Sınıf arkadaşım Ergun Özbudun’a açık mektup

BU satırları yazarken 1950’li yılları yaşayarak fakülte günlerimi sayende yeniden anımsadım.

52 yıl öncesine dönüp birlikte okuduğumuz fakülte sıralarını tekrar hatırlamak bir başka haz veriyor insana. Bu anılar arasında elbetteki bazı arkadaşlar gibi senin yerin de hafızamda dün gibi canlı duruyor. Sessiz, sakin, etliye sütlüye karışmayan, öğrenci hareketlerine hiç bulaşmayan, dersinden başka hiçbir aktivitesi olmayan bir arkadaşımızdın. Hepimizin notlarını gıpta ve takdirle izlediğimiz, sınıfımızın en çalışkan birkaç öğrencisinden biriydin. Senin de beni hatırlayacağını sanıyorum. Her öğrenci hareketinde yer almış, dört yıllık fakülteyi 6 yılda bitirebilmiş, çenesi biraz düşük, kendi çapında daima karşı koymaya çalışmış, papyonlu arkadaşın.

Anılarımın tetikçiliğinde bizleri iki kez şaşırttığını görüyorum.

Birincisi: Davranış ve nezaketiyle hepimizin takdir ve saygısını kazanmış sınıf arkadaşımız, rahmetli Prof. Dr. Şabri Şakir Ansay Hocamızın sevgili kızı ile bizler için sürpriz denecek kadar aniden evlenmen. O zaman sessiz ve derinden bu başarını sınıf arkadaşların olarak hepimiz takdir etmiş ve birbirine yakışan iki genç olarak sizleri gönülden kutlamıştık. Bu kutlamamız hálá da devam ediyor ve mutluluğunuzun ömür boyu devamını diliyorum. Ama olay gerçekten sürpriz olmuştu.

İkinci sürprizin de yeni anayasa hazırlığında Atatürk’ümüzün adının altıdan üçe indirilmesini de öngören teklifin senin başkanlığında hazırlanmış olması.....

Büyük hukukçu kayınpederin rahmetli Ansay ve Bülent Nuri Hocalarımızın ruhları herhalde rahatsız olmuştur. Hayatta olsalardı kim bilir nasıl değerlendirirlerdi?

NASIL YAPTIN BUNLARI

Bazı tarihi şahsiyetler vardır ki; bilimin dahi hatırasına dokunmaya haddi, hakkı ve gücü yoktur. "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" diyen Yüce Mustafa Kemal Atatürk, kendi açtığı fakültesinde okuyup Prof. unvanı almış bir bilim kişisinin/kişilerinin bilimde yeri olmayan kişisel yorumlara dayanarak adını tasarrufa tabi tutacaklarını düşünseydi herhalde senin de ezbere bildiğini zannettiğim "Türk Gençliğine Hitabını" daha başka formatta oluştururdu. Yazık, yanılmış...

Düşünce ve fikirlerine her zaman çok değer verdiğim sevgili Prof. Mümtaz Soysal Hoca’nın, Cumhuriyet’teki ’Açı’ başlıklı köşesinde "Profesör unvanlı birkaç kişi dünya anayasalarını tarayarak gericiliği, yobazlığı, haksızlığı, yiyiciliği, talancılığı kolaylaştıracak ne kadar hüküm varsa ılımlı İslam devletinin hukuk sistemine sokuşturup göze girmeye çabalarken..." ifadesi ile nitelediği gruba sessiz sedasız nasıl da seçilmeyi başardın? Nasıl da kabul edebildin ve başkanlık unvanı alıp unutturulmaya çalışılan Atatürk’ümüzün adını hangi vicdan sesini dinleyerek ’Temel Yasa’da altıdan üçe indirilmesini öngörebildin? Anlamak mümkün değil. İşte bu ikinci sürprizin sevgili arkadaşım... Keşke tümden kaldırtsaydın belki ’Ord’ olurdun.

