Diyor ki: ‘Emeğe kazmanın vurulduğu gün ben de gazeteciliği bırakıyorum’

YÜZÜNDE bugüne kadar hiç görmediğim keskin bir ifade...

Haberin Devamı

Gerilim dolu bakışlar.

Jilet yüklü bir ses tonu.

Sanki bir filmin son sahnesini kuruyor.

Kötü adamların hiçbir zaman anlamayacağı;

Kutsal ama küçük bir şey için hayatını ortaya koyan bir şövalye gibi...

Çekiyor kılıcını ruhunun kınından.

Öylesine keskin konuşuyor ki...

“Emeğe kazmanın vurulduğu gün ben de gazeteciliği bırakırım.”

Bakıyorum;

Bir filmi en ağır şekilde eleştirirken bile;

Yüzüne yerleşen o sükunet dolu dekor bu defa yok.

Çünkü bu defa bir filmi değil,

Bu defa yalnızca bir sinema salonu için;

Yer göstericisinden perdecisine;

Gişesinden büfecisine kadar;

Bir kılıç gibi çekiyor kalemini.

Ve öylece konuşuyor Atilla Dorsay...

Diyor ki:

“Emeğe kazmanın vurulduğu gün ben de gazeteciliği bırakırım.”

“Emek” dediği:

Beyoğlu’ndaki Emek Sineması’dır.

Haberin Devamı

Yıkılmak üzere bekleyen bir tarih yani.

Hürriyet Dünyası’nın yeni parlayan yıldızı web TV’den;

Çağla Pınar ve yönetmen Halil Yücer’in 8 dakikalık belgeseline konuşuyor Atilla Dorsay...

Mutlaka izleyin bu kısa ve ani belgeseli.

'EMEK'SİZ FİLM FESTİVALİ OLUR MU? - WEB TV

Emek Sineması İstanbul’un kültür atlası için verilmiş en köklü emektir.

Çağla ve Halil 3 aylık bir çalışma sonucunda 100 yıllık emek tarihini 8 dakikalık bir senaryoya sığdırıyor.

İşte bu yüzden izleyin ve sorun diyorum.

- Hiç farkına varmadan neleri kaybediyoruz?

- Hiç farkına varmadan nasıl silinip gidiyor avucumuzdakiler?

Kürt meselesi, KCK, özel yetkili mahkemeler derken;

İsyanın kıyılarında, kepenk indirip dağa çıkma törenleri düzenlerken;

Devletin ve iktidarın zirvelerinden biber gazı sıkıp, meydanları yasaklarken;

Hiç farkına varıyor muyuz;

İçine düştüğümüz bu sessiz filmde;

Neleri kaybediyoruz?

İKİNCİ YAZI:

Yılın davasında derin gırtlak

BİZİM medya, bizim sokakta sanki hiçbir şey olmamış gibi davransa da;

Son yılların en pahalı, ve en polisiye davası yine bizim topraklardan bir şirket tarafından açılmış durumda.

Turkcell’in İran’daki GSM ihalesi yüzünden Güney Afrikalı GSM şirketi aleyhine açtığı 4.2 milyar dolarlık davadan söz ediyorum.

Hani bir zamanlar Türkiye’nin IMF’den istediği yardım vardı ya...

5 milyar dolar..

Haberin Devamı

İşte bütün bir ülke olarak istediğimiz yardımı şimdi bir şirket, bir dava dilekçesi haline getirmiş durumda.

Bu arada Türkiye’nin IMF’den yardıma muhtaç olduğu günlerden nerelere gelindiğini de göstermesi açısından ilginç bir örnektir bu dava.

Dava Washington Federal Mahkemesi’ne açıldı.

Olayı Hürriyet dünyasında manşetlerle duyurduk.

Şimdi devam ediyorum;

Dava dosyasını okuyunca sormuştum:

- Rüşvetin, gizli ilişkilerin tüm detayları isim isim, adres adres dosyada yer alıyor. Peki kim bu kadar ayrıntıyı bilebilir?

