Yorgunluk... Yoksa bahar mı?

“En sinsi huzursuzluklar, huzurun kendisinden doğar.” (Geston Bachelard)

Haberin Devamı

“Hiçbir şey beni huzursuz etmediği zaman, bunun kendisi bana huzursuzluk vermeye başlar.”
(Arthur Schopenhauer)

Şu son günlerde üzerimize yığılan tembellikle ataletin sebebine bahar yorgunluğu mu desek? Yoksa bahar mı yorgun acaba? Biz mi yorduk baharı, hayat mı yordu bizi? O da belli değil...
Belki de hayatla bahar el ele verip bizi bizden etti de farkında değiliz. Kapıldığımız yaşamın başımızı döndüren süratine mi aldandık? Hepimizde muamma bir durum varsa endişelenelim mi? Herkes yorgun belki de... Her şey... Günler, aylar, mevsimler... Sorumsuzlukla tükettiğimiz dünyamız, güneş, ay, yıldızlar da yoruldu. Yorduk belki de... Kim bilir! Perişan olmasak da yüzümüzden okunuyor, bakışlarımızdan anlaşılıyor. Gözler yorgun. Soluk soluğa kalıyoruz her adımda, nefesimiz de yorgun, bedenimiz de. Konuşmaya anlatmaya takatimiz yok. Anlayışımız, metanetimiz yorgun. Ürkütücü sahnelerde bile tepkimiz yok, zira korkularımız da yorgun artık. Hem yorgunluğumuz var, onunla beraber gelen bezginliğimiz, hem de kırgınlığımız ve gittikçe katlanan bıkkınlığımız. Kimi yaşam kimisi huzur yorgunu. Bazısı aşkına kırgın, üzgün, bazısı sevdiğine dargın. Kimi cebindeki delikten, kimi cebi olmayan kefenden muzdarip. Her mevsim geçişlerinde bir hareketlenme başlar içimizde, kaynağı belli olmayan... Belki doğa döngüsü ya da gönül kuruntusu ama var bir hareket. Ve hatta içimizden dışımıza yayılan bir fırtına var. Ola ki bahar yorgunluğu, mevsim değişiyor, ola ki değişim sancısı...

Haberin Devamı

GUŞGANA KEBAP


Yorgunluk... Yoksa bahar mı

Ankara’da hâlen o eski salaş ve geleneksel havayı kokladığımız birkaç yer kaldı. O yerlerin başında da Ümitköy Mahallesi’nin köy girişinde yaklaşık 30 yıldır var olan “Guşgana Kebap” gelir. “Guşgana”nın kelime anlamını merak ettiyseniz; Erzurum civarında tencereye, Beypazarı’nın geleneksel evlerinde çatıdaki küçük pencereye deniyor. Aylar önce gelip hem mekâna olan hayranlığımı hem de nefis çöp şişini yazmıştım. Bu gidişimde daha önce tatmadığım Adana’yı da tattım ve Ankara’da kebap yenebilecek yerlerin arasına yerleştirdim. Gazete yazılarımın sıkı takipçisi sevgili Füsun Ferda hanım da Guşgana’nın müdavimiymiş, onu gördüm ve çok memnun oldum.

Haberin Devamı

PİZZAYI KISKANDIRACAK PİDE

Yorgunluk... Yoksa bahar mı

Önceki gelişimden odun ateşiyle yanan bir pide fırınları olduğunu biliyordum ama pidelerini denememiştim. Sevgili Mustafa ısrarla önerdi. “İçeriğinde, az yağlı ve sinirsiz olmasıyla bilinen Rize kavurması var” dedi ve detayları anlattı. Pek fazla duyulmasa da bana göre etin en iyi işlendiği yer Sivas’ın pastırması ve sucuğunu kullanıyorlarmış. İlk defa duydum. Yozgat’ın şahane kaşarı varmış, mandırası da sütü de yerel. Çorumlu hamurun üstüne yayılmış, hepsi birlikte hemhal olmuşlar ve muhtemelen Kastamonulu meşe odunun ateşinde pişmişler. İsmini sordum “Guşgana Özel” dedi. Tadını cidden anlatamam bayıldım desem inanın. Pizzalarında özellikle yerel ürünler kullanmayı tercih eden Ankara’nın en iyi pizzacısı Stüdyo Pizza’nın sevgili şefi Murat Artukmaç’a da öneririm, gidip mutlaka tatmalı.

Haberin Devamı

‘SİZİN’ OLTU CAĞ KEBAP

Yorgunluk... Yoksa bahar mı

“Oy Cağlar, güzel Cağlar, lezzetinden damağın ağlar.” Erzurum ağzına yakışır tekerleme iştah kabartıyor. Damağına düşkün tüm Ankaralılar 1985 yılından bu yana yaklaşık 40 yıldır Oltu kebabı pişiren Ekrem ustayı ve meşhur cağ kebabını mutlaka bilir, bilmese de ayıp olur. Ramazan öncesi lokmacı takımı ile gitmiştik, sevgili İsa Eyüboğlu ısmarladı. Bedavayı bulan biz lokmacılar gömüldük de gömüldük. Şaka bir yana bayılana kadar yedik desem yeridir. Cevizlidere Caddesi’ndeki yerinde hâlen ailesi ile birlikte çalışan Ekrem usta “Lokanta bizim değil sizin” diyerek pişirdiği nefis cağ kebabını ve Erzurum’a has sıcak servis edilen kadayıf dolmasını tatmaya iftara çağırıyor. Gidin derim, gitmeseniz damağınız ağlar.

Haberin Devamı

ETİMESGUT ‘MEVLANA’

Yorgunluk... Yoksa bahar mı

Birkaç ay önceydi Hürriyet Ankara ekibi olarak Belediye Başkanı Enver Demirel’in davetlisi olarak Etimesgut’a gitmiştik. Öğlen yemeğinde beni ağırlayan Etimesgut İstasyon Caddesi’nde bulunan “Mevlana Pide”yi unutmadım tabii ki... Pidelerin ve özellikle dönerin tadı da lezzeti de halen damağımda. 1993 yılından bu yana 30 yıldır, Şinasi, Fikret, Bayram, Ersan ve Ergün Kanat kardeşlerin birlikte çalışıp işlettiği lokantada yediğiniz her şey çok özenli. Ustaların maharetli ellerinden çıkan pideler damak çatlatıyor. Etimesgut tren istasyonu yakınındaki lokantanın manzarası şahane. Gelip geçen banliyö trenlerini izleyip nostalji yaparken mest olacaksınız. Bana sorarsanız iftara gidin derim. Etimesgut yakın.

Yazarın Tüm Yazıları