Kelebeğin Rüyası’na dair sayıklamalar

- Film bittikten sonraki sohbet esnasında mutlaka “Görüntüler ne kadar güzeldi” diyeceksiniz. Çünkü görüntüler çok iyi, filmin anlamını katmerliyor.

Haberin Devamı

O yüzden görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’ye koca bir tebrik. Kendisi daha önce Nuri Bilge Ceylan ve Çağan Irmak filmlerinde de çalışmıştı.

-  Kıvanç Tatlıtuğ film boyunca döktürüyor.

Sadece kilo vermiş oluşuyla değil, baştan aşağı (tırnak yemesiyle, hafif kambur duruşuyla) şair Muzaffer’i bize tam olarak hissettirebildiği için...

-  “Film güzel ama uzun” eleştirilerine katılmıyorum.

Evet, istense birçok sahne atılabilir, kırpa kırpa 90 dakikaya indirilebilirmiş film. Ama Kelebeğin Rüyası uzun bir şiir.

Ve uzun bir şiiri kırpmak da tatsız bir hadise.

-  “Film güzel, ama fazla gişe yapmaz” söylemi de sıkıcı.

Gişesinden bize ne. Filme bakalım, filmi değerlendirelim.

Boşverin rakamları...

-  Şunu da söylemeli: Bu filmde zaman zaman bir Spielberg filmi havası var. Yılmaz Erdoğan şiirin “Schindler’s List”ini çekmeye soyunmuş gibi.

-  Takıldığım tek şey Belçim Bilgin oldu. Lise öğrencisini canlandırması için yaşlı olmasına değil, karakterini emanet oynamasına takıldım. Diğer kadın karakteri oynayan Farah Zeynep Abdullah çok daha iyiydi.

-  Film bittikten sonra: İnsanın şiir yazası geliyor...

Taşrasında tenis oynanan, süslü balolar yapılan 1940’lara dönesi geliyor...

Maden işçilerinin mükellefiyet dramının neden yarım bırakıldığına dair merakı kabarıyor, hakikaten neden?

-  Dikkat bu bir aşk filmi değil. Basbayağı şiir aşkı filmi...

-  Sonuç: İlk kez bir Türk filmine ikinci kez gidebilirim galiba.

Haberin Devamı

Gala ve partiye dair söylenmeler

-  Kelebeğin Rüyası galasında ilk dikkatimi çeken Ziraat Bankası logolarını her yerde görmemiz oldu.

Meğer filmin sponsorlardan biriymiş.

Bu bankanın varlığını böylece yeniden hatırlamış olduk.

-  Gala girişine kurulan özel kapı, araç servisi filan gayet güzeldi, ama keşke filmin oyuncu kadrosunun hayranlarına basınla beraber özel bir yer ayrılabilseydi.

O zaman daha heyecanlı ve bol çığlıklı bir kırmızı halı geçidi yaşanırdı.

-  Gelelim film sonrası Frankie’de yapılan partiye...

Partinin gözdesi elbette Kıvanç’tı, herkes onun peşindeydi.

Kıvanç aldığı iyi eleştiriler sonrası rahatlamış görünüyordu.

Bir o kadar da mütevazıydı tavırları.

Partinin en rahatsız edici yanı ise sarhoş bir müşteriydi.

O kadar sarhoştu ki bu kim olduğunu bilmediğimiz adam, herkesin ayağına bastı, birkaç kere insanların üstüne düşer gibi oldu.

Garsonlara şikayet ettiğimiz halde sarhoş müşteri bir türlü dışarı çıkarılamadı.

Böyle bir durumda ilk akla gelen elbette şu oluyor:

“Demek ki kallavi biri, çıkaramıyorlar...”

En sonunda biz uzaklaştık sarhoş dalganın yanından...

Haberin Devamı

Analiz Atlası

-  YENİ ŞEYLERİ SEVMİYORUZ

Akıllı telefonların son çıkan her modelini kapış kapış alıyor olabiliriz. Arabanın da evin de, bilmem ne marka kıyafetin de...

Ama aslında yenilik filan sevmiyoruz.

Bakınız, O Ses (fake) Türkiye yarışmasının finalinden geriye kalan da bu oldu:

Türk halkı eskiden sevdiği şeyleri kendisine hatırlatan seslere, yüzlere öncelik tanıyor, “Başımın üstünde yerin var” diyor.

Öyle olmasa Ahmet Kaya taklidi Mustafa birinci seçilmezdi.

O yüzden daha çok bekleriz, “Bizde yeni, genç ve orijinal starlar neden çıkmıyor” diye.

-  ‘BANA İYİ GELİYOR!’

Son zamanlarda en sık duyduğum cümle bu.

Diyelim ki bir ilişkin var.

Her şeyi güzel gidiyor, hiçbir sorun yok.

“Onu seviyor musun?” diye soranlara verdiğin yanıt ise şu:

“Bana iyi geliyor.”

Seviyorum, sevmiyorum ya da şöyle böyle demek yok.

“Bana iyi geliyor” demek var. Peki bu ne anlama geliyor?

Galiba şu:

“Onunla beraberken çok hoş vakit geçiriyorum, eğleniyorum. Ama yanımda olmadığı zaman onu özlemiyorum, aramak filan da içimden pek gelmiyor.”

-  İDDİAYI AT VE ÇALKALA


Genç bir kadın oyuncu hakkında (şimdi ismini zikredip tekrar hayatını karartmayayım), Twitter üzerinden bir iddia ortaya atıldı:

Kadındı, ameliyatla erkek oldu diye...

Sebebi de genç kadının yeni çekilmiş bir kısa saçlı fotoğrafı.

Çok geçmeden bu iddianame jet hızıyla haber oldu.

Bu kadar kolay yani! İddianı saç, sonra ortalığın çalkalanmasını bekle (Bu noktada fon müziği olarak dimağ kuyuma Seden Gürel’in “Çalkala” adlı hiti geldi.

Bulup dinleyiniz bir yerden, rica ediyorum)...

Neyse ki mahkemeler sonuç veriyor artık.

Bu mecrayı saldım çayıra tadında kullananların törpü zamanı yakındır.

Haberin Devamı

Tek salonluk bir ‘Acı’

Güney Koreli yönetmen Kim Ki Duk’un Pieta diye bir filmi var.

Türkçe gösterim adı, Acı.

Baştan sona sert bir film.

Sert finaline hak veriyor olmak da ayrı bir sertlik tabii.

Asıl sert olan ise koskoca ülkeyi geçtim, koskoca İstanbul’da bu zihin açıcı/çarpıcı filmin sadece tek bir salonda (Beyoğlu Beyoğlu) gösterim şansı bulabilmesi (belki bu yazı yayınlandığında gösterimden kalkmış bile olabilir).

Berbat bir durum. Herkesin alternatif filmler için korsan dükkanlara koşturmasına hak vermemek elde değil.

Yazarın Tüm Yazıları