Hurşit giymiş beyaz mintan kaza namazından gelir

CHP seçim bildirgesini “cuma namazı” vaktinde açıkladı ya...

Haberin Devamı

İşte bu olaya karşı ben de 7 maddelik bir bildirge hazırladım.

Arz ediyorum:

BİR: Cuma namazı vaktini dikkate almanın, ne yükselen muhafazakârlığa uyum sağlamakla, ne de dine taviz vermekle bir ilgisi vardır.

İKİ: Bu coğrafyada en seküler kesimler bile cuma namazı vaktini hesaba katarlar.

ÜÇ: Burası dükkân kapılarına “Cumaya gittim, geleceğim” yazısının asıldığı bir ülkedir.

DÖRT: Memleketin dinsel kültürüne saygı duymak, din üzerinden siyaset yapmak anlamına gelmez.

BEŞ: Sen istediğin kadar çarşaf açılımı yap, emekli müftüleri, sola açık ilahiyatçıları partine doldur, cuma namazı vakti konusunda bir duyarlılığın yoksa attığın adımlar göz boyamaca olarak algılanır.

ALTI: İddialı ya da iddiasız herhangi bir partinin, bu memleketin kültüründe, inancında ve geleneğinde çok esaslı bir yeri olan cuma namazı vakti olgusuna yabancılaşmak gibi bir lüksü olamaz.

YEDİ: İnsan hiç olmazsa BDP’den ders alır. Adamlar “Devletin imamlarının arkasında cuma kılmayız” dedikten sonra alternatifini de ortaya koydular: “Sivil cuma namazı.”

* * *

Haberin Devamı

Gelelim yazının başlığındaki Hurşit meselesine...

CHP Genel Başkan Yardımcısı sıfatını taşıyan Hurşit Güneş, cuma namazı vaktinde seçim beyannamesi açıklama olayını, “Cuma namazını kazaya bıraktık” diye savunmuş.

Bakar mısınız şu işe!

Koskoca muhalefet partisinin önemli bir ismi, cuma namazının kazaya bırakılamayacağından habersiz...

Hadi dini kültürü yok, bari biraz türkü kültürüne sahip olsaydı.

Çünkü hayatında bir kez olsun, “Beyaz gül kırmızı gül güller arasından gelir / Yarim giymiş beyaz mintan cuma namazından gelir” türküsünü kafasını gözünü yarmadan söylemiş biri, cuma namazının kazaya bırakılamayacağını hissederdi.

Hürriyet Pazar’ı çok tuttum

“HÜRRİYET Pazar” şahaneydi.

Pazar rahatlığına gayet uygun bir sayfa düzeni, üzerine rahat bir şeyler giymiş yorumlar, resmiyeti bir tarafa bırakmış röportajlar ve ekonomi sayfalarında bile gayet sivilleşmiş haberler...

Her sayfasından yenileşmenin insanı bir anda sarıp sarmalayan enerjisi fışkırıyordu. Hani derler ya, “elimden bırakamadım” diye... İşte öyle bir şey...

Tek sorun: Ana gazetenin kendini hafiften öksüz hissetmesine yol açmasıydı.

İskender Baydar liderliğindeki bütün ekibe “Elinize sağlık” diyorum.

Haberin Devamı

Karşısına kimsenin çıkarılamayacağı eylem

BİR belediye otobüs şoförü, otobüste el ele tutuşup biraz yakın oturan bir çifti, “Burası seks otobüsü mü?” diyerek otobüsten indirmiş.

Bu olay üzerine...

Bir grup genç çift, sosyal ağlarda örgütlenerek eylem yapmışlar: Taksim  Sarıyer hattında çalışan bir otobüse binmişler, yolcuların şaşkın bakışları arasında öpüşmüşler.

Bu öyle bir eylem ki...

Ne Başbakan çıkıp, “Biz de o gençlerin karşısına istesek beş on bin eylemci genç koyarız” diyebilir.

Ne de MHP Lideri Bahçeli, “O da bir şey mi? Biz bin Bozkurt’la yaparız o eylemi” diyebilir.

Yani gençler, tam bir “Ortada kuyu var, yandan geç” olayına imza atmışlar.

Haberin Devamı

Karala Ergun karala

ERGUN Babahan, Aydın Doğan’la bir ortaklık kurmuş olan Necati Kurmel’le ilgili bir yazı yazmaya karar vermiş.

Geçmiş bilgisayarın karşısına, girmiş Google’a, Necati Kurmel yazmış ve karşısına çıkan bilgileri ardı ardına yazmış.

Neymiş o bilgiler?

Kurmel fotoğraf çektirmezmiş. (Aman ne önemli bir bilgi.)

