Ağlatan konuşma

HAPİSHANE camının arkasından;Hüzünlü ve yorgun bir bakışla dedi ki:

Haberin Devamı

- Aslında başkanlığı bırakmayı düşünüyorum. Böylesi daha mı iyi? Bırakmam lazım diyorum. Ne dersiniz?

Camın öteki tarafında Başkanvekili Nihat Özdemir:

“Ne demek o başkan? Bu Fenerbahçe bırakmaz seni. Biz bırakmayız. Bu taraftar bırakmaz...”

Böylece değiştiriyor Aziz Yıldırım, “Veda”  için yazdığı o açıklamayı...

Ve cumartesi günü Fenerbahçe Divan Kurulu’nda konuşurken;

İşte bu diyalog gelip tıkanıyor Özdemir’in gırtlağına. Düğümleniyor.

Gözyaşlarını tutamıyor.

Fenerbahçe; kafesteki kanaryası için ağlıyor.

Şimdi bakıyorum da;

Adalet Bakanı dahil herkes soruyor:

- Tutukluluk süreleri cezaya dönüşmüş durumda, neden?

Peki dünyanın en büyük futbol kulüplerinden birisinin başkanı kaçar mı?

Ya da nereye kaçabilir?

Mozambik’e gitse oranın taraftarı tanır.

Halep’e kaçsa?

Ben Halep’e Fenerbahçe’yle birlikte gitmiştim. Orada gördüm. Halep taraftarı, Fenerbahçeli futbolcuları isim isim sayıyordu. Sevgi seliydi. Tuncay’ı ellerinden zor almıştı Aziz Yıldırım...

İşte bu yüzden soruyorum:

Neden tutuksuz yargılanmıyor?

Ya da şöyle bir soru:

- Gelişmiş ülkelerde kullanılan “elektronik pranga yasası” neden hâlâ bekliyor?

(Neyse ki Fatma Şahin peşine düştü bu yasanın.)

Tamam iddiaysa iddia. Suçlamaysa suçlama...

Adalet neyi gerektiriyorsa tamam. Suç varsa cezası çekilsin...

Bunların hepsi tamam ama şu sorunun cevabı var mı?

- Daha mahkûm olmadan bu eziyet niye?

Ağlatan konuşma

Haberin Devamı

İKİNCİ YAZI

Bir çift laf da Ünal Aysal’a

SEÇİLMEDEN önce gazetelerin ekonomi servislerine “sportmen görüntülü” pozlar...

Sonra “lacivert bleyzır” halinde büst gibi pozlar...

Peki ne oldu?

Sportmenlik yalnızca bir görüntü müdür?

Rakibe saygı unutuldu mu?

Aysal ağır bir pot kırmıştı. Bir Galatasaraylı olarak üzülmüştüm.

En büyük rakibi Fenerbahçe’nin başkanı zor durumdayken, Aslan’a yakışmayan bir şey yapmıştı. Demişti ki:

“Bugüne kadar kulübümüzün adına leke sürmeyen, temiz kalan tüm yöneticilerimize ve sporcularımıza teşekkür ederim.”

Fener’in başkanı bu durumdayken ve bir mahkûmiyet yokken vicdanlara yapılan en açık fauldü bu söz... Sonra geri adım attı. Özür diledi. Tam bu unutuluyordu ki...

Bu defa rakibi bıraktı. Teşekkür ettiği kendi başkanları için “bubi tuzağı” gibi bir açıklama yaptı:

“Bizi de araştırsınlar...”

Yani diyor ki:

Adnan Polat’ı, Faruk Süren’i de araştırın.

Yetmiyorsa Ali Sami Yen’e kadar gidin...

Niye?

Özeti şu:

Galatasaray’ın şimdiki başkanı Ünal Aysal;

Sahici olmayan, plastik bir duruşla, sanki bir seçim afişinden düşmüş gibi davranıyor.

Sporun nasıl bir centilmenlik;

Galatasaray Başkanlığı’nın da nasıl bir şövalyelik gerektirdiğini unutuyor.

Haberin Devamı

ÜÇÜNCÜ YAZI

PKK ne demek istiyor?

İŞTE yine üç şehit... Unutmayalım. 16 oldu. Ya polisler. Ya sokak ortasında katledilen iki astsubay... Az önce bir teğmen daha şehit oldu. Gencecik çocuklar teker teker gidiyor.

Ağlıyoruz.

Peki ne oluyor?

Hani barışa yakındık. Nerede İmralı’dan gelen açıklamalar. Kandil’den gelen mesajlar?

Ve sürekli olarak, “barış” diyen, “çözüm” diyen BDP’den niye ses çıkmıyor.

Sürekli olarak sivilleşmeden sözeden o BDP, sempati duyduğu silahlı güce karşı ağzını niye açmıyor. Açamıyor.

Yani diğer partilerden, aydınlardan beklediği o “sivil cesareti” kendisi gösteremiyor.

Anladığım kadarıyla “muhatap” konusunda bir sıkıntı çıkmaya başladı.

PKK yönetimi ya da içindeki bir grup, kendilerinin de muhatap alınmalarını istiyor.

Böylece devletin karşısındaki “muhatap” çeşitleniyor.

İmralı-Kandil-BDP-DTP...

Her kafadan bir ses, her ağızdan bir söz ve her tetikten bir kurşun...

İşte en zor olanı budur.

Çünkü çok başlı bir görüntü, acılı ve kanlı günleri tetikler.

Haberin Devamı

DÖRDÜNCÜ YAZI

Sırrı Sakık’ın cevabı

DEDİM ki:

- Yine 90’ların kanlı günlerine mi dönüyoruz?

- Olmamalı.

- Ama işte yine tuzaklar, pusular başladı. Şehit cenazeleri geliyor...

Sırrı Sakık ölümün öteki kıyısından bir cevap verdi:

- Fatih Bey bir de bu taraftan bakın. Siz Öcalan’la görüşüyorsunuz. Barış süreci için konuşuyorsunuz. Öcalan ateşkesi uzatmış, gündemden çıkartmış. Ama öteki yandan asker öldürmeye devam ediyor. Bakın şu son iki ayda 100’e yakın PKK’lı öldürülmüş. Peki nerede kaldı bu iyi niyetli görüşmeler. Bir yandan diyalog kuruyorsunuz, öteki yandan öldürüyorsunuz. Yani bu eylemsizlik sürecinde...

Sakık diyor ki:

- Madem devlet barış için görüşüyor, peki devletin öteki tarafı neden öldürüyor?

Bu sorunun bir cevabı var mı?

Zaten en büyük meselemiz de bu değil mi?

Yıllardır herkes kendi “açısı”ndan ve en önemlisi herkes kendi “acısı”ndan bakıyor.

Yazarın Tüm Yazıları