Laikler, dindarlardan nefret mi eder?

ŞU sorunun cevabını birlikte düşünelim:Laik Türkler, dindar insanlardan nefret mi eder?

Mesela, onların yok olmasını mı isterler?

Bu soruyu durup dururken sormuyorum.

19 Şubat tarihli Herald Tribune Gazetesi’nde yayımlanan yorumu çok, haberi az bir türban yazısını okurken aklıma geldi.

Haberi yazan, New York Times Gazetesi’nin İstanbul Temsilcisi Sabrina Tavernise.

Yazının başlığı, "Başörtüsü Türkiye’yi Bölüyor".

* * *

Tavernise, bu yazıyı hazırlarken Prof. Atilla Yayla ile de konuşmuş.

Prof. Yayla çok sert bir yargı getiriyor:

"Katı laik Türkler, dindarlardan nefret eder. Dindarları insandan saymaz, bir an önce buharlaşmasını, yok olmasını isterler."

Yanlış bir yoruma yol açmamak için, "katı laik" için kullanılan İngilizce ifadeyi de vereyim:

"Adamantly secular Turcs."

Yazıyı okurken ister istemez düşündüm.

Acaba, "katı laik Türkler mi dindarlardan nefret eder" yoksa, Prof. Yayla "katı laiklerden nefret ediyor?"

Bana ikincisi daha açıklayıcı bir yorum gibi geldi.

Çünkü bu ifade nerede kullanılıyor?

Son bir ayda Türk toplumunun gündemine gelen "türban" konusunda.

Yazıyı okurken şöyle bir hisse kapılıyorsunuz.

Sanki bu ülkede türbanın üniversitede serbest bırakılmasına karşı çıkan bütün laikler, "katıdır" ve "dindarlardan nefret ederler".

Hürriyetleri savunduğunu iddia eden bir öğretim üyesine böylesine ağır suçlayıcı bir genelleme yakışıyor mu?

Ne yazık ki, Türkiye’de dini hassasiyetleri bulunan kesim, laik insanlara böyle kaba bir genelleme içinde yaklaşmayı, kasıtlı biçimde yayıyor.

* * *

Buna şiddetle itiraz ediyorum.

Bu ülkenin laik insanları, dindarlardan asla nefret etmiyor.

Ne geçmişte etti, ne bugün ediyor, ne de yarın edecek.

Tam aksine, laik insanlar dindarlara, bazı dindarların onlara gösterdiği saygıdan çok daha fazlasını gösteriyor.

Ayrıca "dindarlık" dediğiniz şey nedir?

İslam’ın beş şartına uygunluksa, herkes için geçerli sorular sorulamaz mı?

Kendine dindar diyen insanların acaba yüzde kaçı, İslam’ın beş şartını eksiksiz yerine getiriyor?

Veya onların "katı laik" sandığı insanların yüzde kaçı, İslam’ın şartlarını onlardan daha katı uyguluyor?

Dini, siyasi gösteri haline getirmeye tenezzül etmeyenler, bu tür soruların muhatabı bile olmak istemezler.

Çünkü onlar için İslam, "Allah ile aralarındaki bir inanç iletişimidir".

Bunu da kimseyle paylaşmaya ve cakasını satmaya ihtiyaçları yoktur.

Hatta asıl dindarlığın, başka insanları rahatsız etmemeyi gerekli kıldığına inanırlar.

Ama bakın bir üniversite profesörü, rahatlıkla "katı laik insanların" hepsinin dindarlardan nefret ettiğini yazabiliyor.

Şimdi kalkıp "adamantly" liberaller de, laiklerden nefret eder gibi bir yargıya mı varalım?

Ben kendi payıma, üniversitede türbanın yasaklanmasını içime sindiremiyorum.

Ama şuna da aynı ölçüde inanıyorum.

Ne yazık ki, türban bazı siyasiler ve fanatikler tarafından insafsızca sömürülmüş ve dindar insanların bir bölümünü bile rahatsız edecek bir kavga silahı haline getirilmiştir.

Hocam sizden rica ediyorum, yabancı gazetecilerle konuşurken olayı saptırmayın.

Tartıştığımız konu, türbanın sosyal hayattaki yeri değildir.

Bu ülkede hiçbir laik insanın sokaktaki, pazardaki, restorandaki, özel işyerindeki, evindeki türbanlı kadınla sorunu yoktur.

Biz, ilkokulda, lisede, üniversitede, devlet dairelerinde ve Meclis’te türbanın yerini, bir de türban konusunun çoğunluk hoyratlığıyla ele alınışını tartışıyoruz.

Yani, laik kelimesinin başına "katı" sıfatını ekleyerek de olsa yapılmış böyle genellemelerden kaçınmak gerekir.

Ben bir laikim. İsterseniz bana katı laik de diyebilirsiniz. Beni rahatsız etmez; çünkü laikliğin katısı, yumuşağı olmaz.

Yine de göğsümü gere gere ifade ediyorum.

Dindar insanlardan nefret etmiyorum, tam aksine birlikte yaşamaktan mutluyum.

Çünkü onlardan nefret etmeye kalksam önce annemden, rahmetli babamdan, babaannemden, yakın akrabalarımdan, eşimden, kızımdan nefret etmem gerekir.

BÖYLE BİR GÜNDE YAKIŞMADI

TÜRK ordusu ne zaman bu ülke için böyle bir göreve başlasa, her şeyi unuturum.

Düşmanlıklar, öfkeler, kızgınlıklar hepsi birer birer silinir.

O kahraman çocuklar üzerine dikkat kesilirim.

Dünyanın en zengin ülkelerinin başaramadığı işleri başaran, eksi 5 derecelerde geçilmez denen dağları geçen çocuklarımız, başlarındaki komutanlar benden her şeyi alır götürür.

Geriye gözyaşlarımı bırakır.

Türk ordusudur bu.

Hayatım boyunca üzerine toz kondurmadığım, ölünceye kadar kondurmayacağım ordumuz.

Kimse, hiçbir kinayeli küçümseme içimdeki o sevgiyi haykırmama máni olamaz.

Böyle günlerde kendimi tutamam.

Çocukluğumun en saf duygularına sadakatimi hatırlarım.

İzmir’in kurtuluş günlerinde, 19 Mayıslarda, 30 Ağustoslarda, onlar önümden geçerken göğsümde düğümlenen o karşı konulmaz ağlama duygusu basar beni.

Bilirim ki, öleceğim güne kadar o gözyaşlarına hiç máni olamayacağım.

Böyle günlerde hepimizin kalbi onlarla birliktedir.

Hepimizin duaları onlar içindir.

Tek yürek oluruz.

İşte o yüzden Cumhurbaşkanı’nın, böyle bir günde türban değişikliğini onaylaması ne ona ne Türkiye’ye yakıştı.

Çünkü bugün, yangından mal kaçırma günü değildi...

Böyle bir gün "Cambaza bak" deme günü hiç değildi.
Yazarın Tüm Yazıları