Türkiye ciromuz 300 milyon Euro

ALMAN Henkel Grubu’nun güz dönemi basın ve finans uzmanları toplantısı St. Petersburg’da.

Henkel Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ulrich Lehner başta olmak üzere grubun ağır topları 2006 yılı, üçüncü dönem finansal durumun açıklanacağı toplantı için burada.

Yıllık kazancı 10 milyon Euro’ya geçen ve Avrupa’nın "en yüksek ücretli CEO"ları arasında olan Profesör Lehner ile Münih’ten St. Petersburg’a kadar aynı uçaktayız.

Münih Havalimanı’ndaki sohbete sonra döneceğim.

Henkel’in dönemsel toplantılarında gelenek şu:

Hangi ülke daha fazla ciro yaptıysa toplantı orada.

Henkel Grubu’nun 1990 yılında geldiği Rusya’da işleri iyi gidiyor.

Yıllık büyüme oranı yüzde 26.

Grubun dikkatini yoğunlaştırdığı Brezilya, Hindistan, Çin gibi "gelişmekte olan pazarlar" içerisinde Rusya başı çekiyor.

Buradaki beş üretim merkeziyle Rus tüketiciye ulaşan Henkel’in işini kolaylaştıran faktörler var elbet.

Rus kadınlarının kozmetik ürünlerine düşkün olmaları ya da grubun önemli faaliyet alanı olan "inşaat yapıştırıcılarının" Rusya’da patlama yaşayan inşaat sektöründe kapışılması gibi.

Lehner, Rusya’da global markalarına lokal, yani yerel markalar ekleyerek "Glocal Strateji"de başarılı olduklarını söylüyor.

Hatta bu başarı Harvard Üniversitesi’nde "Henkel Vakası" olarak inceleniyormuş.

Sonuçta Rusya pazarının, Henkel Grubu’nun geçen yıl 12 milyar Euro’luk bir ciroyu yakalamasında payı büyük.

Tabii bu ciroda Ar-Ge’ye yatırılan 326 milyon Euro’nun da rolünü unutmamak gerek.

Almanya’nın en eski ve saygın şirketlerinden biri olan Henkel’in başarı çizgisinde inovasyona yatırımı asla ihmal etmemiş.

STAN’LI ÜLKELER

Peki Türkiye pazarının durumu ne?

St. Petersburg’un 150 yıllık Grand Hotel Europe’daki sunumundan sonra sohbet ettiğimiz Profesör Ulrich Lehner’e bu soruyu yönetiyorum.

Burada küçük bir parantez açmak istiyorum.

Profesör Lehner Avrupa’nın en pahalı CEO’ları arasında yer almakla birlikte son derece mütevazı.

Uçaktan indikten sonra öyle kendisini bekleyen bir limuzini filan yok.

St. Petersburg Havalimanı’nda bizi bekleyen otobüse birlikte biniyoruz.

Sorularımı da aynı alçakgönüllülükle cevaplıyor zaten.

Sunumuna değinerek "gelişmekte olan ülkeler" arasında Türkiye’nin Brezilya, Çin ya da Rus pazarı kadar ağırlığı olmadığı kuşkusuna kapıldığımı söylüyorum.

"Yanılıyorsunuz" diyor "Türkiye büyümekte olan bir pazar ve bizim için son derece önemli."

"Türkiye’nin her tarafında yaşam standartlarının aynı olmadığını biliyoruz ama yine de hızla gelişen bir pazar"
diye de ilave ediyor.

Türkiye’de en güçlü oldukları alan tüketici ve inşaat yapıştırıcıları.

Lehner’e göre, Türkiye’nin Henkel için bir önemi de "stan’lı ülkelere" bir sıçrama tahtası olmasından.

Nedir bu "stan’lı ülkeler"?

Profesör Lehner
sayıyor:

Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan.

Türkiye’deki yatırımlarının durumu?

Henkel’in Türkiye’deki yıllık büyüme oranı 15 dolaylarında.

Yatırımı ise yine yıllık ortalama 15 ila 20 milyon Euro.

"Ancak" diyor Lehner, "Buna eğitim, pazarlama harcamaları gibi kalemler de dahil."

Grubun Türkiye’deki yıllık cirosu ise 300 milyon Euro civarında.

Profesör Lehner’in sohbet sonrası uzattığı kartviziti ilginç.

İlk kez, arkasında grubun ilkelerinin yer aldığı bir kartvizit görüyorum.

Güler Sabancı’nın FT yazısı ikna edemedi

DEDİĞİM gibi, Profesör Lehner ile Münih Havaalanı’nda karşılaşıyoruz.

Tanışma faslından sonra elbet konu Türkiye’ye ve AB üyeliğine geliyor.

Henkel’in CEO’su şimdiye kadar sohbet etme imkanı bulduğum Avrupalı işadamlarından hayli farklı bir çizgide.

Açıkçası Türkiye’nin üyeliğine sıcak bakmıyor.

Sadece bizim üyeliğimize değil Avrupa’nın genişlemesine de karşı.

"Yeni 10 üye ülke için çok çabuk karar verildi. Genişleme mekanizmasının daha yavaş yapılması gerekirdi. Yani 10 üyenin hepsi birden değil birer birer kabul edilmeleri gerekirdi" diyor.

Lehner’e göre, Avrupa’nın sorunları çok fazla ve Türkiye’nin üyeliği bu sorunları artıracak.

Peki Henkel’ın CEO’su Türkiye’yi tanıyor mu?

"Türkiye’yi iyi biliyorum" diyor "İstanbul’a birkaç kez geldim. Tatillerimi Ege’de geçirdim. Ama Türkiye İstanbul ve Ege demek değil. Batı ile doğu arasında uçurumlar var."

Bırakın batı ile doğuyu İstanbul’daki uçurumun farkına varmış.

"Geçenlerde Koç Ailesi’nin bir davetine katıldım örneğin. İstanbul’un batılı yüzüydü ama havalimanına adımımı attığımda her şey değişmişti" diyor.

Tesadüfen, uçakta elime aldığım Financial Times Gazetesi’nde Güler Sabancı’nın "AB’nin neden Türkiye’ye ihtiyacı var" yazısı var.

Gazeteyi Profesör Lehner’e götürüyorum.

"Okuyun" diye rica ediyorum.

St. Petersburg’a iner inmez Sabancı’nın yazısını soruyorum.

Cevabı "Beni ikna edemedi" oluyor.
Yazarın Tüm Yazıları