Uluğbay'ın sicili

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

1995 seçimlerinden hemen önceydi. Bir gün DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit'le sohbet ederken şunları söylemişti:

‘‘Herkes bizim için Ecevitler partisi diyor. Ama aslında biz bir kadro partisiyiz. Adaylarımızın çoğu kendi alanlarında uzman kişiler.’’

Ecevit o gün, buna en çarpıcı örnek olarak Hikmet Uluğbay'ı vermişti.

Uluğbay o günlerde Turkish Daily News Gazetesi'nde ekonomi yazıları yazıyordu.

HAZİNE KÖKENLİ

Hazine kökenli bir bürokrattı.

Ama Anayol hükümeti kurulunca ekonomiden sorumlu bakanlıklardan sadece Maliye DSP'ye kalmış, onun başına da doğal olarak Zekeriya Temizel getirilmişti.

Uluğbay'a da Milli Eğitim Bakanlığı kalmıştı.

Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay bu bakanlıktan ekonomiyle ilgili bir bakanlığa kaydırılırsa ne olacak?

Hiç kuşkusuz herkes bunu kendi düşüncesine uygun değerlendirecek.

Laik kesim bunu, Ecevit'in DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'e verdiği bir taviz olarak görecek.

DYP kanadı da bunu kendi siyasi başarısı olarak sunacak.

Böyle yapmak her siyasetçinin hakkıdır.

Olayın bir de başka yüzü var.

DSP Genel Başkanı Ecevit, önceki gün bakanlar kurulu çalışmalarını sürdürürken telefonda şunları söylüyordu:

‘‘Önümüzdeki dönemde IMF ile çok önemli görüşmeler yapacağız. Sayın Uluğbay'ın çok iyi İngilizcesi vardır. O nedenle kendisini böyle bir görevde değerlendirmeyi düşünüyordum.’’

DIŞARDAKİ SÖZLER

Ancak Çiller'in dışarda söylediği sözler Ecevit'i zor durumda bırakmış.

‘‘Olayın böyle gelişmesine çok canım sıkıldı’’ diyerek, içinde bulunduğu zor durumu itiraf ediyor.

Peki ne yapacak?

Önceki gün akşam saatlerinde, ‘‘Ben yine de gerekeni yapacağım’’ diyordu.

Yani, bütün siyasi riskini göze alarak, Uluğbay'ı ekonomiden sorumlu bir bakanlığa getirmeyi planlıyordu.

Bu zihni egzersizin sonucunu bugün göreceğiz.

Ancak kimse zannetmesin ki, Uluğbay başka bir bakanlığa giderse yerine gelecek kişi laiklik konusunda farklı bir politika izleyecek.

DSP'nin temel politikalarının Ecevit'in çizdiği sınırların dışına çıkması mümkün değil.

Tabii olayın bir başka tarafı daha var.

Uluğbay'ı herkes milli eğitim bakanı olarak tanıyor.

Oysa onun bürokratik geçmişi neredeyse tümüyle ekonomi içinde geçti.

1971'in sonunda Hazine genel sekreteriydi. O dönemde Hazine, DPT ve Merkez Bankası ekonominin sacayağıydı.

ECEVİT’İN ÇİZGİSİ

IMF ile ilgili bütün kararlar bu üçlüden geçerdi.

Hazine'nin ilk adı Milletlerarası İktisadi İşbirliği Teşkilatı idi. Sonra Hazine Genel Sekreterliği, sonra da Özal'la birlikte Hazine Müsteşarlığı haline geldi.

Abisi Ragıp Uluğbay emekli orgeneraldir.

Uluğbay, bu görevden sonra Washington'a mali müşavir oldu.

Türkiye ile IMF ilişkilerini götürdü.

O nedenle asıl olması gereken yer, ekonomiden sorumlu bir bakanlıktı.

Ancak Milli Eğitim Bakanlığı görevindeki başarısı onu doğal olarak bu koltukla özdeşleştirdi.

Bu da Ecevit'i son derece kritik bir kararla karşı karşıya bıraktı.

Ecevit, bildiği çizgide yürüyen bir siyasetçidir. Doğru bildiği konularda siyasi riskler de alır.

O yüzden Uluğbay konusunda da böyle davranacağını sanıyorum.

SAYIN KELİMESİ

Geçen hafta sonunda bir yakınım şunları söyledi:

‘‘Ecevit'in Recai Kutan'la yaptığı görüşmeden sonraki açıklamalarını televizyondan izledim. Türk siyasetine yeniden zarif bir üslup geliyor duygusuna kapıldım. Bu da beni etkiledi.’’

Gerçekten de Türk siyasetinin son 30 yılında bir Ecevit zarafeti vardı. Herkese, sayın sıfatını o öğretti.

Şimdi bu üslup yeniden siyasetimize hákim olursa, böylesine karamsar bir iklimde küçük de olsa bazı umut ışıkları doğuyor demektir.

O nedenle ben, ‘‘Ecevit inşallah başarılı olur’’ dileğinde bulunuyorum.



Yazarın Tüm Yazıları