Romancı dahil herkes gerçek

Edebiyat heveslilerinin, özellikle roman yazmışlarsa, karşısındakini ikna etmek için kullandıkları bir klişe vardır: ‘Bu benim hayatım.’

Biz bunu şöyle özetliyoruz: ‘Hayatım roman.’

Bu deyimin içinde, alaycı bir ifade gizlidir. Gerçekten de birçok kişinin yaşamında roman öğesi taşıyan olaylar vardır ama bunu roman türünde, kurgusunda anlatmadıktan sonra, edebiyatın sınırları içine giremez.

Evin İlyasoğlu’nun Teodora’nın Düşmanları romanını okuduktan sonra, yazarın rahatça ‘Hayatım roman’ sözünü kullanabileceğine karar verdim.

Romanın başında Behçet Necatigil’in dizeleri var. Ev kavramının işlendiği bir kitap onsuz eksik kalırdı:

‘Bir karanlık içinde bu evler,

Aydınlıkları öyle az ki!

İçeriye sevinç, keder, hiçbir haber

Sızdırmayan ev arıyoruz.

Bulunmaz ki!’

Arnavutköy’de bir köşk. İçinde değişik eğitim düzeyinde, beğenileri birbirine zıt kişiler bir arada yaşıyor. 26 odalı evde, romancı, yapaylığa düşmeden, edebiyatın süsüne muhtaç olmadan yaşama biçimleri arasındaki uçurumları ya da aynı mekánda birbirine teğet geçen farlılıkları sergiliyor.

Evin İlyasoğlu, çocukluğunu geçirdiği köşkün günlük yaşamını, insanlararası ilişkileri, kahramanlarını bir günlük bir serüvenin içine sıkıştırarak, okuru yormayan, temposu düşmeyen bir yoğunlukta yazmış.

Romancı dahil, mahalle esnafına kadar herkes gerçek. Gerçeklik, inandırıcılık oranını artırıyor.

Roman, evin Rum hizmetçisi Teodora’nın ağzından anlatılıyor. Onun kimliğinde bir semtin, bir evin, bir ailenin, Avrupa görmüşlerin, Avrupa’da öğrenim görmüşlerin, sınırdan dışarıya adım atamayanların, Tanzimat’tan bu yana yabancılaşanların, kimilerinin taklit ettiği, kimilerinin sindirdiği Batılılaşmanın, hepimizin, özellikle İstanbul’da yaşayanların hayatlarındaki izdüşümlerini sunuyor.

Baş kahraman Mösyö nasıl biridir?

‘Kendi dünyasına bir taht kurup oturmuş üstüne. Onun da asıl adresi bu yokuşta değil, ayrı bir yıldızda sankim!’

Teodora
’nın yaşama sebebi Mösyö’dür, Mösyö’yü rahatsız eden her şey ve herkes Teodora’nın düşmanıdır.

Eski İstanbul semtlerindeki kozmopolit mahalle yaşamı, servet düzeyleri yer yer eğlenceli, yer yer dramatik bir üslupla işleniyor.

Belki de Müslüman İstanbul’la Batılı İstanbul halkının ayrı özelliklerinin, bazen garip ama ne olursa olsun kendine özgü sentezini buldum kitapta. Böyle bir ortamda insanlar arasında içten bağlantılar, kardeşler arasındaki duyarlıklar bile cılızdır. Yıllar sonra birbirini gören kardeşler, hangi duygular içindedir. Avrupa’dan yıllar sonra dönen Mösyö, eve geldiği zaman gördüğü kardeşleri Madammualla ve Suat. Bu iki küçük kardeş hiç görmedikleri ağabeylerine özlemle mi yoksa yıllar sonra tanımanın şaşkınlığıyla mı yaklaşmalılar?

Mösyö, çapkındır, genellikle aşk serüvenlerini yurtdışında yaşar, hatta bir keresinde sevgilisinin bindiği uçak düşer, Mösyö de son anda işi çıkıp gidemediği için ölümden döner.

Teodora’nın Düşmanları’nda bir günde geçenler kaleme alınmış, evde Mösyö tarafından büyük bir davet verilecektir, işin kötüsü Madammualla’nın kabul günü de aynı zamana denk gelmiştir. İki iş üst üste binmiştir ve Teodora her şeyden sorumludur ya da kendini öyle görür. Teodora evin işlerini yaparken bir yandan da -anlatıcı Teodora’yı anlatmadığı zamanlar- köşkün geçmişini, kendi hatırladıklarını anlatır. Romanda adeta olan olaylar bir film şeridi gibi Teodora’nın gözü önünden geçer.

Romanda eksen bir olay, belki de acılara, tatsızlıklara okuru alıştıran bir trüktür. Teodora, bir türlü mayonezi tutturamaz. Bunun bir uğursuzluğa delálet ettiğini düşünür. Sonunda tutturur ama içinden geçenin doğru olduğunu, romanın sonunda anlarız.

Teodora’nın eşya tasvirleri, o tip köşklerdeki döşeme zevkini, anlayışını yansıtır. Avizeler, ağır perdeler...

Evin içindeki hayattan dışarıya çıktığınızda, Arnavutköy’ün günlük yaşamından kesitlere de rastlayabilirsiniz. Sözgelimi, fener alayları bu eğlencelerden biridir.

Ramazanlarda, bayramlarda Mösyö, mutlaka bir bahaneyle Avrupa’ya gider, toplumsal ve dini vecibeleri yerine getirmek, Madammualla’ya düşer.

Evin günlük nüfusunu saptamak mümkün değildir, o kadar çok gelip giden vardı ki, evin düzeni bu yüzden Teodora’ya göre bozulur.

Katlardaki sobalar bile sınıf farkını simgeler.

Bir katta salamandra yanar, öte yanda Şakir Zümre. İkisinde de kullanılan kömür farklıdır.

Teodora’nın Düşmanları’nı birkaç açıdan yorumlayarak okuyabilirsiniz.

İstanbul’un kozmopolit bir semtinin Arnavutköy’ün yıllar önceki dokusu, Türklerin ve Rumların bir arada yaşamı.

Şark’la -Doğu’dan farklı- Batı arasındaki katmanlardaki insan tipleri.

Müzik kitaplarından tanıdığınız, Evin İlyasoğlu’nun kendi yaşamından kesitler, gerçek kişilerin romanı.

Birkaç açıdan baktığımda da ilgiyle, sevgiyle okudum.

Teodora’nın Düşmanları Evin İlyasoğlu/Remzi Kitabevi

Teodora’nın Düşmanları’nda kim kimdir?

Mösyö, yazarın büyük dayısı

Hacı Hüseyin (Vassaf) Bey: Uşşaki Tarikatı’nın son şeyhi, tekkeler kapatıldıktan sonra kapısına kilidi vuran son şeyhtir.

Romanın kapak fotoğrafı yazarın annesinin düğün fotoğrafı.

Madammualla, yazarın annesi.

Konağın üst katında durmadan piyano çalıp Teodora’yı sinirlendiren kız, romanın yazarı Evin İlyasoğlu.

Vedat Cemal Bey (Mösyö Vedat) Vedat Nedim Tör. Eşi Alice (Madam Vedat) ise Vedat Nedim Tör’ün karısı Alice; zamanın en önemli sosyete figürlerinden birisi.

Suat Bey; Suat Erler, Türkiye’de yüzme sporunu ilk kurumsallaştıran ve Dünya Olimpiyat Birliği üyesi, İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü kurucusu.

Naşidanım, Naşide Koryak, Ankara Atatürk Lisesi’nde Edebiyat Öğretmenliği yapmıştı.

Kocası Enver Behiç Koryak, MEB klasikler dizisi çevirmenlerinden.

Halil Paşa’nın kızı Şükriye Paşakay, yalısı şu anda Arnavutköy yalısıdır.

Esnafın büyük kısmı zamanın Arnavutköy esnafı. Pek çoğunun isimleri bile romanda aynen muhafaza edilmiş.

KİTAPTAN

Teodora kalbindeki iyiliği saklardı

Teodora, müthiş disiplinliydi. Son derece dürüsttü. Hasisti. Her zaman şüpheciydi, nefret doluydu. Kavgacı, acımasız, kaskatı kesilebilen bir yapısı vardı. Kıskançtı hem de ne biçim! Düşleriyle katı gerçeği halka halka, iç içe yaşar, onları birbiriyle savaştırır ve mutlaka gerçeğin galip gelmesi için çırpınırdı. Kalbinin derinliğindeki iyiliği kimseye göstermezdi. Çünkü öyle öğretilmişti. Katı, sert, acımasız olmayı, şımarmamayı ve şımartmamayı...

DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ

Sadık YemniYatır Everest

Andrew SolomonDepresyon Atlası Okuyanus

Osman S. ArolatYaşamımda Bir Gezinti Dünya

Lakoff/JohnsonMetaforlar Paradigma

Çetin AltanBen Milletvekili İken İnkıláp
Yazarın Tüm Yazıları