Cemil Bey’e insaf çağrısı

ADALET Bakanı Sayın Cemil Çiçek...

Ne yalan söyleyeyim; size bu satırları yazarken içim hiç mi hiç rahat değil.

Kahrolası bir ikilemin pençesindeyim:

Bir tarafta Behiç Aşçı adlı bir avukatın "F Tipi Cezaevleri"nde uygulanan tecridin kalkması için tuttuğu ölüm orucunda, artık ölüme yaklaşması olayı var...

Diğer tarafta ise bir insanın "ölmeye yatarak" bir meseleyi halletme girişimine destek verme, yani "ölümü silah gibi kullanma" olayını meşru kabul etme durumu var.

Dediğim gibi, bir ikilemin pençesindeyim:

Ne "Yaşasın Behiç Aşçı arkadaşın şanlı direnişi" falan diyerek, "Öldü / ölecek" diye tempo tutmak içime siniyor.

Ne de "Bize ne kardeşim, bize sordu da mı ölüm orucuna başladı" diyecek kadar vurdumduymaz olabiliyorum.

Yani...

Ne bir davanın, insan bedeninin kullanılarak savunulmasından yanayım...

Ne de ölerek bir davayı savunmaya kalkışmış bir adama "İyi, o zaman öl" diyecek kadar vicdansızım.

Kısacası...

Tuhaf bir dilemma içindeyim Sayın Bakan.

* * *

Madem "ölümü kutsamak" içime sinmiyor...

Ve madem ölüm karşısında kayıtsız kalmayı da vicdansızlık telakki ediyorum...

O halde...

Yapabileceğim tek şeyi yapabilirim:

Ölüm orucuna yatan avukatın durumunu size hatırlatarak naif bir çağrıda bulunmak yerine...

Yani "Dağ gibi adam ölüyor Sayın Bakan, lütfen bir şeyler yapın" demek yerine...

O adamın uğruna ölümü göze aldığı "dava"yı gündeme getirebilirim.

Dava şudur Sayın Bakan:

"F Tipi cezaevleri", en azından uygulamada bir tecrit hapishanesine dönüştürülmüştür.

Tutuklu ya da hükümlülerin hücrelerde tecrit edilmesi, insan haklarına aykırıdır.

Yapılması gereken bu duruma son vermektir.

Size ne "Bırakın F Tipi’ni, koğuş sistemine dönün" diyen var, ne de köklü değişiklik talep eden.

Güvenlik sakıncası olmayan, mevzuat değişikliği ve mimari tadilat gerektirmeyen, yani basit mi basit bir çözümdür istenen.

Bir anlayış değişikliği. İnsani tarafları göz önünde bulunduran bir yaklaşım değişikliği.

Bütün istenilen budur.

* * *

Sayın Bakan...

Diyebilirsiniz ki:

"Biz böyle yaparsak, bedenin silah olarak kullanılması karşısında geri adım atmış oluruz. Devlet bu şekilde geri adım atmaz."

Eğer ölmeye yatan avukat, büsbütün haksız, pervasız ve olmayacak taleplerde bulunsaydı, bu tutumunuza belki hak verebilirdim.

Ama yöntemi yanlış da olsa, ölmeye yatan adamcağızın istediği, insan haklarına uygun, basit bir değişikliktir.

Hadi, bunu da geçtim.

Madem "Ölüm orucuna yattı, zafer kazandı" dedirtmek istemiyorsunuz.

O zaman siz de ölüm orucuna yatan avukatı muhatap kabul etmeyin...

O avukatla aynı talepleri dile getiren KESK’inden Hak İş’ine, tabip odalarından mimar mühendis odalarına, DİSK’inden barolara çok önemli sivil toplum örgütlerini muhatap kabul edin.

Olmaz mı?

Kısacası Sayın Bakan, madem "Ölmek üzere olan bir avukat" için bir vicdan ayaklanması söz konusu değil, o halde vicdanınız "F Tipi cezaevleri"nde tecrit ve izolasyonatabi tutulan yüzlerce tutukluve hükümlü için ayaklansın.

Ne dersiniz?

Bu da olmaz mı?

Akif Beki’den açıklama

BEN "ilginç ifşaatı", Yeni Şafak’ın "Pazar Eki"nde okumuştum.

Yeni Şafak’ta "Başbakan Erdoğan’ın sınıf arkadaşı" diye takdim edilen şahıs şöyle diyordu:

"Okullar arası münazaralarda kimi zaman şiir de okuyan Tayyip Erdoğan, bir seferinde kızlı erkekli kalabalık öğrenci ve öğretmen karşısında şiir okurken heyecanlanıp bayıldı. O yıllarda hepimiz kızları karşımızda görünce utanıp sıkılırdık."

Ben de bu ifşaattan yola çıkarak "imam hatip stili popülerlik" konusunda biraz ahkám kesmiştim.

Kestiğim bu ahkám üzerine Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki aradı ve şunları söyledi:

"Sözünü ettiğiniz olay, birebir gerçeği yansıtmıyor. Başbakan’ın okul yıllarına ait anlatılanların büyük bir kısmı hiç yaşanmamıştır. Özellikle münazara sahnesinde yaşandığı iddia edilen olay tamamen gerçek dışıdır."

Evet, Akif Beki’nin "resmi" ve hayli "mesafeli" açıklaması böyle...

Umarım benzer bir açıklama, haberin asıl kaynağına, yani Yeni Şafak’a da yapılmıştır.

Bir de şunun altını çizebilirim: Sonradan bir biçimde şöhret olan herkes, hiç hatırlamadıkları asker arkadaşlarına, mektep arkadaşlarına ya da mahalle arkadaşlarına mutlaka rastlamıştır. Bazen bu hatırlanmayan eski arkadaşlar, şöhretlerin başına bela da olur.

Ancak söz konusu olan Başbakan olunca, bu belanın ne kadar büyüyebileceğini tahmin etmek hiç de zor değil.
Yazarın Tüm Yazıları