Eski bir mücadeleci arkadaşının sitemi olarak kabul et lütfen.

Av. Ergun ZOGA

GÜNÜN SÖZÜ

"SON yıllarda sözde ’liberal demokrat’ kimliği ile piyasada boy gösteren ve kılcal damarları olan yerel yönetimleri ile topluma muhafazakár bir yaşam tarzı dikte etmekte kararlı görünen iktidara yağdanlık yapan birtakım akademisyen ve gazetecilerin ülkede liberal demokrasinin temsilcileri olamaz. Onlar, özgürlükleri sadece din ve inanç hürriyeti olarak yorumlayarak ortak paydalarını bulmuşlar, toplumu yanıltıcı bir işbirliği içine girmişlerdir. Bu ülke siyasetinde liberal demokrasinin tek sözcüsü 13 senedir sesini duyuramamış olsa da Liberal Demokrat Parti’dir, dünün mahcup Marksistleri veya takıyyeci ’Milli Görüşçüleri’ değil. Zira liberalizmi biz dini, mesleki, maddi veya siyasi çıkarlarımız olmadan ilkelerimiz doğrultusunda, dün öyle bugün böyle demeden, taviz vermeden savunmaktayız."(Cem TOKER)

Erkekler de örtünsün

HALUK Tarcan’ın ’Erkek bencilliği ve türban’ yazısına tamamen katılıyorum.

Tabiidir ki, erkeklerin de örtünmesi gerekir!

Neden burada sadece kadınlara yasak getiriliyor? Zira İlhan Selçuk’un yazdığı gibi, onlar (kadınlar) 2. sınıf olarak görülmektedir. Burada inancı saç teline (hatta E. Çölaşan’ın hep yazdığı gibi; kıla) indirgemek çok saçma ve mantıksız bir durum!

Erkeğin dikkatini, güzel bir yüzde dudaklar ve gözler çeker! Saç teli değil!

Bu da gösteriyor ki; kadınlar resmen kandırılmaktadır.

Hayriye TURAN

Namaz gösterisi

ALMANYA’da, Türkiye’ye giden uçakların kalktığı havalimanlarının bekleme salonlarına bakın; önce tuvaletlerde ayaklarını lavaboların içine sokup abdest alıp sonra da o tuvaletlerin yakınında ceket veya seccade serip namaz kılan vatandaşlarımızı göreceksiniz. Yüce bir din olan Müslümanlık bu kadar göstermelik mi oldu. Mademki kılacaksın oturduğun yerde kıl, kimseyi rahatsız etme, ayrıca Türk insanını rencide etme; lavabonun içerisine ayağını sokma, dinini de bu kadar ayak altına aldırma... Ne yazık ki, bu insanlarımızla Avrupalı olmayı ve laikliği korumaya çalışıyoruz.

Pes doğrusu.

Mahmut KOÇAK-ALMANYA

TRENDE NAMAZ

12 Eylül Çarşamba günü Ankara-İstanbul seferini yapan Başkent Ekspresi’nin badem bıyıklı, yeşil kolluklu görevlisi 1 No’lu vagonun en önündeki iki koltuğun üstünde namazını kıldı ve tüm yolcuların önünde ’şovunu’ başarıyla tamamladı. Allah kabul etsin.

Bozüyük-Bilecik arasındaki bu virajlı ve dağlık bölgede kıbleyi nasıl tutturduğunu anlamadım ama başka şeyleri artık anladım...

Murat DEMİRCİOĞLU

MEB bu yıl da okul kitaplarını ücretsiz dağıttı. Kızım okuldan geldiğinde kitapları kaplamak istedik fakat tuttuğumuz her sayfa elimizde kaldı. Açtığımız her sayfa dağıldı.

Bu kitapları kimler bastı, kimler ne kadar rant sağladı? Bilginiz olsun istedim.

Okan ORTAÇBAYRAM-KAYSERİ
Yazarın Tüm Yazıları