TÜSİAD YİK Başkanı Özilhen "Sorunlarımızı siyasi nezaket ve adap içinde konuşarak dinleyerek çözebiliriz"

Güncelleme Tarihi:

TÜSİAD YİK Başkanı Özilhen Sorunlarımızı siyasi nezaket ve adap içinde konuşarak dinleyerek çözebiliriz
Oluşturulma Tarihi: Ocak 12, 2017 14:21

TÜSİAD YİK Başkanı Özilhen "Sorunlarımızı siyasi nezaket ve adap içinde konuşarak dinleyerek çözebiliriz"

Haberin Devamı

Gülseli KENARLI -İdris TİFTİKCİ/İSTANBUL,(DHA) Türk Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) 47. Olağan Genel Kurulu yapıldı.Genel kurulun açışında bir konuşma yapan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Tuncay Özilhan, bir çağın kapanıp yeni bir çağın açıldığını belirterek, “Dünya olarak, ülke olarak çok kritik günlerden geçiyorken huzurlarınızda bu konuşmayı yapmak kolay değil. Konuşacak çok şey var" dedi.


“AT İZİ İT İZİNE KARIŞTI"


Tuncay Özilhan, “Hiç şüphesiz çok, çok kritik günlerden geçiyoruz. Yaşamakta olduğumuz zor günlerin arka planında küresel ölçekte meydana gelen müthiş bir dönüşüm var. Adeta bir çağ kapanıyor, yeni bir çağ açılıyor. Dünya liderliği için kavga yeniden kızışıyor. Önümüzdeki dönemde dünya kaynaklarından daha çok pay almak için muazzam bir kavga veriliyor. Bu kavganın en şiddetli yaşandığı yer ise Orta-Doğu. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi at izi it izine karıştı. Terör örgütleri üzerinden vekalet savaşları yaşanıyor. Adeta yeni bir Kurtuluş Savaşı veriyoruz. Hain bir örgüt 15 Temmuz'da kanlı bir kalkışma ile iç barışımızı tehdit etti, şehitler verdik. Ama devlet ve halk ele ele demokrasiden yana bir zafer kazandık. Bu tarihten sonra da hain terör örgütleri ardı ardına saldırmaya devam ediyor. Belli ki ülkemizin bütün fay hatları ile oynuyorlar. Bu, hepimiz için bir hayat memat meselesi. Peki, niye bizim ülkemiz bu kadar ateş altında? Tüm dünyada karışıklık var ama niye burada çok daha fazla? Acaba tüm küresel güçler aniden bizim ülkemizi mi hedef aldı? Bu çok yönlü, çok boyutlu saldırı ile hangi yöntemlerle baş edeceğiz? Bu soruları sormak ve sakin ve sağduyulu biçimde bir cevap vermek zorundayız ki doğru savunma mekanizmaları geliştirebilelim. Saldırılar karşısında alınacak önlemler başlıca iki grupta toplanabilir diye düşünüyoruz: Güvenlik önlemleri ve toplumsal dokuyu güçlendirici önlemler. Hiç şüphesiz bu iki tip önlemi beraber kullanmak gerekir. Her devlet, eli kanlı katiller karşısında mutlaka sert güvenlik tedbirleri alır. Ama şu son yıllardaki alt-üst oluş sürecini daha iyi yönetebilmiş olan ülkeler, güvenlik tedbirlerinin yanı sıra toplumsal huzuru pekiştirecek önlemleri de almış olan ülkeler. Buradan bir ders çıkartmakta fayda var" dedi.


“BİZLER ANCAK İLKESEL OLARAK BAZI YORUMLAR YAPARIZ"


Özilhan, “Bu iki politika setinin ne zaman hangi bileşim ile kullanılacağı ülkeyi yönetenlerin uhdesindedir. Bizler ancak ilkesel olarak bazı yorumlar yaparız. Uygulanacak doza siyasetçiler karar verir" diye konuştu.