Necati Kurmel’in adı bir adam vurma olayında anılmış. (Ne zaman anılmış, anılmış da ne olmuş, yargılanmış mı, hüküm giymiş mi? Bunların hiçbirinden söz etmiyor Ergun, sadece “anıldı” diyor, o kadar.)

Kurmel hep gizemli kalmayı tercih etmiş. (Sana ne Ergun... Keyiflere de mi kahya olmaya başladın?)

Kurmel, kumarhaneler kralı Ömer Lütfi Topal’la ilişkideymiş. Topal, Kurmel’e saygı duyarmış... (Ne tür bir ilişki bu... Ne tür bir saygı bu... Hani belge? Hani kanıt?)

Kurmel, Bedrettin Dalan’ın yakın dostuymuş. (Dalan’la yakın dost olmak da “suç örgütüne üye olmak” anlamına mı gelmeye başladı?)

İstanbul Poyrazköy’de cephanelik bulunan arazi, eskiden Kurmel’e aitmiş, Kurmel araziyi Dalan’a satmış. (Keşke Ergun buradaki suçu açıkça anlatabilse ama hayır, yine anlatmıyor.)

- Kurmel’in, Hüsamettin Özkan’la akrabalığı varmış... (So what Ergun?)

Haberin Devamı

Demek artık gazetecilik böyle yapılıyor.

Demek Google he derse döşenmek artık meşru oldu.

Ama Ergun’a hatırlatayım:

Eğer birini karalamak için “Google” araştırması yapmak yeterli olacaksa, bu işten en çok sen zararlı çıkarsın Ergun.

NOT: Necati Kurmel’i hayatımda hiç görmedim, hiç tanımam kendisini. Ama şunu biliyorum: 80’lerin başında ilahiyat öğrencisiyken Kurmel, Saray Halı’nın sahibi olarak bana ve benim gibi ilahiyat öğrencilerine burs verirdi. Necati Kurmel ismini her işittiğimde fukara öğrencilik dönemimize ilaç gibi gelen o burs aklıma gelir.

Of Ayşecik of

 “SEVGİLİ ” Ayşe Özyılmazel...

Sen “Eski sevgililerimden biri, beni bir kadınla değil, bir erkekle aldattı” diyerek malzemenin hasını ortama sürmedin mi? Sürdün.

Peki “ortam” da bu alengirli malzemenin hakkını, beklendiği gibi vermedi mi? Verdi.

Peki “ortam” razı da, sen niye razı olmamış gibi davranıyorsun?

Niye hâlâ “kadın hakları” ya da “erkek egemen baskı” falan diyerek olayı başka yerlere çekmeye devam ediyorsun? Niye hâlâ “Şu medya ne kadar da kötü, hadi köyümüze dönelim” falan diye ağlaşıyorsun? Niye hâlâ bıdı bıdı yapıyorsun? Niye kafa ütülüyorsun?

Birazcık samimi olmayı denesen, hafif bir özeleştiri yapsan, “Attım bir kıtır başıma gelmeyen kalmadı, bundan sonra kıtır atmayacağım” desen, başkalarının istismarına kızmak yerine istismara yol açtığın için kendine kızsan...

Konu kapanacak, mesele kalmayacak. Ama galiba sen mesele kalsın, konu kapanmasın istiyorsun ki, köpürttükçe köpürtüyorsun.

İyi, ne halin varsa gör o zaman.

Haberin Devamı

Gerekçesiz diklenme

EĞER Türk basını, hükümetler düşüren, hükümetler kuran dönemini sürdürüyor olsa idi...

Eğer AK Parti, Türk basınının bir numaralı hedefi olmaya devam etse idi...

Eğer hükümet, yeni bir statüko kurmayı başarmasa idi...

Eğer yazarlar ve çizerler sürekli “ayağını denk al” baskısını üzerlerinde hissetmiyor olsa idi...

Eğer Türk medyası, AK Parti iktidarına karşı olağanüstü nazik, fevkalade kibar olmasa idi...

İktidar partisinin sözcülerinin basına karşı diklenmesini, meydan okumasını “kahramanlık” ve “cesaret” olarak algılayıp alkışlayabilirdim.

Ama artık ne basın eski basındır, ne AK Parti eski AK Parti’dir.

İktidar partisi sözcülerinin artık bu durumu fark etmeleri ve gereksiz kahramanlıklardan, meydan okumalardan ve diklenmelerden kaçınmaları elzemdir.

Çünkü ortada meydan okunmayı gerektirecek bir durum olmadığında meydan okumaya kalkışmak, yiğitliğin şanına yakışmaz.

Yazarın Tüm Yazıları