da sahildeki taşların üzerine serilmişti.

Resim dünyasından birçok dostum Şile’yi seçti.

VAPURLARIN ÖYKÜSÜ

Paşabahçe Vapuru hakkındaki yazıyı okurken vapurların öyküsünü düşündüm.

Gençliğimin vapurlarından birinin de adı Suvat’tı. Bir kaynaktan öğrendiğime göre hayvanlara su verilen yer demekmiş.

Haberin Devamı

Suvat’ın Adalar’a uğrayıp gelen vapurlardan farkı Köprü’den doğrudan Büyükada’ya gelirdi.

Adada kalanların konukları o vapurla gelirlerdi.

Adaların benim için varlıkları edebiyatçılara göreydi.

Kınalıada’da rahmetli arkadaşım Adnan Semih Yazıcıoğlu’na gider, orada da tanınmış grafiker İhap Hulusi ile görüşürdük.

Cadde Fecr-i Âti şairlerinden Fazıl Ahmet Aykaç’ın adını taşırdı.

İhap Hulusi, Kulüp Rakısı’nın etiketinde karşılıklı çizilmişti.

Burgazada’da Sait Faik yaşardı.

Hüseyin Rahmi Gürpınarı’ın evi de Heybeliada’da tepedeydi.

Aykaç, vapur için şöyle yazmıştı: “Bulamadık bütün kış/ Ne salon, ne kamara/ Bizden bıkmış usanmış/ Zaten 20 numara/ Hem teknesi ihtiyar/ Hem de çürük kazanı/ Etse bir gün intihar/ Ayıplamam İhsan’ı.”

Yazarın Tüm Yazıları