Ertuğrul Özkök: Ankara Sheraton'da bir kahvaltı

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Geçen salı sabahı Ankara'nın Sheraton Oteli'nin zemin katındaki bir oda, özel bir kahvaltı için kapatılmıştı.

Önümde kahvaltıya katılanların yazılı bir listesi var.

Listenin üzerinde şu ifade yer alıyor:

‘‘Deutsche Bank: Türkiye, Yatırımcılar Gezisi’’

İLGİNÇ LİSTE

İfadeden de anlaşılacağı gibi, bu gezi, Deutsche Bank tarafından Türkiye'ye yatırım yapmayı düşünen ünlü kuruluşların temsilcileri için düzenlenmiş.

Listedeki isimler şunlar:

Annabelle Betz (BEA), Sanem Bilgin (Alliance Capital), Robert Citrone (Discovery Capital), Michael Conelius (T. Rowe Price), Marlene Deleo (John Hancock Mutual), Barbara Kowalczyk (DWS), James Lister Cheese (Independent Strategies), Jon Mann (Invesco), Monica Machon (AIG), Trifon Natsis (Salomon Brothers), John Reed (Esperia), Nadya Wells (Invesco), Mike Zelouf (Western Asset Management).

Bunlar, New York, Londra ve Frankfurt'un önde gelen finansal yatırımcıları.

Heyette ayrıca Deutsche Bank'ın ‘‘Global Pazarlar’’ bölümünden 6 yetkili var.

Bu heyet önceki gün ve dün, Ankara'da Hazine ve Maliye yetkilileriyle uzun uzun görüştü.

Önceki sabah da, Sheraton Oteli'nde Türk siyasetini yakından izleyen bazı kişilerle kahvaltı edip bilgi aldı.

Bu kahvaltıda konuşulan bazı konular, son günlerdeki tartışmalarla yakından ilgili...

BEKLEMEDEYİZ

Yabancı yatırımcılardan biri aynen şunları söylüyor:

‘‘Türkiye'nin çok büyük bir potansiyeli var. Bu potansiyeli kullanır, gerekli reformları yaparsa, bütün bölgede lider ülke olur. Yapamazsa, o zaman bölgedeki öteki ülkeler Türkiye'yi geride bırakır.’’

Kahvaltıya katılan yabancı yatırımcılar şu anki pozisyonlarını da aynen şöyle aktarıyorlar:

‘‘Biz şu an için beklemedeyiz.’’

Neyi beklemede?

Sosyal güvenlik reformu ve tahkimle ilgili Anayasa değişikliğini...

Bu iki reformu yapamadığı takdirde Türkiye'ye yabancı sermayenin gelmesi ihtimali zayıf.

Bu kahvaltının ayrıntılarını neden anlattığıma gelince...

Türk basınında çok saygı duyduğum bazı isimler, tahkime karşı etkileyici bir kampanya sürdürüyor.

Bu yazarların çoğu, samimiyetlerinden en küçük kuşku duymadığım insanlar.

Bu yazarlar, tahkim konusunu kapitülasyon, milli egemenliğin ihlali gibi algılıyorlar.

Günümüzde ekonominin modern anlayışlarında bundan 30-40 yıl öncesine göre derin farklılıklar meydana geldi.

MİLLİ EKONOMİ

Bugünün global dünyasında ‘‘milli ekonomi’’ kavramı giderek belirsizleşiyor.

Aynı şekilde ‘‘milli hukuk’’ kavramının alanı da giderek daralıyor.

Mesela insan hakları, çevre, telif hakları gibi konularda, uluslararası hukuk, milli hukukun yerini alıyor.

Bu gelişme Türkiye'de safları da değiştiriyor.

Bundan iki yıl öncesine kadar, ekonomi konusunda en muhafazakár görüşlere sahip olan iki parti, iktidarda inanılmaz bir değişim içine giriyor.

Bu iki parti, DSP ve MHP.

Ve işin ilginç tarafına bakın ki, bu iki partiden DSP solda, MHP de sağda milliyetçiliğin en güçlü kalelerini temsil ediyor.

Bu nasıl oluyor?

Sadece ‘‘iktidar gerçekçiliği’’ mi?

Yok, o kadar basit olduğunu sanmıyorum.

MİLLİLİK KOMPLEKSİ

Çünkü iki partinin başında da, fikri çizgilerini yıllarca tavizsiz bir şekilde savunmuş ve bunu bütün topluma ispatlamış iki insan var.

Olay, çağın gidişini kavrayabilme sorunudur.

Herhalde, ‘‘milliliklerinden’’ şüphe duymayan insanlar, evrenselleşme gereğini daha rahatlıkla kabul edebiliyorlar.

Çünkü bu konuda ‘‘millilik komplekslerine’’ kapılmadan, değerlendirme yapabiliyorlar.

İşte o yüzden buna, ‘‘iktidar gerçekçiliği’’ değil, ‘‘çağdaş gerçekçilik’’ demek gerekiyor.

Çünkü onlar biliyorlar ki, ekonomi ve hukuk dışında ‘‘milliliği ispatlamanın’’ gerçek alanları mevcut.



Yazarın Tüm Yazıları