Tarkan söylüyor: Biraz nezaket

Eğer yine bir son dakika değişikliği olmazsa Tarkan’ın beklenen Türkçe albümü bayramda çıkıyor.

Malum bu albümün aslında yaz başında/ortasında, ama işte ille de yazın çıkması bekleniyordu. Ama olmadı, bildiğim kadarıyla uzun sürdü şarkı seçimi, vesaire.

Neyse, lafı daha fazla uzatmayayım. İşte Tarkan’ın yeni albümünde yer alan söz-müzik Sezen Aksu imzalı "Biraz Nezaket" şarkısının sözleri.

Doğrusu, saçında tek tük değil epeyyy beyaza sahip ve otuzlarının ilk senesindeki biri için çok fena şarkının ilk kısmı (gerçi yeni dünya düzenine, trend haritasına, insanların genç/fit görünme telaşına bakılırsa artık orta yaş basbayağı 40’lar canım, 35 filan değil!)

Ne demek istediğimi sözleri okuyunca daha iyi anlayacaksınız tabii. Evet, çok uzattım yine, çekiliyorum aradan... İşte radyo dj’leri misali son anons; şimdi Tarkan ve Biraz Nezaket şarkısının sözleri huzurunuzda.

BİRAZ NEZAKET

Orta yaşlar yakın artık / Belirdi tek tük beyazlar

Ne çok zaman harcamışım meğer / Şimdi ne koparırsam kar

Dünya işleri beklesin / Dinlensin biraz telaşlar

Kaçırmadan trenleri / Küsüp bizi terketmeden aşklar...

Fazlasında gözüm yok hiç / Dünya malı en nihayet

Ne ağır kayıplar verdik lakin / Kopmadı ya kıyamet

Mülkiyetsizim sevgilim / Yüksüzüm, hükümsüzüm

Küçük şeyler sevindirir beni / Mesela biraz nezaket...

Düşe kalka bu yollardan / Bizde geçtik hamdolsun / Bundan böyle esas işim yaşamaktır hamdolsun

Dost gördük düşman gördük alıştık haliyle / Direndik istikbal hayaliyle

Hayat biraz da tesadüf / Bu yüzden insan daha çok sevişmeli yariyle.

Mahalleye kısıldık kaldık

Son günlerin popüler kavramı "mahalle baskısı" ya, geçenlerde Radikal’de bir haber vardı. Bir araştırmaya göre artık İstanbullular trafik yüzünden pek mahallelerinden dışarı çıkmıyorlarmış. Doğrudur, mesela bir arkadaşım var. Evi Gümüşsuyu’nda, işyeri Nişantaşı’nda.

Neredeyse tüm hayatı bu iki semt arasında geçiyor.

Bu iki semtin dışına hiç çıkmıyor. "Gel Lucca’ya gidelim" diyorum, "Of çok uzak, o kadar yol/trafik çekemem" diye karşılık veriyor. Haksız da sayılmaz, Bebek’e git gel, sonu belirsiz bir macera artık.

Çünkü trafik sürekli her saatte/her yerde...

Bu trafik karmaşası yüzünden mahalle tembelliği başladı yani. Diğer semtleri gezip görmek, oradaki kafelere gitmek filan, lüks olmaya başladı/başlıyor.

Kısacası: Mahalle baskısı da var mahalle tembelliği/kıstırılmışlığı da...

Dünyayı kurtaran klon kızlar: Seda-Şenay

Geçenlerde Seray’la (Sever) Oktay Kaynarca’nın yeni programında gördüm. Şenay Akay’la "veliahtı" manken arkadaş Seda Ertan konuktu.

Ve her ikisi de hakikaten fena halde birbirine benziyordu. Klonlanmış gibiydiler: Sanki Şenay Akay anne, Seda Ertan da onun DNA’sından kopyalanmış kızı filan. Böyle bir Alman filmi vardı, adı Blueprint.

Hatta başrolünde sonradan Hollywood filmlerine de sıçramış Franka Potente oynamıştı. Filmde, ölmek üzere olan başarılı bir piyanisti canlandıran Potente, soyunu/namını sürdürecek bir evlat sahibi olmak istiyor ve bu amaçla kendi DNA’sından kopyalanan bir kız çocuğunu dünyaya getiriyordu. Tabii filmin öngördüğü fantastik/bilimkurgusal şartlar altında...

İşte Seda-Şenay ikilisi de o filmdeki gibi, klonlanmış duruyorlar, tuhaf yani (bulup izlesinler o filmi, eminim dehşete düşerler, kırk gün kendilerine gelemezler. Birbirine benzemek feci bir şey yahu!)

Bu arada, neden film yapmıyor ki bizim yerli yapımcılar bu tıpatıplığı? Hani şöyle bir seri olsa fena mı olurdu: Dünyayı Kurtaran Klon Kızlar gibi gibi...
Yazarın Tüm Yazıları