Uludere’den çıkarmamız gereken dersler

HERHALDE bugün dünyada çok az hava gücü, kendisine verilen bir hedefe gece koşullarında ve bu derece zor bir coğrafyada tam isabet derecesiyle vurabilecek bir teknolojik üstünlük ve operasyonel yeteneğe sahiptir.

Bu durum çok temel bir doğruyu ortadan kaldırmaya yetmiyor. Herkes, en zayıf noktası kadar güçlüdür.

Türk Hava Kuvvetleri’nin en gelişmiş silah sistemlerine sahip bulunması ve F-16’ları savaşa hazırlık düzeyi çok yüksek pilotların kullanıyor olmasının yarattığı güç algısı, istihbarat analizindeki bir hata sonucu birden geçersiz ve anlamsız bir hale gelebiliyor.

Gecenin karanlığında F-16’ların gökyüzünden bomba yağdırması ile Kuzey Irak dağlarında kaçak malları yükledikleri katırların altına saklanarak kendilerini korumaya çalışan Kürt çocuklarının o an yaşadıkları çaresizlik arasında sıkışmış olan bir realite var.

Araya sıkışmış olan Kürt sorunudur ve Türkiye’nin en zayıf noktasıdır.

ALGILARI GÖZDEN GEÇİRME GEREĞİ


Bu zayıf noktaya Uludere olayıyla ilgili bazı algıları tersyüz ederek yaklaşmaya çalışalım. Olayın Türkiye çapında büyük bir şok yaratmasının en büyük nedeni ölenlerin kaçakçılık yapan siviller olmasıdır. Çoğu, çocuk yaşlardadır.

Pek çok gözlemcinin de vurguladığı gibi, öldürülenler sınırdan içeri sızmaya çalışan bir terörist kafilesi olsaydı, muhtemelen bu ölçüde bir infial ortamı doğmayacak, gazetelerin olayı aktarışı, atılan başlıklar da çok farklı olacaktı.

Ama ölenler terörist olsaydı da, onların kaybı bu ülkede yaşayan insanların bir kesimini yine aynı derecede yaralayacaktı.

Belki işe meselenin bu boyutundan başlamak gerekiyor. PKK’lı olsun olmasın, ateş altında kim ölürse ölsün bir insanın hayatını yitirdiğini, bir canın kaybedildiğini hisseden, yas tutan herkesi anlamaya çalışan yeni bir bakış geliştirmeliyiz.

ASKERİ ÇÖZÜMÜN ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜ


İster katliam, ister kaza deyin, adını ne koyarsanız koyun, Uludere’de geçen hafta sınırda yaşanan trajedi, 2012 yılına girerken bütün Türkiye’ye çok temel bir gerçeği sarsarak göstermiş olmalıdır.

Toplam 35 gencin ölmesi, hiçbir kastın olmadığı bir hatanın sonucu da olsa, burada yaşanan büyük facia, Türkiye’de bir savaş halinin sürüyor olmasının doğurduğu bir sonuçtur. İşin köküne indiğimizde, yapılan hatanın da çatışma koşullarının bir türevi olduğunu görüyoruz. Kürt sorunu çözümsüz kaldığı, çatışma koşulları devam ettiği sürece benzer olayların farklı şekillerde tekrarı her zaman ihtimal dahilindedir.

Değişmeyen, istikrarlı bir şekilde artan her iki taraftaki ölülerin sayısıdır.

Uludere, güvenlik politikalarında ısrar eden, PKK’ya askeri yöntemlerle ağır darbeler indirilerek pekâlâ soruna çözüm bulunabileceği kabulünden yola çıkan bir devlet anlayışının geldiği noktadır.

Bu anlayış, son dönemde Kürt siyasi hareketini temsil eden BDP’ye de hiçbir ayrım yapmadan PKK ile aynı muameleyi yapmış, seri tutuklama dalgalarıyla bu hareketi her bir taraftan çevrelemiş, nefesini kesmeye çalışmıştır. Uludere olayının Kürt siyasi hareketinin bu kuşatılmışlığı yaşadığı bir döneme rastlaması, tepkilerin de olabilecek en keskin hatlarda şekillendiği bir ortamı tetiklemiştir.

TOPLUMSAL BARIŞ İÇİN TEHLİKE ÇANLARI


Kabul edelim ki, Türkiye, Uludere faciası nedeniyle 2012’ye çok şanssız bir giriş yapmıştır. Bütün işaretler olayın büyük bir kırılmaya yol açtığına işaret ediyor. Kürtlerin önemli bir kesiminde belirmekte olan ruh ikliminin, çözüm çabalarını iyice içinden çıkılmaz bir hale getirip ülkedeki mevcut çatışma ortamını daha da büyütmesi söz konusudur. Ne yapıp yapıp bu kötüye gidişin durdurulması, gönül köprülerinin tümüyle atılmasını önlemek gerekiyor.

Bunu önlemenin koşullarından biri, zaten her uygar ülkenin sergilemesi gereken bir davranıştır. Hadise bütün yönleriyle detaylı bir şekilde araştırılıp, gerçekler olanca çıplaklığıyla kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Hatayı kabullenip özür dilemek, insan hayatına değer veren devletlere yakışan bir erdem olmalıdır.

Ama bununla da kalmamalıdır. Yaklaşık 30 yıldır süren bu sorunda dönüp dönüp her seferinde yükselen bir maliyetle yine aynı başlangıç noktasına gelmenin anlamsızlığını artık kabul etmemiz gerekiyor. Kürt sorununda yeni bir bakışa vesile oluşturması, 35 genç insanımızı kaybettiğimiz bu talihsiz olayın tek tesellisi olabilir.
Yazarın Tüm Yazıları