Türkçe rock nerden nereye

Daha önce yazdığım çeşitli yazılarda defalarca değindim. Türk rock’ı ciddi bir kıpırdanma içinde.

Bir zamanlar ‘Bu iş satmaz’ diye yüzlerine kapılar kapatılan albümler bugün önemli satış rakamlarına ulaşıyor. Hem de bir dolu şöhretli ismin bile albüm satmakta zorlandığı bir dönemde.

Öte yandan hem medya hem de tüketici olarak, bizim de kavramları karıştırmak sonra da içlerini boşaltmak konusunda özel bir yeteneğimiz var. Gelin hikayenin başlangıcına gidelim.

Hani seksenlerin ikinci yarısında Yonca Evcimik’in Abone’si çok tutunca Türkçe sözlü hafif müzikten Türk popuna terfi etmiştik hatırlarsınız. Daha sonra doksanların başında Tarkan’ı, Kenan Doğulu’su, Burak Kut’u derken Türk popu kavramı dilimizdeki yerini iyice perçinledi.

Arkasından Türkçe pop tabir edilen sound’un ticari kaygılarla arabesk düzenlemelere doğru kayışı; öte yandan, enteresandır, arabeskçi olarak gördüğümüz isimlerin de popçu kimliğine bürünme çabaları iki kavram arasındaki mesafeyi kısaltmaya başladı.

KİMDİR BU ROCK’ÇI

O arada, bizim medyanın da nasıl sınıflayacağını anlamadığı bir tip çıktı ortaya. Bu tip, popçu ve arabeskçilerden farklı bir görüntü çiziyordu. Genellikle sert görünümlü, siyah makyajlı, dövmeli olan bu yeni misafir için ‘rock’çı’ tabiri uygun görüldü.

Yanlış hatırlamıyorsam doksanların ortasında Volvox’tan grup arkadaşı olan Özlem Tekin ve Şebnem Ferah birbiri arkasına ilk kişisel albümlerini piyasaya çıkardılar.

Özlem’in albümü sound olarak modern bir pop albümüydü ama kendisi dış görünüşü ve vokali itibarıyle ‘rock’çı’ olarak anılmaktan kurtulamadı. Öte yandan Şebnem; hem sound’u, hem duruşu ile o dönem için son derece cesur bir rock albümü yapmıştı. Daha da enteresanı, o albüm çok iyi sattı. Tüketicinin alışageldiği standart pop düzenlemelerin yerini gürültülü gitarlar bağıran vokaller alıvermişti bile.

Şebnem’in ve Özlem’in sonraki albümlerinin inişli çıkışlı satış grafikleri oldu. Yine aynı gelenekten gelen Teoman ise büyük patlama yapmayan ilk albümdeki sertliğini sonradan yumuşatarak satış grafiğini epey yükseltti.

İtiraf etmem gerekirse o yıllarda olan bu ilk patlamanın arkasının geleceğini ummuştum. Kulvarı daha farklı olan yılların Pentagram’ının ‘Anatolia’sını muaf tutacak olursak, bu saydığım isimlerin arkasından gümbür gümbür gelen kimseler olmadı. Belki de olamadı demek daha doğru olacak. Çünkü Türkiye’de yabancı kaynaklardan rock dinleyen hatırı sayılır bir kitle vardı ve Türk grupların bilumum olanaksızlık içinde yaptığı davul ve gitar kayıtları onları tatmin etmiyordu. Diğer bir deyişle rock dinleyen kitleyi sound açısından tatmin etmek pop dinleyen kitleyi tatmin etmekten çok daha zor olacaktı.

Tam bu noktada küçük bir not düşmekte fayda var. Aklınıza ‘Ee nerde Haluk Levent. Murat Göğebakan, Murat Kekilli, Kıraç’ gibi bir soru geliyorsa hemen yanıt vermekte fayda görüyorum. Bu saydığım isimler daha çok yetmişlerin Anadolu rock akımından referans alarak tanımlıyorlar kendilerini. Yani en azından çıkışları sırasında Batı normlarında bir rock anlayışı içinde olmak gibi bir kaygıları yok. Türkü formlarından fazlasıyla faydalanıyorlar.

Öte yandan benim fikrimi soracak olursanız aslında Anadolu rock’la; o döneme duydukları hayranlık dışında güçlü bir müzikal bağları da yok. Yetmişlerde dünya rock’ını bilen kent kökenli gençler Anadolu’da kimlik ararken, bu saydığım isimler türkülere rock elbisesi giydirme çabası içindeler. Kanımca arada ciddi fark var. Sadece Kıraç’ın son albümünü muaf tutmak istiyorum.

GERİSİ GELECEK

Peki sonuçta nereye mi gelmek istiyorum. Doksanların başında ilk patlamasını yapan Türkçe rock, ikibinlerin ortasında teknik standardı ve şarkı kalitesini yüksek tutmayı başarınca; Athena, Duman, Mor ve Ötesi, hatta Manga gibi isimler çok satmaya başladı.

Arkasının geleceğini, müzik şirketlerinin yeni rock prodüksiyonları peşinde koştuğunu biliyorum. Önümüzdeki beş yıl içinde neler olacağını hep birlikte göreceğiz. En sevindiğim nokta ise daha önce yerli albüm satın almayan yeni bir kitlenin tüketiciye dönüşüyor olması.
Yazarın Tüm Yazıları