Franco'nun da meclisi vardı

GEÇEN ay bir televizyon konuşmasında bana "milli iradenin" ne olduğunu sordular.

Çağdaş demokrasilerde milli iradenin ne anlama geldiğini anlatmaya çalışırken, "Benim için Ufuk Uras da milli iradedir" dedim.

Son zamanlarda bu cümleyi sık sık kullanıyorum.

Doğrusu, çoğu kez insanların yüzünde beklediğim ifadeyi göremiyorum.

Meclis’te "tek kişiyle" temsil edilen bir düşünce, nasıl "milli irade" olarak kabul edilebilir?

Cevabı çok basit.

Çağdaş çoğulcu demokrasi, "milli irade" değil, "milli iradeler" esası üzerine kuruludur.

Oraya gönderilen her insan, milletin bir bölümünün iradesini temsil eder.

Tabii bir de "temsil edilemeyen" iradeler var ki, onlar için de "gayri milli" denilemez.

* * *

Hürriyet’in "411 el kaosa kalktı" manşeti, daha şimdiden basın tarihine geçti.

O manşet yüzünden Başbakan’dan epey "azar işittik".

Orada burada epey köşeden epey hakaret yedik.

Önceki gece Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararının ana hatlarını öğrendiğim zaman, aklıma yine bu manşet geldi.

Herkes bizimle aynı fikirde değildi.

Başbakan ve çevresi bunu "provokatif" bulmuştu.

Erdoğan bu düşüncesini birçok konuşmasında dile getirip bizi ağır bir dille eleştirmişti.

Buyurun sonuç ortada.

Uzlaşmayla çözülebilecek bir sorun, "Milli irade sadece benim" diyen bir zihniyet yüzünden çözülemez hale getirildi.

* * *

Bana göre, Anayasa Mahkemesi’nin gerekçesinin en önemli maddesi, "milli irade" kavramına getirdiği açıklık oldu.

O mesajın özeti de şudur:

"Meclis’teki çoğunluğun sana her şeyi yapma lisansı vermez."

AKP ve yandaşları bu "içtihada" karşı çıkarken şu tezi savunuyorlar:

"Mahkeme, TBMM’nin siyaset yapmasının önüne kırmızı çizgiler çiziyor."

Evet çiziyor.

"Çoğunluk"
önüne hiçbir engel konmayacaksa, Anayasa Mahkemesi’ne ne ihtiyaç var? Milli iradenin önüne hiçbir çizgi konmayacaksa, demokrasinin denetim fonksiyonu nasıl yerine getirilecek?

Sadece seçimden seçime mi?

Çağdaş demokrasiyi savunan hiçbir gerçek demokrat, günümüzde sınırsız, sorumsuz bir milli irade anlayışını savunamaz.

Meclis, demokrasinin tek kaynağı da değildir.

Unutmayınız ki, İspanya’da Franco rejiminin de bir meclisi vardı.

Anayasa Mahkemesi, açıkladığı gerekçeyle, Avrupa Birliği üyeliğine yürüdüğünü iddia eden Türkiye demokrasisine sağlam bir milli irade tarifi getiriyor.

O tarif en genel hatlarıyla şöyledir:

"Meclis’te çoğunluğu elde eden parti, istediği her şeyi yapamaz."

Önce bu genel kural üzerinde anlaşmamız lazım.

Çünkü Başbakan, bunun tersini savunuyor:

"Ben çoğunluğum, istediğim kanunu da çıkarırım, gazetelere yasak da koyarım, istediğim medya grubunu cezalandırırım, boykot da uygularım, kendi inancıma göre istediğim yasağı da koyarım. Çünkü halk ben’im."

* * *



Hayır, böyle bir milli irade tarifi yok.

Bu genel kural belirlendikten sonra, sıra milli iradenin yapabileceklerine gelir.

Tabii ki, onun da iyi bir tarifi gerekir.

Hukukçular ve bürokrasi de kendini milli irade yerine koyamaz. Milli iradenin hákimiyet alanını sıfıra indirecek adımlar atamaz.

Onların da nereye kadar müdahale edebileceklerinin sınırı çok iyi çizilmelidir.

Türkiye işte bu nedenle, çağdaş konsensüsü yansıtacak bir anayasa yapmalıdır.

Ama bu anayasayı sadece Erdoğan’ın iradesi yapacaksa, oradan çıkacak rejimin adının demokrasi olacağı çok şüphelidir.
Yazarın Tüm Yazıları