Yaşar Nuri Öztürk: Dine sahip çıkalım

Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Haberin Devamı

Yıllardır ‘‘acil ve hayati’’ kaydıyla sunduğumuz mesajı, ‘‘acil ve hayati’’ kaydıyla tüm halkımızın vicdan kulağına yeniden üflemek istiyoruz: Dininize sahip çıkın. ‘‘Biz bu dine bir metafizik realite olarak yani bir iman konusu halinde bakmıyoruz’’ diyenlere de şunu söylüyoruz: Siz de İslam'a, bu ülkenin bir ‘‘sosyolojik realitesi’’ olarak sahip çıkın. İslam sizin için bir iman konusu olmayabilir ama bu dinin, bu ülkenin tüm çocukları için bir sosyo-kültürel fenomen olduğu tartışmasızdır. O halde, İslam'ı, sadece ‘‘sosyolojik bir vakıa’’ olarak görenler de bu dinin sömürü aleti yapılmaması için bunun gerçeğinin ortaya getirilmesine yardımcı olmak zorundadırlar. Kısacası, İslam'a hepimiz sahip çıkmak zorundayız. Aksi halde, bu din üzerinde kurulan engizisyon hegemonyaları bu ülkenin tüm insanını kahırlı bir sancının kucağına iter. Ve hepimize yazık olur.

Dininize sahip çıkmak zorundasınız. Bunu yapmazsanız, ihmal ve ‘‘bana necilik’’ size çok pahalıya ödetilecektir. Çünkü bu din bir sınıf dini değildir. Bu dine sahip çıkmak bu işi meslek edinenlerin ne tekelindedir, ne de borçlarıdır. Hayatın her alanından, her meslek ve branştan insan bu dinin yozlaştırılmaması, sömürü aracı yapılmaması için küçük veya büyük bir hizmet verebilir, vermelidir.

Engizisyon tekelciliği, tam bu noktada, insanımızı susturmak için şöyle bir yaygara koparmıştır: ‘‘İslam'ın pratiklerinde ihmali olanlar yani ‘‘günahkárlar’’ din konusunda ağızlarını açamazlar. ‘‘Engizisyon zebanileri, kendi işledikleri örtülü veya tevil edilmiş günahları saklayıp başkalarının her türlü eksiğini ‘‘cehennem alámeti’’ saymakta ve koca bir kitleyi ‘‘din dışı, kulluk dışı’’ ilan etmekte, cehennem korkusu yayarak boşalttıkları meydanı tamamen kendilerine özgülemektedirler. Ve hiç kimse bu oyunu bozmak için kılını bile kıpırdatmamaktadır.

Yıllardır söylüyorum ve söylemeye devam edeceğim: Girmekte olduğumuz yüzyılda ülkemizin ve insanımızın en kahırlı ıstırap kaynağı, cahil, çağdışı ve kinci zihniyetlerin ‘‘Allah'ın avukatı’’ pozlarıyla dinimizi talan etmelerine göz yumulmasıdır. Bu bir büyük günahtır. Türkiye'de işlenen bir numaralı günah işte budur.

Bu günahın failleri ise, ne yazık ki başta politikacılar olmak üzere, aydınlar ve servet çevreleridir.

Diyanet İşleri de bu günahın, hurafe adına taşeronluğunu yapmaktadır.

Tek çıkar yol kalmıştır: Halkın, bilgilenip bilinçlendikten sonra ayağa kalkması... Halk, din sömürüsüne ve din maskeli insan hakları ihlallerine fiilen karşı çıkmalıdır. İçini çekip ‘‘ah’’ demekle olmaz. Konuşmak, sorgulamak ve karşı çıkmak gerekir.

Politikadaki çıkarcılığı da yanına almış din sömürüsünün belini, dini sadece Allah rızası için benimseyen halktan başka hiçbir güç kıramaz.

Kuran'ın verdiği ilhamla şunu açıkça söylüyorum: Hak, halkın yanındadır. Yeter ki halk, raiyyelikten Allah'ın kulluğuna geçmede kararlı olsun!

‘‘Aşk gerçek ululuktur,

şiir de onun göstergesi.’’

Mevlána Celáleddin Rumi

Yazarın Tüm Yazıları