- CIA mı hazırladı. Bir istihbarat örgütü mü çalıştı?

Hayır.

Şimdi anlıyorum ki;

Güney Afrikalı şirketin çok kritik bir ismi gelip anlatmış bunları Turkcell’e.

Hem de ne anlatmak.

Haberin Devamı

ABD başkanı Nixon’un istifasına kadar gidecek olan Watergate skandalında bilgileri veren esrarengiz bir kişi vardı.

Kod adı; Derin Gırtlak...

Bu olayda da Güney Afrikalı şirketin üst düzey bir çalışanı derin gırtlak oluyor.

Ve her şeyi anlatıyor.

Böylece olay uluslararası bir boyut kazanıyor.

Çünkü Güney Afrika devleti nükleer kriz nedeniyle İran’ı BM’ye götürecek olan oylamada kararsız kalıyor. İddiaya göre karşılığında da İran’daki GSM ihalesini alıyor.

Rüşvetin böylesi bugüne kadar görülmemişti.

Özet şu;

İran’ın atom bombası yaptığı öne sürülüyor. Bunun için nükleer faaliyet yürütüyor.

Dünya bunu araştırıyor. Komisyonlar, incelemeler, CIA, MI5, Mossad gibi akla gelebilecek ne kadar istihbarat örgütü varsa araştırıyor.

Haberin Devamı

Bu süreçte generaller kaçırılıyor. Mühendisler öldürülüyor.

Ve İran’ın BM’de sorgulanması için oylama yapılıyor. İşte bu oylamada Güney Afrika çekimser olduğunu açıklıyor.

Oylamanın ertesi günü de İran, Turkcell’den aldığı GSM ihalesini Güney Afrikalı şirkete veriyor.

Ama olay bununla bitmiyor.

Aradan uzunca bir zaman geçtikten sonra Güney Afrikalı MTN şirketinde görev yapan çok önemli bir isim Turkcell’le bağlantıya geçiyor.

Ve başlıyor anlatmaya. Rüşvete karışanların isimlerini veriyor. İran dişileri bakan yardımcısına ödenen parayı nasıl ödendiğini, banka detaylarını veriyor.

Ve sonra nükleer pazarlığın ayrıntıları, kimlerle yapıldığı başkan düzeyinde anlatıyor.

Haberin Devamı

Bu bilgiler doğrulanınca da MTN -Turkcell pazarlığı başlıyor.

Aynı anda da iki firma arasında bir gizlilik anlaşması imzalanıyor.

Ancak son dakikada MTN firması anlaşmayı bozuyor.

Böylece Turkcell 4.2 milyar dolarlık davayı açıyor.

Şimdi gözler Washington’daki federal mahkemenin kararında.

Son yılların en pahalı davası derinlerine devletler arası  bir rüşvet ilişkisine dönüşüyor.

Dahası nükleer bir boyut kazanıyor. İzleyeceğiz.

ÜÇÜNCÜ YAZI:

Ey trafik polisi kardeşim daha ne bekliyorsun

BIKMADAN yazmaya devam ediyorum.

Büyükdere Caddesi’nde, Kanyon’un önünden geçmeye çalışan;

Konak’ta meydana gitmeye kalkışan;

Kızılay’dan Maltepe’ye yürümeye çalışan;

Ve saldırgan araçların yarattığı ölüm tehlikesine rağmen yaya geçitlerine güvenmeye devam eden bir halk için yazıyorum.

İşte yine o minibüs... Kulak zarımızı yırtan o kornasıyla;

Yaya geçidinin tam ortasında duran o minibüs...

Ağzında sigara; elinde cep telefonu;

Ve bir kolu dışarıda; o külhan görüntüye karşı...

Bıkmadan soruyorum:

Kaldırımlarda yürüyecek yer bulamayan;

Ve yaya geçitlerinde bile kaçacak yer arayan bir halk için;

Ey trafik polisi kardeşim;

Daha ne bekliyorsun?

Yazarın Tüm Yazıları