Bağcılar ne yana düşer usta

SON günlerde kendimi iyiden iyiye "Nişantaşı / Teşvikiye / Etiler" hattına hapsettiğim için, 22 Temmuz seçiminden "Başbakan Deniz Baykal / Dışişleri Bakanı Onur Öymen" terkibinin çıkacağı konusunda etrafımdakilerle bahse girmeye bile başlamıştım ki...

Bir şey oldu...

Şöyle bir şey:

Eskişehir’den bir avukatın, yazdığım bir makalede suç işlediğimi düşünerek bendenizi, Hürriyet Gazetesi’nin basılıp dağıtıldığı ilçenin adliyesine, yani Bağcılar Adliyesi’ne ihbar etmesi sonucu...

Kasvetli bir mayıs sonu Bağcılar İlçesi’nin derinliklerine sokulmak durumunda kalıverdim.

Ve işte ne olduysa burada oldu...

Bağcılar’ın derinliklerinde geçirdiğim birkaç saat içinde, öyle altüst oldum ki sormayın gitsin.

* * *

Aslında ilk bakışta her şey normal gözüküyordu:

Delikanlılar kahvelere doluşmuşlardı... Dönerciler kaldırımlara kurdukları tezgáhlarda müşteri bekliyordu... Başörtülü kadınlar ürkek ve telaşlı bir şekilde karşıdan karşıya geçiyorlardı... Külüstür toplu taşıma araçlarının içinde "Fabrikada tütün sarar / Sanki kendi içer gibi" şarkısını çağrıştıran kızlar, kederli bir şekilde etrafı seyrediyorlardı.

Ancak...

"Gazeteci yüzeyselliği"ni terk edip, Bağcılar’ın derinliklerine biraz daha derinden baktığımda dehşet içinde şunu fark ettim:

Burası İstanbul’un "gariban racon semtleri"ne hiç mi hiç benzemiyordu.

Boş vermişlik yoktu, bıçkınlığın esamisi okunmuyordu, esriklik hak getireydi, gevşekliğe prim verilmiyordu.

Sanki İstanbul’un yoğun göç almış bir gecekondu semtinde değil de...

Konya ya da Kayseri gibi durmuş oturmuş bir muhafazakárlığın hüküm sürdüğü bir Anadolu şehrindeydik.

Yani havada ağır mı ağır bir muhafazakárlık vardı.

"Her şey káğıt üzerinde serbest ama sıkıysa dene bakalım" diye özetleyebileceğimiz o meşhur "mahalle baskısı" teorisinin hayat bulduğu bir yerdi burası.

* * *

Peki ne çıkar buradan?

Ne çıkacak? Tabii ki AKP çıkar.

Çünkü burası "Sandık mı? Plaj mı?" ikileminin yaşanmadığı bir yerdir...

"Tayyip Erdoğan mı modern? Peki sorun bakalım, hayatında bir kadını dansa kaldırmış mı?" şeklinde özetleyebileceğimiz o meşhur Onur Öymen sorusu burada anlamsızlaşıverir.

Zaten dükkánların camına yapıştırılan ve altında "Milletin evladı millete emanet" yazan Abdullah Gül posterleri ile otomobillerin arka camlarına yapıştırılmış Erdoğan posterleri de nabzın nasıl attığını yansıtmaktadır.

Sonuçta durum şudur:

"Nişantaşı / Teşvikiye / Etiler" hattına takıldıkça, "Bu sefer CHP sandıkta patlama yapacak" diye düşünürken...

Bağcılar’daki ağır havayı görünce CHP lehine bahse girmekten vazgeçtim.

Hangi cemaat hangi takımı destekliyor?

BİRA içen Fenerbahçelilerle halaya durup gönlünce eğlenen, takkeli, şalvarlı, sünnete uygun sakallı o muhteşem insanın açtığı yoldan giderek...

İSMAİLAĞA: Tartışmasız Beşiktaş taraftarıdırlar. "Futbol harama yakın mekruhtur" fetvasına rağmen gizliden gizliye Beşiktaş maçlarını takip ederler. CERRAHİLER: Gül Baba’nın etkisiyle Galatasaray’a yakındırlar. Sarı kırmızı güllerle "Cimbom" aşkına sema yaparlar. HAYDAR BAŞ GRUBU: Memleket takımı olarak Trabzonspor’u seçmişlerdir. "Bizim uşaklar" derler de başka bir şey demezler. İSKENDERPAŞA: Ağırlık Fenerbahçe’dedir ama ihvan arasında gizli Galatasaraylılar da vardır. FETHULLAH GÜLEN CEMAATİ: Her cemaat üyesinin gönlünde yatan bir takım olsa da kamuya karşı "Milli Takım" yanıtını vererek diplomasi yaparlar. RADİKALLER: Sırf aykırılık olsun diye ya "3 büyükler" dışında bir takımı ya da Avrupa takımlarından birini desteklerler. MED-ZEHRA GRUBU: "Mustazaf takımıdır" diye gönülleri Beşiktaş’tan yanadır. ERENKÖY CEMAATİ: İtikatta Fenerbahçeli, amelde Galatasaraylıdırlar.

’Dönek’ ile ’fırıldak’ arasında fark vardır

EY AKP’liler ve AKP sempatizanları!

Sizin tezlerinize, sizi bile geride bırakacak kadar sahiplenen Ümmet Kandoğan adlı milletvekili karşısında eriyip bitmeden, "Hay Allah razı olsun şu Ümmet’ten... Yaptığı hizmetle günahlarının kefaretini ödedi" demeden önce...

Lütfen şu yazdıklarıma bir göz atıveriniz:

Bir adam eğer iki kez "anında satış" yaptıysa, bilin ki ondan yeni "anında satış" işlemi beklemek gerekir.

Bir adam eğer hiç hesaplaşmadan anında dönebilme becerisine sahipse, bilin ki yine hesabını vermeden anında tornistan edebilir.

Sindirilmiş ve hesabı verilmiş döneklikten korkmayın. Korkacaksanız 15 dakika içinde ortaya çıkan anında satıştan korkun.

Döneklik ile fırıldaklık arasında müthiş bir mahiyet farkı vardır. Her dönek fırıldak değildir ama bazı dönekler fırıldak olabilir.
Yazarın Tüm Yazıları