Zenci, elit, baron ve istilacı

ŞÖYLE ortalıktaki silahşorları elimizin kenarıyla bir yana itebilsek...

Namlusundan duman tüten silahları sustursak...

Oramıza buramıza sokuşturulmaya çalışılan balonları patlatsak...

Ve yukarılara, çok yukarılara, bütün bunların üstüne çıkıp ülkemize baksak, ne görürüz?

Bizim fikrimizi bir kenara bırakalım.

Çünkü hepimiz oramızdan buramızdan bir yere kıstırıldık.

Kimimizin ak dediğine ötekimiz kara diyor.

Öyleyse gelin işi, bir bilene bırakalım.

Mesela kime?

Mesela, Batı’nın saygın gazetelerine.

Mesela, buraya gazeteci değil de yeminli militan göndermeyen birine.

Var mı böyle bir örnek?

Var.

Mesela, İngiltere’de son yıllarda üst üste en iyi gazete ödülleri alan "Guardian".

Gelin ona danışalım, Türkiye yukarıdan, dışarıdan bakıldığında nasıl görünüyor?

Bizi ortamızdan ikiye yaran olaylar nasıl görünüyor?

* * *

Guardian, Türkiye’nin durumunu şöyle özetliyor:

"Kapatma davası demokrasinin ruhuna aykırı, ancak AKP de sütten çıkmış ak kaşık değil."

Bu vurgu belki AKP yöneticilerini sinirlendirecek.

Tepki gösterecekler.

Bence aceleci davranmayıp bu yazıyı sonuna kadar okumalarında yarar var.

Çünkü, Türkiye’ye yukarıdan ve bazı militan yabancı muhabirlerin aksine, tarafsız bakabilmeyi başaran bu yazı, AKP’nin yolunu tekrar bulabilmesine yardımcı olabilir.

Yani AKP, bu yazıyı, kendi durumunu yansıtan bir ayna olarak okumalıdır.

O aynaya baktıklarında görecekleri şey şu olacaktır:

Batı basınında AKP’ye yönelik eleştirilerin tonu yükselmektedir.

Bakın bu yazıda neler var.

* * *

Bir kere, Başbakan Tayyip Erdoğan’dan, Türk siyasetinin "açıkgöz ve karizmatik büyük baronu" olarak söz ediliyor.

Demek ki Erdoğan’ın artık, "zenci", "ezilmiş" gibi popülist sıfatlarla ifade edilemeyecek bir imajı oluşmuş.

O zaman şunu da söyleyebiliriz:

Bugüne kadar başkalarını aşağılamak için kullandığı "elit" sınıfının yeni üyelerinden biri haline gelmiş.

Öyle değilse bile öyle görülüyor.

Yazıda, Erdoğan’la ilgili çok önemli şöyle bir cümle daha var:

"Hükümet etmeye başlamasından itibaren gücünü kayırmacılık yönünde kullandı ve AKP yanlısı, dinsel bakımdan muhafazakár geçmişe sahip insanların bakanlıklarla devlet dairelerine akını giderek büyüdü."

Bunu yapanlar için çok da ağır bir ifade kullanılmış:

"İstilacılar..."

Ardından şu cümle geliyor ki o da çok ağır:

"Bakanlıkları tekeline alma girişimi, hele AKP’nin gerçek niyetinin Türkiye’yi yavaş yavaş İslamileştirmek olduğu yönündeki kuşkular göz önüne alındığında, hiç de akılcı değildi. Cumhurbaşkanlığı meselesi de, türban konusu da kuşkusuz başka zamana bırakılabilirdi."

Yazıda, devlet dairelerindeki kadrolaşmadan söz ediliyor.

Hiç kuşkunuz olmasın, bir süre sonra ekonominin her alanındaki nepotizm, yani "akraba ü taallukat yönetimi" de Batı’nın eleştiri oklarına hedef olacaktır.

Çünkü Batı’yı Batı yapan değerlerin başında nepotizmle mücadele vardır ve akraba kayırmacılığı, geri kalmış ülkelere özgü bir hastalık olarak kabul edilir.

O nedenle bu yazıyı önyargısız, kızmadan, öfkelenmeden okuyup ders çıkarmakta yarar var.

* * *

Peki hata yapan sadece Erdoğan ve AKP mi?

Yıllarca okuduğum sosyoloji bana bir şey öğretti.

Bir ülkede böylesine ağır bir siyasi kriz yaşanıyorsa, bunun mutlaka iki yanı vardır.

O nedenle sadece AKP’nin değil, herkesin, muhalefetin, medyanın, iş dünyasının da kendi kendine sorması gereken bir soru var.

"Biz nerede hata yaptık?.."

Şimdi o soruyu sorup, cesur ve gerçekçi biçimde cevabını bulma zamanı geldi.

Evet nerede?..
Yazarın Tüm Yazıları