İçimizdeki İrlandalılara tavsiye

İZMİR aşağı, İzmir yukarı...

Haberin Devamı

İzmir şöyle, İzmir böyle...
İzmir’de İzmir...
Neden?
Çünkü, herkesin gözü burada...
Bakmayın siz o eleştirilere, sızlanmalara, ağır ithamlara...
Sırf çekemedikleri için...
Sırf kıskandıkları için...
Biliyorlar ki...
Burası ne gavur...
Ne sümüklü bir çocuk...
Ne de tekerine pranga vurulmuş bir araba...
İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş, “İçimizdeki İrlandalılar İzmir’i anlatamıyor. İzmir’den İstanbul’a gidenler kenti çok ağır eleştiriyor” diyor.
Ekrem Bey, sen de kızma...
İnan...
Çok ağır eleştirenler bile baş başa kaldıklarında İzmir’i konuşuyor.
İzmir’i bilen biliyor.
Geçen pazar günü Ertuğrul Özkök, müthiş bir yazı yazdı.
“Orayı tanımak lazım” dedi.
Neresi orası...
İzmir...
Özkök’ün İzmir’i hepimizin ruh halini anlatmıyor mu, içimizdeki renkli hayatı özetlemiyor mu? Ne diyor Özkök...
“Orası bana ‘denizi’ öğreten şehirdir. Bir de denize açılmayı...
O şehir bize hep açıklarda dolaşma, dalgalarla boğuşma gücünü veren şehirdir...
Sırf her akşam küçük kıyılarımıza dönmeyelim diye her birimizden birer maceraperest çıkaran şehirdir...”
Ya sonra...
“Orası, çocuklara ‘Babalarına itiraz etme’ hakkını doğuştan veren şehirdir. Babaların, müfredat programına, hal ve gidiş dersinin ilk bölümüne ‘Çocuğuna itiraz edebilme hakkını’ kendi eliyle yazdığı şehirdir. Duvarlarında 15 emir varsa, ilki ‘Biat etme’ diye yazılmıştır...”
Daha sonra...
“Orası, kadınların yüksek sesle konuştuğu, erkeklerin sessiz bir gülüşle dinlediği şehirdir...”
“Orası kavakların yel olup başımızın üstüne özgürlük yaprakları olarak döküldüğü şehirdir...”
Ben bu yazıyı kesip sakladım.
Ekrem Demirtaş’ın da “İçimizdeki İrlandalılar” dediği kişilere bir kopyasını çerçeveletip göndermesini tavsiye ederim.

Haberin Devamı

Bir siyasi partide algıyı yönetmek

CUMHURİYET Halk Partisi’nde Parti Meclisi’ne İzmir’den üç isim girdi. Alaattin Yüksel, Oğuz Oyan ve Mehmet Ali Susam...
Merkez Yönetim Kurulu’na ise, sadece Alaattin Yüksel girebildi.
Yüksel, Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı iken bu görevi Volkan Canalioğlu’na devretti, kendisi de halkla ilişkilerden sorumlu oldu.
Yüksel’in işi bir öncekinden daha zor, kabul etmek gerekir.
Çünkü, CHP’nin bugüne kadar en az proje geliştirdiği alandan biri halkla ilişkiler...
Oysa bugün hangi işi yaparsanız yapın, hangi sektörde olursanız olun “algıyı yönetmek” gerekiyor.
Algılama yönetimi siyasetçiler için de ayrı bir önem taşıyor artık...
Çünkü, günümüzde siyasal süreçlerde yansımalar ve görüntüler, konulardan ve ideolojiden daha önemli hale geldi.
Siyasetçiler gerçekleri değiştirmek yerine algıyı yönetmeyi seçiyorlar. Algılama yönetimi, iyi tasarlanmış tekniklerin yardımıyla insanların bilinçaltı ihtiyaçlarını kurcalıyor, ortak bir ruh şekillenmesi için zemin hazırlıyor.
Bu algıdaki şekillenme tamamlanınca da sembollerin ve mesajların kullanımı kolaylaşıyor.
CHP, bu süreci ya kullanmadı, ya da gecikmeli bir algı yönetimi yaptı.
O yüzden Alaattin Yüksel’in işi hem zor, hem kolay...
Zor; çünkü partide böyle bir altyapıyı yapmak ve genel merkez yönetimini sürdürülebilir bazı projeler için ikna etmek zorunda.
Kolay; çünkü bugüne kadar eksik bir alanda icraat yaptığı için hayata geçen her proje partiye ivme kazandıracaktır.

Yazarın Tüm Yazıları