Halkbank’ın ‘manidar’ açıklaması

Genel Müdür Yardımcısı Atilla, Zarrab davasıyla bağlantılı olarak New York’ta tutuklanmış, Halkbank da bir açıklama yapmıştı.

Haberin Devamı

Fakat spekülasyonların önünü kesmek için gerekli bilgiyi kamuoyundan esirgiyordu.

İki cümlelik kısa, ketum ve kapalı bir açıklamaydı.

Neyse ki ikinci bir açıklama yaptı.

İlkine göre daha açıklayıcı ama hâlâ yetersiz.

ŞUNU BAŞTAN SÖYLESEYDİNİZ YA

En vurucu cümlesi şu mesela.

Atilla’nın, 2014-17 yılları arasında 7 defa Amerika’ya görevli gittiğini söylüyor.

Ve başına hiçbir şey gelmeden, gittiği gibi geri dönmüş.

Bu nedenle, son seyahatte tutuklama yapılmasının manidar olduğu belirtiliyor.

İşin seyrini değiştirecek bir bilgi...

17-25 Aralık’ı izleyen 3 yılda 6 kere elini kolunu sallayarak gidip geldiği halde... 7’ncisine kadar kapısını ne çalan ne arayıp soran olmuş.

Fakat ne hikmetse son girişte sorgulanmış. Çıkarken de 17-25 Aralık iddialarıyla ilgili gözaltına alınmış.

Elbette manidar da...

Haberin Devamı

Olayı daha da manidar kılacak şey, Atilla’nın son bir yılda ABD’ye hiç ayak basıp basmadığı bilgisi olurdu.

ZARRAB’DAN SONRA DA GİTMİŞ MİYDİ?

17-25 Aralık’tan sonra serbestçe gidip gelmiş olması önemli.

Ama asıl önemlisi, Zarrab Miami’de tutuklandıktan sonra geçen bir yılda da gidip gelmeye devam edip etmediğidir.

Eğer öyleyse...

Bankaya söylenecek laf yok. ‘Basiretli tüccar’ gibi tedbirli davranmamakla, arkasını bile kollayamamakla filan eleştirilemez.

Zarrab dosyasının göbeğinde adı geçen bir banka yetkilisini, Zarrab’ın yargılandığı şehre görevli göndermek, bakın o zaman ‘bile bile lades’ olmaktan çıkar.

Ben de soru işaretlerimi geri alır, basiretsizce bir ‘kadere kırk beş’ kumarı oynanmadığına, ‘gel beni tut’ denmediğine hükmederim.

Yok değilse...

Zarrab’tan sonra alarm zilleri çalmalı değil miydi diye sormak hakkı doğar.

Oysa açıklama bu kritik ayrıntıya girmiyor, o konuda bize bir şey demiyor hâlâ.

ÇOĞU GİTTİ AZI KALDI

Banka, ilk açıklamasında, saygınlık ve güvenilirliğini sarsacak spekülasyonlara itibar edilmemesini istiyordu.

Fakat üstünkörü yazılmıştı, bilgilendirici ve doyurucu değildi.

Suçlamalar hakkında kamuoyunu aydınlatmıyordu.

Atilla’nın New York’a bile bile neden gönderildiği... Gaflet veya sermişlikten kaynaklanmadıysa neye güvenildiği, bu rahatlık ve tedbirsizliğin nereden geldiği muğlak bırakılıyordu.

Haberin Devamı

Tabii ki lakaytlıktan değildi. Ciddiyetinin banka da mutlaka farkındaydı.

Belki henüz neler döndüğünü anlamaya çalışıyorlardı.

İyi ki yaptılar; bu ikinci açıklama, tarih tutarsızlığı dahil sorunlu tarafların çoğunu düzeltiyor. Ama hâlâ eksik.

İTİBAR VE GÜVENİ ŞANSA BIRAKAMAZSINIZ

Ağzı sıkı olmak bankacılığın şiarındandır, kıdım kıdım bilgi vermelerini anlıyorum.

Fakat ağız tutma işini, bu şartlar altında sır küpünüzü ABD’ye gönderirken düşüneceksiniz.

Kendi kamuoyunuzdan bilgi saklamanız artık anlamsız. Ketumluğunuzu, ‘kara kutu’nuz kimin elindeyse ona karşı koruma riskiyle karşı karşıyasınız.

Bu çapta sansasyonel bir olaydan sonra,  haksız ve yanlış spekülasyonlarla yıpranmak istemiyorsanız... Tepki göstermeden önce yapmanız gereken, spekülasyona sebebiyet vermemektir.

Haberin Devamı

Hikâyedeki açık ve boşlukları süratle doldurmalı, teyitsiz bilginin dolaşıma girerek kafaları bulandırmasını önlemelisiniz.

KETUMLUĞUN BOZULACAĞI YER

İkinci açıklamadan şunu anlıyorum.

Halkbank, Zarrab davasına rağmen Atilla’yı New York’a gönderirken iki şeye güveniyordu.

Bir; hesabının kitabının sağlamlığına, yanlış işe bulaşmadığına, yöneltilen suçlamaların asılsızlığına...

İki; Atilla’nın ABD’ye son 3 yıldaki gidiş gelişlerine ve daha önce bir sorun yaşamamış olmasına...

“Gözaltı gerekçelerinin, 17-25 Aralık’ta ortaya atılan ve bankamızla hiçbir ilgisi olmayan iddialardan oluştuğu... Bunun da FETÖ saldırısının bankamızı hedef alan finansal halkası olduğu aşikardır” deniyor.

Haberin Devamı

E madem böyle bir ‘saldırı’ vardı... Hedefteki adamı şans denemelerinden sakınmak, ‘saldırı mahalli’nin ortasına ısrarla göndermekten kaçınmak gerekmez miydi?

Yazarın Tüm Yazıları