Gökçek’in çöküşü

VALLAHİ de billahi de...

Bu kadarını ben de beklemiyordum...

Diyordum ki:

Bu Gökçek tekin adam değildir... Acayip tehlikeli bir tartışmacıdır... Olaya çok pis dalar... Dudaklarına kondurduğu afacan çocuk gülümsemesiyle karşısındakini çıldırtır... Öyle bir mugalata çevirir ki karşısındaki perişan olur...

Fakat...

Melih Gökçek o kadar kötü oynadı ki... Rolünü o kadar abarttı ki... O kadar berbat bir performans sergiledi ki...

Dost-düşman herkesi şu yargılarda birleştirdi:

Melih Gökçek çaptan düşmüş, miadını doldurmuş, yolun sonuna gelmiş...

Durum o kadar vahim hale geldi ki...

Yine dost-düşman herkes, Melih Gökçek açısından çok dramatik bir öngörüde bulunmaya başladı:

"Bundan sonra AKP, Gökçek’i aday göstermeyebilir..."

Ne diyelim?

"Siyasetçiler de imparatorluklar gibidir: Doğarlar, büyürler ve yıkılırlar."

Melih Gökçek, henüz tam olarak yıkılmasa da, kesin olarak gerileme ve çökme dönemine girmiştir...

Vatana millete hayırlı olsun...

* * *

Eskiden...

Yani Melih Gökçek’in partisi küçükken... Cemaati mazlum iken... Taraftarları her tarafta ezilirken... O küçük partinin sözcüleri televizyon stüdyolarında köşeye sıkıştırılırken...

Şöyle bir şey olurdu:

Camianın yüreği her daim Melih Gökçek’le atardı... Camiada herkes bir Melih Gökçek olurdu... Büyük düellolardan önce Fetih Suresi okunurdu, "Gökçek zafer kazansın" diye...

Ancak...

Zaman geçti, Melih Gökçek’in partisi büyüdü, büyüdü...

Merkez oldu... Merkez sağ oldu... Eşarplar Hermes oldu... Mücahitler müteahhit oldu... Mazlumlar zalimliğe meyleder oldu...

Ve artık ihaleler için çarpmaya başlayan yürekler, Melih Gökçek için çarpmaz oldu...

Melih Gökçek çok büyük bir parsanın, çok küçük bir parçası haline geldi...

* * *

Melih Gökçek, işte bu süreci tahlil edemedi... Değişimi anlayamadı... Farklılığı göremedi...

Sandı ki her şey eskisi gibi olacak...

"Yüzde 47’yi arkasına takmış da geliyor" diye şiirler okunacak sandı...

Tayyip Erdoğan "Bravo Melih kardeşim, gazan mübarek olsun" diyecek sandı...

Başörtülü analar ağlayacak, ak sakallı hacı amcalar heyecana gark olacak sandı...

Yürekler eskisi gibi toplu atıyor sandı...

Agresifliğinin, "cihat şuuru"na bağlanacağını sandı...

Gevezeliğinin, "nasıl da konuşturmadı ama" diye selamlanacağını sandı...

Kibrinin hoş görüleceğini sandı...

Paniğinin haklılığına yorulacağını sandı...

Saldırganlığının "yiğidim, aslanım, Melih’im" diye karşılanacağını sandı...

* * *

Oysa süreci doğru tahlil edebilseydi...

Muktedir partinin muktedir bir siyasetçisi olarak...

Efendiliğin prim yapacağını... Farfaranın itici kaçacağını... Telaşın kuşku uyandıracağını... Gevezeliğin sevimsizlik doğuracağını... Belden aşağı vurmaya kalkmanın kamu vicdanında kendisini haksız duruma düşüreceğini...

Anlayabilirdi...

Fakat heyhat!

İşin bu kısmı üzerinde zerre kadar kafa yormamıştı...

Kesin yenilgisinin, açık çöküşünün temel nedeni budur...

"Yolsuzluk iddiası", "Kemal Kılıçdaroğlu", "doğalgaz", "belge", "sayaç", "elektronik okuma", "manyetik okuma" falan işin bahanesidir...

Küçük notlar

BİR: Bazıları diyor ki: "Kadir Topbaş aday gösterilir ve kazanırsa İstanbul’da üst üste ikinci kez başkan olma rekorunu kıracak." Bence yanlış bir cümle bu... Cümleyi şöyle kurmakta fayda var: "İstanbul’da AKP yine kazanırsa Tayyip Erdoğan üst üste üçüncü kez başkan seçilmiş olacak."

İKİ: Dostum Doktor Eser Alptekin aradı... İstanbul Üniversitesi rektör seçiminde birinci olan Prof. Ali Akyüz’ün, Trabzon Lisesi’nden okul arkadaşı olduğunu, Akyüz’ün o dönem lisenin mescidine devam eden iki kişiden biri olduğunu söyledi... Akyüz portresinin belirgin kılınması açısından bu mesaja aracılık yapmak istedim...

ÜÇ: Şöyle bir cümle yazmışım dünkü yazımda: "... kibarca geri iade edildi...". Hatalı bir ifade bu... "İade etmek" ifadesi yeterliydi, "geri" sözcüğüne gerek yoktu... Hatadan dolayı üzüldüm ama bu hatamı bana hatırlatan okurlarımın sayıca çokluğuna bakarak sevindim... Okur sahibi olmak güzel, dikkatli okur sahibi olmak daha da güzel...
Yazarın Tüm Yazıları