Ah insanlar!

“Ah insanlar! Her şeyi bulup kendini bulamayanlar...” (Charles Bukowski)

Haberin Devamı

Tatil bitti, geri döndünüz... Bildiğim kadarıyla “Tatil” kelimesinin karşılığı “Dinlence” yani dinlenmekten türeyen bir anlamı var. Sükûnet, ferahlık ve neşe içinde geçirilen zamana, tatil ya da dinlence deniyor... O halde, klasik soruyu soralım... “Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun, gördüklerinizi anlatın.” Muhtemelen “Ahh çok yorulduk!” diyeceksiniz, “Çok kalabalıktı yahu!” dersiniz. “Off her şey ateş pahası kardeşim” serzenişlerinin ardından “Çabucak bitti, yeterince gezemedik, hanımla kavga ettik, kocam huysuzdu, çocuklar huzur vermedi, baldız, kaynana susmadı, kaldığımız yer kötüydü, gürültü vardı, sivrisinek ısırdı, plaj kirliydi, deniz anası vardı, yemekler soğuktu, hava sıcaktı, oda rutubetliydi, trafik kilitlendi vs...” Aslında soru ve soruya verilen cevaplar, biz insanlarla ilgili o kadar çok şey anlatıyor ki. Bencilliğimizi, kibrimizi, acımasızlığımızı, vicdansızlığımızı, hırsımızı, vs... Bu liste uzadıkça uzar. Düşünebilme yetimizi kullanabildiğimiz, diğer canlılara açık ara üstünlükle hâkimiyet kurduğumuz bu dünyada, halen kendimize hâkim olamamak ne acı değil mi? Savaş içindeyiz... En başta kendimizle tabii ki... Her şeyin anası doğayla savaşıyoruz... Denizle, okyanusla... İçindeki balıklarla, üzerindeki kuşlarla, böceklerle ve doğadaki diğer hayvanlarla da husumetimiz var... Gökyüzüyle savaşıyoruz, güneşe, yıldızlara saldırıyor, evreni kurcalıyor, tanrıya bile meydan okuyoruz. Kadınla savaşıyoruz, erkekle savaşıyoruz, inançlarla savaşıyoruz, renklerle, seslerle savaşıyoruz... Düşünceyle, fikirle, yaratıcılıkla savaşıyoruz... Mutlulukla savaşıyoruz... Sevgi, aşk, insanlık arıyoruz ama onlarla da savaşıyoruz. Olmadık, olmuyoruz, olamıyoruz... Kendi benliğimizle hep savaştayız... Ama çok kötü yeniliyoruz...

Haberin Devamı

GÖLBAŞI ‘ABAYS’

Ah insanlar

Ankara Barosu’na bağlı “Ankara Barosu Yardımlaşma Sandığı” hem Abays’ın açılımı hem de Gölbaşı sahildeki Ankara Barosu Özdemir Özok sosyal tesislerinin de işletmecisi. Tesislerin işletme müdürü ve bir dönem Hürriyet’in güvenlik biriminde de çalışmış sevgili Rıfat Toroslu’nun davetiyle gittim. Böylesine şahane bir doğal ortamla karşılaşabileceğimi düşünmeden gitmiştim. Bambaşka bir dünyaya giriş yapmış gibiydim. Çam ve akasya ağaçlarının yanı sıra iğde, selvi ve kavak vardı. Gökyüzünü görmenizi zorlayacak cinsten yükseklikleri ile Mogan Gölü’ne bakarken sarkan dallarının süslediği manzara nefes kesiciydi. Derin nefes alarak temiz havayı bir süre ciğerlerimde biriktirdim, bayram ettiler. Yaptığım tasvirden anlayacağınız üzere teraslanmış manzaraya hâkim keyifli bir bahçesi var. Çocuklar için geniş bir oyun alanı olması ebeveynlerinin gönül rahatlığıyla sohbet ve manzaranın tadını çıkarmalarını sağlıyor.

Haberin Devamı

YEMEKLER ŞAHANE

Ah insanlar

Göl manzarasıyla birlikte suyun yakınında olması, insanı haliyle balık yemeye heveslendiriyor. Somon ızgara yedim. Balığın ızgarasını kıvamında pişirebilmek hakikaten ustalık gerektiriyor, somonun pişiriminde ustalık vardı, mest oldum. Mutfağın Usta Başı Murtaza Bolat beni “Cafe de Paris Soslu bonfile” ile iyice şaşırttı. Uzun zamandır bu kadar lezzetlisini yememiştim, bayıldım. Geleneksel yemeklerimizden “Çoban Kavurma” da sizi şaşırtacaktır, bu denli lezizini yemediğinizi düşünüyorum. Efsane diyebilirim, demezsem Murtaza Usta’ya ayıp etmiş olurum. Finalde geleneksel tatlılar “Şekerpare ile kalbura bastı” iyice gevşetti, mutluluktu. Her şey eskiden olduğu gibi elle hazırlanan bir mutfağı ve ustasının el lezzeti var. Hafta içi ve cumartesi günleri “Serpme kahvaltı”, pazar günleri “Brunch” var. Her gün öğlen 13.00 itibarıyla gece yarısına kadar Ala Carte servis açık. Rezervasyon yapmadan gitmeyin ama mutlaka gidin. Emin olun, gittiğinize değiyor.

Haberin Devamı

BİLKENT’İN ‘BORRDO’SU

Ah insanlar

Bilkent’teki “Ankuva” bir nevi bedesten diyebileceğimiz boyutta keyifli bir çarşı. Çarşıda dükkânı olan liseden arkadaşım “Karya Sibel”e sohbete gitmiştim. Bir başka lise dönemi arkadaşımız “Japon Filiz” gelince sohbet iyice koyulaştı ve haliyle acıktık. Sibel, Ankuva’daki alt komşusu “Borrdo”yu önerdi, oraya gittik. Yirmi yıldır aynı yerde varmış ama ben ilk kez gidiyordum. Yemeklerin tadına bakınca ilk defa gidiyor olmanın mahcubiyetine kapıldım açıkçası. Yıllardır yemek tadıyorum ancak 20 yıldır nefis tencere ve ızgara yemekleri pişiren, hem mutfağımızdan hem de dünya mutfaklarından geleneksel örnekler veren bir lokantayı yani “Borrdo”yu atlamışım. Aşçı başı Ahmet Usta, eskiler çok iyi bilir “RV Restoran”da mesleğe başlamış ve son olarak da Shearaton Ankara’dan emekli olmuş alaylı ve maharetli bir usta. Sebzeyle pişirilmiş “köy tavuğu” yedim, sebzesi de, tavuğu da nefisti. Geleneksel pişirme tekniklerinin kullanıldığı bu restoranda, Ankara’da yiyebileceğimiz en lezzetli sütlacı bulabileceğimi inanın düşünmemiştim. Evet, Ahmet Usta’nın el mahareti yansımış belli ki; nefis ve eşsizdi. Mutlaka denemelisiniz, o yüzden istikamet, Bilkent’in “Borrdo”su.

Haberin Devamı

Ah insanlar

Yazarın Tüm Yazıları