Henri Bey de haklı, Rıza Bey de haklı

Yer: Washington...

Haberin Devamı

Hükümet destekçisi: Türkiye uzmanı Henri Barkey...

Hükümet karşıtı: AİHM eski yargıcı Rıza Türmen...

Rıza Türmen diyor ki:

2007’den önce hükümet demokratikleşme yönünde çabalar içindeydi. Ancak Temmuz 2007’den sonra otoriterlik ön plana çıktı. Bir sabah kapınız çalınabilir, bilgisayarınız ve CD’lerine el konabilir. Telefonlar hukuka aykırı bir şekilde dinleniyor. Bireysel özgürlükler çiğneniyor. Basına baskı uygulanıyor”.

Henri Barkey diyor ki:

İşkence ortadan kalktı. İşkence ve kayıplardan söz edilemez. 10 sene önce de dinleme vardı... İnsanlar bundan 10 sene önce de cep telefonlarının pilini çıkararak konuşurlardı... Kürt açılımı çok önemli... İnsan hakları bağlamında, Erdoğan belediye başkanı iken bir şiirden bir bölüm okudu. Türk entelektüelleri bu kararı niye eleştirmedi?”.

Haberin Devamı

¡ ¡ ¡

Eğer yanlarında olsa idim...

Haklısınız Henri Bey...” derdim...

Sonra da Rıza Türmen’e döner “Siz de haklısınız” derdim.

Aman Tanrım!

Yoksa ben de mi idare-i maslahatçı olmaya başladım?

Erdoğan köşe yazarı olsa idi

 

? BİR: Benim bugüne kadar sataştığım insan sayısını en az 18’le çarpın... Çıkan sonuç, Erdoğan’ın sataşacağı insan sayısına denktir.

? İKİ: “Polemikten besleniyor... Dikkat çekmek için sağa sola sataşıyor” eleştirilerine maruz kalırdı...

? ÜÇ: Sadece kişilerle değil, çeşitli toplum kesimleriyle polemiklere girişerek, bu alana acayip yenilik getirebilirdi... Mesela bazen eczacılarla, bazen Tekel işçileriyle, bazen çiftçilerle uğraşırdı.

? DÖRT: Yazı hayatına başlamasından iki ay sonra Türkiye’nin en çok okunan ilk üç yazarı arasına girerdi...

? BEŞ: Tarz olarak “Emin Çölaşan tarzı” ile “Selahattin Duman tarzı” arasında bir yerde olurdu...

? ALTI: Kendi mahallesine de çakardı... Sanırım pek hazzetmediği Fehmi Koru baş hedefi olurdu.

? YEDİ: Medya patronları arkasından, “Tayyip Bey çok okunuyor ama hiçbir medya patronu onu taşıyamaz” derlerdi...

? SEKİZ: Bir yazısına “Baktım, Ahmet Hakan efendi yine sallamış...” diye başlardı...

Haberin Devamı

? DOKUZ: Yaşam tarzı yazılarına da girişirdi... Mesela “Asmalımescit nasıl dağıtılır?” ya da “Papermoon’a gitmek marifet değildir” başlıklı yazılar yazardı.

? ON: Kadın gazetecilerden hazzetmezdi... “Alo! Ayşe Arman da gazeteci mi?” ya da “Köşe yazarından şarkıcı olmaz Ayşe Özyılmazel” başlıklarını ondan bekleyebilirdik...

Beyaz’a ihtarname

 

Hadİ suyu çıkmış “Rüştü’nün her yerinden öpüyorum” esprisinin üzerine gittin...

Hadi Şebnem Bozoklu’ya “bayan” dedin...

Hadi kişisel gelişim uzmanlarından birinin, “hayır demeyi öğrenin” tarzı safsatalarıyla kafa ütülettin...

Hepsini sineye çekebilirim. Ama Beyaz... Ve hatta “sevgili” Beyaz...

Lütfen şu alkışlatma huyundan vazgeçebilir misin?

Haberin Devamı

Orkestrayı bir alkışlayalım... Rüştü’yü alkışlayalım... Funda Arar’ın kocasını alkışlayalım... Canım Ailem’cileri alkışlayalım... Nâzım Hikmet’i alkışlayalım... Bırak lütfen şu stüdyodakilere birilerini alkışlatma alışkanlığını...

Bizim bir “coğrafyacı” vardı... Lakabı “Ampul” idi... Bu türden durumlarda şöyle derdi:

Çocuk musun yüzbaşım?”.

 

Eskiden bu türden sorular sorulmazdı

Radİkal Cumartesi Eki’ni okuyorum.

Bir arkadaşımız, Saba Tümer’le röportaj yapmış...

Sorulardan biri dikkatimi çekti...

İzmirli Saba”ya sorulan soru şu:

Günün birinde yüz de yüz Kürt bir adama deli gibi âşık olursanız ne olur? Aile ne der?”.

Saba ise “Bizde böyle bir anlayış yok. Bu türden ayrımları sevmem” diyerek savuşturmuş münasebetsizliği...

Haberin Devamı

Ardından da eklemiş:

Bende öyle bir İzmirli hassasiyeti yok”.

Yüzde yüz Kürt bir adam” nitelemesindeki ırkçılık sizin de kulağınızı tırmalamıyor mu?

Peki ya Saba’nın “İzmirli hassasiyeti” nitelemesindeki ironiye ne dersiniz?

Gerçekten de “ilginç bir dönem”de yaşıyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları