Özal'ın ‘sarayı’, Sezer'in ‘mütevazı evi’

GEÇEN hafta Hürriyet'te, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Gölbaşı'nda satın aldığı dört katlı yeni evin fotoğrafı vardı.

Dikkat ettiyseniz bu haberi hiçbir yorum katmadan verdik.

Doğru olanı da buydu.

OKLUK'TAKİ SARAY

Ancak bu fotoğrafı gördüğüm zaman yıllar öncesine gittim.

O yıllarda rahmetli Özal, Okluk Koyu'na gitmeye başlamıştı.

Bir gazetede şöyle bir manşet çıkmıştı:

‘‘İşte Özal'ın yazlık sarayı.’’

Bir süre sonra Özal'dan mülakat için randevu istedim.

Okluk Koyu'na gittim.

Yanımda fotoğrafçı bir arkadaşım da vardı.

‘‘Haydi benim yazlık sarayımın fotoğraflarını çekin, vatandaş da görsün’’ dedi.

Gazetenin ‘‘saray’’ dediği bina, 125 metrekarelik tek katlı mütevazı bir evdi.

Sıradan bir siyasetçi oturuyor olsa basit bir ev denilecek bu mekán, sırf Özal'a kızgınlık nedeniyle birden ‘‘saray’’ oluvermişti.

O yüzden Sezer haberine çok özen gösterdik.

Çünkü bir cumhurbaşkanının bu tür bir eve sahip olmasında garipsenecek bir yan olmamalı.

Ama bu fotoğrafın bir tanıdığımda yarattığı duyguya da değinmeden geçemeyeceğim.

Tanıdığım şu yorumu yaptı:

Cumhurbaşkanı'nın Çankaya'daki MGK toplantısında, ‘‘yolsuzluklar’’ bahanesiyle Anayasa fırlattığı Başbakan Bülent Ecevit 40 yıldır politikada.

Siyasal hayatı boyunca milletvekili olarak aldığı maaş hep Sezer'inkinden fazla oldu.

Üstelik ailesinden de kalan birkaç küçük şeyi de vardı.

Ama o başbakan hálá bir apartman dairesinde oturuyor.

Oran'daki evinin yanı başında aldığı ikinci küçük daireyi de kütüphane olarak kullanıyor.

Gidip süpermarketten alışveriş etmiyor, ama Oran'da mütevazı denilecek bir dairede hayatını sürdürüyor.

Sezer'in cumhurbaşkanlığının üzerinden ise henüz bir buçuk yıl geçti.

Ve bu eylül ayında Gölbaşı'ndaki o dört katlı evi satın aldı.

Demek ki içinde böyle bir arzu varmış.

Her insanın olabilir, hatta olmalı.

Ben şu noktaya dikkati çekmek istiyorum:

Bu ülkede yolsuzluk elbette var. Ve mutlaka önlenmeli.

Ama yolsuzlukla mücadele, toplumsal bir paranoyaya, gayri hukuki kolektif bir linç psikolojisine dönüştürülmemeli.

Yani herkese hırsız gözüyle bakılmamalı.

Ne yazık ki Cumhurbaşkanımız zaman zaman bu psikolojiyi körükleyecek davranışlar içinde oluyor.

REFAH ARZUSU

Çünkü çifte standart toplumsal karakter haline dönüştüğü zaman ilginç sonuçlar ortaya çıkar.

Özal'ın oturduğu devlete ait 125 metrekarelik ev ‘‘saray’’ olur, Sezer'in satın aldığı dört katlı, havuzlu villa ise ‘‘mütevazı bir ev’’ olarak görülebilir.

Önemli olan, Anayasa Mahkemesi başkanlığı yapmış, Cumhurbaşkanlığı makamına oturmuş bir insanın bu refah seviyesine ve arzularına sahip olabilmesidir.

Bu duygu öldürülmemeli, tam aksine teşvik edilmelidir.

Ama siz bu arzuları başkalarına çok görecek bir linç psikolojisini marifet haline getirir, bunu ‘‘dürüstlük şovuna’’ çevirirseniz, sonuçları bir gün sizin dört katlı evinizi de yerle bir edecek bir kasırgaya dönüşebilir.

Bu fotoğrafın bana anlattığı gerçek işte budur.

Bir anket de işadamları için yaptırın

BUNUN tam aksi bir başka yanlışlığı da TÜSİAD'ın yaptırdığı ankette görüyorum.

TÜSİAD'ın anketinden ‘‘siyasete müthiş bir güvensizlik’’ çıkmış.

Ben bu tür anketleri yanlış ve çok tehlikeli buluyorum. Özellikle de ekonomik krizin insanları böyle vurduğu bir dönemde, halkın birilerini ‘‘günah keçisine’’ çevirmesi normaldir.

Bunu söyleyene de prim getirir.

Ama inanın bu popülizmin kimseye yararı yoktur.

Ben siyasetçiyi her fırsatta yerden yere vuran TÜSİAD üyelerine bir teklifte bulunuyorum. Haydi cesaretiniz varsa, böyle bir anketi aynı sorularla işadamları için de yaptırın, bakalım ne sonuç çıkacak?

Toplumun haksızlık duygularının kan çıkartıncaya kadar kaşındığı bir ortamda bakalım insanlar o işadamları için neler diyecekler...

Bakalım siyasetçininkinden çok farklı bir fotoğraf mı çıkacak?

Meclis'i, siyaseti yerden yere vuruyorsunuz, bakalım bu depremde siz ne kadar ayakta kalabilmişsiniz?

Öğrenmek için iyi bir fırsat olmaz mı?
Yazarın Tüm Yazıları