Ölçü kaçırılmasın

Büyük bir trajedi var. Hemen New York’ta saatin kaç olduğunu düşündüm.

Kennedy’nin üstü açık otomobille ilerlerken vurulduğu an... Aya insan ayağının ilk değdiği o büyülü görüntü... Bağdat’ın bombalanmaya başladığı ilk dakikalar... Tiananmen Meydanı’nda Çinli öğrencinin tankın önünde dikilmesi...

İnsanlığın ortak bir fotografik hafızası bulunduğuna inananlardanım.


Malezya’daki bir öğretim görevlisinin, Kanada’daki bir temizlik işçisinin, İngiliz bir çiftçinin veya İzlandalı bir pop müzik şarkıcısının hafızasında muhakkak yer etmiş anlardan bahsediyorum.


Salı günü, saat 16.00 sıralarında New York’ta Dünya Ticaret Merkezi’ne bir uçağın çarptığı haberi ilk geldiğinde yine böyle bir an yaşadığımızı düşünmeye başladım.


Meğer ne kadar çok yanılmışım.


Büyük bir trajedi vardı ortada. Hemen New York’ta saatin kaç olduğunu düşündüm. Sabah 08.50 filandı.


Allah kahretsin, mesai başlamıştı ve kule insan doluydu...


Yazı İşleri masasının etrafında, televizyonun küçücük ekranından kocaman bir trajediye tanıklık ediyorduk.


Daha olayın şokunu atlatamadan ikinci bir uçağın, kuleye saplandığını gördük.
Haberin Devamı

Samimi söylüyorum; ilk bakışta olayı algılayamadık hiçbirimiz.

Herkes, bu görüntünün grafik bir canlandırma olduğunu düşündü.


Daha sonra fark ettik ki ikinci kule yanıyor.


Ve anladık ki, grafik canlandırma sandığımız şey gerçeğin ta kendisiymiş...


Gazetecilik kariyerimde –17 Ağustos hariç- böyle bir gün daha yaşadığımı sanmıyorum.


Hemen toplantı yapıldı.


Toplantı sırasında Pentagon’a bir uçak düştüğünü öğrendik.


Hazine Binası ve Beyaz Saray’ın boşaltılma haberi, Pittsburg’da düşen uçak...


Her biri ayrı ayrı manşet olacak haberler birbiri ardına yağıyordu.


Bir ara toplantı sırasında toplu bir şekilde hayal görüyor olabileceğimizi bile düşündüm.


Daha sonraki konuşmalarımızdan anlaşıldı ki; böyle hisseden tek kişi ben değilmişim.


Şaşkınlık, endişe ve büyük bir üzüntü...

Haberin Devamı

                                                              * * *

Yaşanan dramı burada tekrar tekrar anlatmak manasız, biliyorum.

Umarım dünya bir daha böyle bir felaket yaşamaz.


Fakat işaretler hiç de öyle gözükmüyor.


ABD vatandaşlarının yüzde 90’ı hemen karşılık verilmesini istiyormuş.


Ateş düştüğü yeri yakar. Bunu en iyi bilen milletlerden biriyiz. Böyle düşünmelerini normal karşılamak lazım.


Fakat bu saldırıya verilecek karşılığın ölçülü olması gerekiyor...


Saldırıdan sonra yapılan yayınlar ve yaratılan hava gerçekten endişe verici.


Araştırma sonuçlanmadan fatura kesilmeye çalışılıyor. ABD; ciddi, gelenekleri ve yasaları olan bir ülke. Yaratılan ve neticesi dünya savaşına kadar gidebilecek senaryolara itibar edeceğine inanmıyorum, inanmak istemiyorum.


Büyük devlet, ancak böyle bir felaket karşısında büyüklüğünü gösterebilir.


Suçlu ve suçlunun destekçisi kişiler, kurumlar ve tabii ki hamisi olan devletler cezalandırılır.


Ama, bunlar belli ölçüler içinde yapılır.


Ajanslar, ABD ve Kanada’da Arap kökenlilere, Müslüman topluluklarına ve hatta –kafasında sarık olduğu için- Hintlilere saldırı haberleri geçmeye başladı.


Acı henüz tazeyken münferit bazı olaylar normal karşılanabilir.


Ama bu olaylar köklü bir nefretin, ırkçılığın, düşmanlığın tohumlarıdır aynı zamanda.


11 Eylül 2001’den sonra dünyada hiçbir şey aynı kalmayacak biliyorum.


Bütün değerler, bütün sistemler, bütün kutuplar değişecek...


Ancak adına genel olarak medeniyet dediğimiz ve insanoğlunun yüzyıllar sonunda mükemmel olmasa da bir şekilde kurduğu dostluk ilişkileri ve bir diyalog mekanizması var.


İşte onu kaybetmemek gerekiyor.


Dünya siyasi kutuplaşmaları bir şekilde kaldırır ama dini bir kutuplaşma... Allah korusun.


NOT: Özellikle “Beyin Göçü” tartışması sırasında yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarıyla sıkı bir diyalog kurmuştuk. Umarız kimse bu dehşet verici olaylardan zarar görmemiştir.

Yazarın Tüm Yazıları