BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, cumartesi günü Modern İstanbul Müzesi’nin açılışından sonra soluğu The Marmara Oteli’nde alıyor.
Türk-Fransız Ticaret Derneği’nin, yeni Fransa elçisi Paul Poudade’ın desteğiyle düzenlediği akşam yemeğinde konuşuyor.
Özellikle, dikkat ediyorum, Başbakan Erdoğan, konuşmasında Fransız politikacılarının üyelik aleyhindeki tutumlarına, Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın inişli, çıkışlı açıklamalarına hiç değinmiyor.
‘Basında çıkanlara rağbet etmiyorum. Chirac ile bizzat telefonda konuşuyorum, soruyorum. Kendi ağzından çıkmayanlara inanmıyorum’ diyor.
Peki 17 Aralık?
‘Hep birlikte bekliyoruz. Devlet adamlığında duygusallığa yer yok. Kopenhag kriterlerini yerine getirdik. Başka eksiğimiz var mı diye sorduk. Onları da hallettik. Masanın üzerinde bir şey kalmadı. Koşulsuz tam üyelik hedefimiz’ diye konuşuyor.
Başbakan Erdoğan, konuşmasında salondan iki kez iyi alkış alıyor.
Birincisi, AB’nin yeni koşullarını ima ederken ‘maçın ortasında koşullar değişmez’ dediğinde.
Türk bürokrasisini gündeme getirme nedeni yabancı yatırım elbet.
Başbakan konuyla ilgili ‘Türkiye’de yabancı yatırımcıyı çekmek için 19 bürokratik işlemi üçe indirdik. Ama işler hızlandı mı? Hayır... Zira bürokratik olagarşiyi yıkamadık’ diyor.
Sırf bu yüzden başkanlık sistemini getirmek istediğini de sözlerine ekliyor.
Erdoğan Fransız yatırımcıya hitap etse de satır aralarındaki mesajları Türk halkına.
Bu arada söz Fransız-Türk ilişkilerinden açılmışken, frankofon Türk aydınlarının Fransız kamuoyu için kaleme aldıkları, Le Monde’da yayınlanacak bir mektup varmış.
Varmış diyorum zira benim bu mektuptan haberim olmadı.
Kimse, bunu imzalamak isteyip istemediğimi de sormadı.
Hürriyet’in tek unutulan ‘frankofonu’ ben miyim diye merak ettim.
Genel Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök’ün de mektuptan haberi yokmuş.
Serdar Devrim’in de.
‘Frankofon’ Türk aydınları Hürriyet’in frankofonlarına karşı diyeceğim ama neyse ki Özdemir İnce’nin imzası var.
Türk tekstilcilere bir öneri: Pierre Cardin’i satın alın
PIERRE CARDIN, Fransa’nın ve dünyanın önde gelen modacısı.
Markasını daha çok hazır giyimden tanısak da, Çin’e kadar uzanan modacı aynı zamanda Paris’in ünlü lokantası Maxim’s’in sahibi.
Fuar ve gösteri organizatörlüğünden, gıda sektörüne kadar uzanan, 500 milyon Euro’luk bir imparatorluğun tepesinde.
Dünyada yüzlerce lisans hakkı dağıtıyor.
82 yaşındaki Pierre Cardin şimdi yorulmuş. L’Express Dergisi’ne verdiği demeçte, imparatorluğunun büyük bir kısmını satışa çıkardığını söylüyor.
Pierre Cardin, son zamanlarda yeni evliliklerle el değiştiren modaevleri arasında bugüne kadar bağımsızlığını koruyabilmiş tek modacı.
Markasının yüzde yüz sahibi.
Üstelik markası dünyanın belki de en fazla bilinen markalardan bir tanesi.
L’Express’e demecinde diyor ki: ‘Alıcılar var ancak grubumun finansçıların eline düşmesini istemiyorum. Cardin’i tekstilin profesyonel ellerine teslim etmek istiyorum...’
Tam bu noktada, kendilerini çoktan ispat etmiş Türk tekstilcilerine önerim var.
Neden Pierre Cardin gibi bir markanın alıcıları arasında olmasınlar?
Sanırım Türk tekstil sektörünün elinde, böyle bir markanın hiç olmazsa bir bölümünü satın alacak bir sermaye birikimi vardır.
Görüşüne başvurduğum Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı Umut Oran’a göre, bunu gerçekleştirmek pekálá mümkün.
Türk tekstilciler haydi Pierre Cardin’ın bir bölümünü Türkiye’ye getirin...
Kadıköylüleri isyan ettiren marina projesi
GEÇENLERDE Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk aradı.
Çiftehavuzlardaki Büyük Kulüp yöneticileri bir yerden kredi bulmuşlar kulübün tam önünde marina yapmak istiyorlarmış.
Bayındırlık Bakanlığı’ndan gerekli izin alınmış. Büyük Kulüp’ün marina yapmak istediği sahil şeridi yani Dalyan-Caddebostan arası, ölçümlere göre deniz suyunun en temiz olduğu bölge.
Nitekim yaz aylarında, Marmara Denizi’nden asla vazgeçmeyen ‘eski toprak’ Kadıköylüleri bu sahilde görmek mümkün.
Kulübun marina sevdası nereden çıktı?
Çünkü birkaç kilometre ötede Fenerbahçe ve Kalamış marinaları var.
Yat kapasiteleri binin üzerinde olan her iki marina yüzde 50 kapasiteyle çalışıyor.
Yani insanların denize girdiği o daracık sahil şeridinde üçüncü bir marinaya gerek yok.
Ancak Büyük Kulüp yöneticileri, kendi üyelerinin yararlanacağı gerekçesiyle 300 yatlık bir marina için dediğim gibi Bayındırlık Bakanlığı’ndan ve Çevre Bakanlığı’ndan gerekli izinleri almışlar, projelerini onaylatmışlar.
Öztürk, birkaç kez görüştüğü Büyük Kulüp yöneticilerini ikna edemeyince, projenin iptali için İstanbul İdare Mahkemesi’ne başvurmuş.
Başvurusunu ekim ayının 23’ünde yapmış.
Şimdi vurguladığı önemli bir nokta var.
60 gün içerisinde yani bu ayın 23’üne kadar herhangi bir vatandaşın da projeye itiraz etme yani dava açma hakkı mevcut.
Kadıköy Belediyesi’nin elindeki kozlardan biri yargı yolu, diğeri ruhsat vermeme.
Öztürk iki kozunu da kullanmaya hazır.
Bu arada marinaya karşı çıkanlar da seslerini duyurmaya hazırlanıyor.
Sivil toplum kuruluşları, önümüzdeki pazar günü yani 19 Aralık günü saat 10.00’da sahilde marinayı protestoya hazırlanıyormuş.