Ressamın ‘asık suratlı’ eşi

RESİM benim için bir tutku...

Haberin Devamı

Üçte ikisini görüp işaretlediğim, “Ölmeden önce orijinalini göreceğim 500 resim” başlıklı bir listem bile var.

Hayattan en çok zevk aldığım anlar, özellikle de izlenimci ressamların resimleri önünde geçirdiğim zamanlardır.

Yaklaşık 10 yıl önce keşfettiğim Rus izlenimcilerinin eserleri arasından hâlâ çıkamadığımı, hayranlığımla birlikte görmem gerekenler listesindeki resimlerin de her geçen gün biraz daha arttığını söylesem yeridir.

BÜYÜK YANILGIMI ORTADAN KALDIRAN SERGİ

Yıllarca demir bir perdenin arkasında saklı kalan Rus izlenimcilerini bir bir keşfederken, ister istemez kapitalizmin Monet’yi, Sisley’i, Renoir’i, Degas’, Cezanne’ı, Van Gogh’u “popüler kültür objeleri”ne ve “kartpostal ressamları”na dönüştürdüğü hissine kapılmıştım.

Ancak, Rus izlenimcilerin bende bıraktığı bu hissin, panzehiri Batılı izlenimcilerin orijinal tablolarına bakmak olan bir “yanılgı” olduğunu da biliyorum.

Haberin Devamı

Bunu, önceki gün Paris’teki Orsay Müzesi’nde gezdiğim “Paul Cezanne’ın portreleri” sergisinde bir kez daha anladım. 

Normal şartlarda, sergideki onlarca portrenin tamamını görebilmek için Paris’in yanı sıra, St. Petersburg, Ottawa, Boston, Houston, Philadelphia, Washington, New York, Londra, Stockholm ve Sao Paolo gibi kentlerdeki müzeleri ziyaret etmeniz gerektiğini söylesem, projeyi gerçekleştirenlerin resimseverlere nasıl tarihi bir fırsat sunduğunu daha iyi anlarsınız.

BİR KADIN İÇİN EN ZOR TERCİH: ZOLA MI CEZANNE MI

Cezanne, ünlü Fransız yazar Emile Zola’dan avukat amcası Dominique’e, Aix en Provence’deki evin bahçıvanı Vallier’den Gustav Geoffroy’a, hayatındaki birçok yüzü resmetmiş. Tam 200 portre yapmış.

Orsay Müzesi’nin duvarlarında Cezanne’ın dünya sanat tarihine ismini yazdırabilmesini, biraz da gençlik arkadaşı Emile Zola ile birlikte girdiği Paris sanat âlemine borçlu olduğunu fark ettim.

1930’larda doğan ve Fransa’nın cumhuriyete doğru yol aldığı 19. yüzyılda yaşayan Cezanne, Zola, Pissarro, Renoir, Sisley, Guillaumin gibi yazar ve sanatçıların birbiriyle ilişkisini, 20 yüzyıl Türk şiirinin “İkinci Yeni” hareketindeki şairlerin ilişkilerine benzettim.

Haberin Devamı

Bir kadının aynı anda hem Cezanne’a hem Zola’ya sevgi duyması, tercih yapması gerektiğinde güvenilir bulduğu Zola’yı seçmesi, Zola ile Cezanne’ın sonunda kanlı bıçaklı olması, sizce de “İkinci Yeni”cilerin aşk hikâyelerini andırmıyor mu?

ESTETİĞİ DEĞİL, MUTSUZLUĞU VE ÖFKEYİ YANSITMIŞ

Matisse’in, Picasso’nun izlenimcilikle kübizm arasında köprü olarak görüp “bizlerin babası” dediği Cezanne, kıymeti yaşarken anlaşılamamış bir ressam. Eserlerini sergileyecek salon bulmakta bile zorlanmış uzun süre. Üstelik, “Hukuk okumadı, sanatçı dostlarıyla serserilik etti” diye, zengin babası ile arası, mirastan men bırakılacak kadar açık. 29 kez portresini yaptığı eşiyle ilişkisi, hep eski aşklarının gölgesinde. Bu yüzden olacak ki, Madame Cezanne’ı bir kez bile güzel, güler yüzlü çizmemiş. Kadın, eşinin yaptığı portreler yüzünden “Asık Yüzlü Madame Cezanne” unvanını almış.

Haberin Devamı

Cezanne’ın biri hakkındaki duygularını portrelerine yansıttığı, sevmediği insanların kusurlarını resimde de saklamadığı bir gerçek.

Daha 27 yaşındayken çok sevdiği arkadaşı Renoir’a gönderdiği bir mektupta ailesi için şöyle demiş:

“İşte benim ailem, yeryüzüne gelen en pis yaratıklar, baş belaları...”

Peki sadece ailesine ve çevresindekilere duyduğu öfkeyi mi resmetmiş?

Hayır!

26 kez kendi portresini çizmiş ve otoportrelerinde de yüzünü olduğundan çirkin ve mutsuz göstermiş. İlk yaptığı otoportrede gözleri kanlıdır. 40 yıl sonra yaptığı otoportre ise ürpertici bakışlarıyla bir korku filminden fırlamış gibidir.

Ressamın ‘asık suratlı’ eşiBİR DUAYENİN PORTRESİ

MADEM portrelerden bu kadar söz ettim, sizinle kendi yaptığım bir portreyi de paylaşmak istiyorum. Umarım, kültür sanat ve edebiyat dünyasının duayeni Doğan Hızlan’ın yazdığı gazetede resim yazısı yazma cüretimi bağışlaması için yeterli olur.

Yazarın Tüm Yazıları