“BİZ DOĞULU OLDUĞUMUZ KADAR BATILIYIZ"


Özilhan, “Arkasında başka güçlerin de olduğu çeşitli terör örgütlerinin arka arkaya gelen, adeta sıralı ve planlı saldırılarına maruz kalıyorsak yapılacak iki şey var: Bunlardan birisi ülkemizin üzerinde bir koruma kalkanı oluşturmak diğeri ise mücadele ettiğimiz karşıtlarımızın sayısını azaltmak. Önce bunlardan ikincisi üzerinde durayım: karşıtlarımızı nasıl azaltacağız? Aslında bunun hepimizin bildiği çok basit bir yanıtı var: “Yurtta sulh, cihanda sulh! Kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk'ün bu sözü, bugün de en azından dün kadar geçerli. Bu ilkeyi, bugünün koşullarına uyarlayarak, dünyadaki ve bölgemizdeki gelişmelere pasif ve duyarsız kalmak anlamında değil, aktif olarak düşmanlarımızın sayısını azaltmayı, dostlarımızın sayısını artırmayı hedefleyen bir politika olarak kullanmak ülkemize yönelik tehditleri azaltmakta sandığımızdan da daha etkili olacaktır. Son dönemde bu doğrultuda attığımız adımlar, Rusya, İsrail, İran ve Irak gibi komşularımızla ilişkilerimizde kat ettiğimiz mesafe, tam da bu politikanın aktif uygulanması ile kast ettiğim duruma bir örnek. Komşularımız ile ilişkilerimizin düzelme yolunda gitmesi, batıdan uzaklaşmamız anlamında yorumlanmamalı. Ve biz doğulu olduğumuz kadar batılıyız" şeklinde konuştu.


“OSMANLI, BİR AVRUPA İMPARATORLUĞUDUR"


Tuncay Özilhan, "Bu küresel güç mücadelesinde, dış politika taktikleri gereği bazı adımlar atabilir, bazı söylemler geliştirebiliriz. Ama tarihimiz ve coğrafyamızın ortaya koyduğu gerçeği değiştiremeyiz. Cumhuriyet kurulurken yönü batı medeniyeti olarak belirlenmiştir. Avrupa'ya açıldığımız son dönemlerde değil, Fatih'ten bu yana biz batı medeniyetinin bir parçasıyız. Osmanlı, bir Avrupa imparatorluğudur. Osmanlı beyliği, Anadolu'daki Türk beyliklerinin batısındaki beyliktir. Türkiye Türkleri, dünyadaki Türk toplulukları arasında en batıdaki Türklerdir. 21. Yüzyıl Türkiye'si Anadolu'da yaşamış tüm kadim uygarlıkların mirasçısıdır. Türkiye, Avrupa uygarlığını oluşturan temel bileşenlerden birisidir. Tarihi ve coğrafyası itibariyle, kim ne derse desin gelecekte de öyle olacaktır. Bugün Avrupa Birliği bir değişim içinde. Merkezde Euro bölgesi ve çevresinde farklı üyelik çemberleri oluşmakta. Türkiye bu değişen Avrupa Birliği içinde rahatlıkla yerini alır" şeklinde konuştu.


“TERÖR ÖRGÜTLERİ CANIMIZI BU KADAR YAKABİLİYORSA, BU TOPLUMSAL BÜNYEMİZDEKİ ZAFİYETLER YÜZÜNDENDİR"


Tuncay Özilhan, “Ülkemize yönelmiş terör tehdidi karşısında yapılacak 2 şey var demiştim. Şimdi tehditler karşısında toplumsal dokuyu güçlenmek için neler yapmak gerektiği konusuna döneyim. Şu aşikâr ki, eğer, terör örgütleri canımızı bu kadar yakabiliyorsa, bu toplumsal bünyemizdeki zafiyetler yüzündendir. Toplumsal bünyemizi düşmanlarımızın saldırmaya cesaret edemeyeceği kadar güçlendirmeliyiz. Şu hep duyduğumuz birlik ve beraberliği, lafta bırakmamalı, hayata geçirmeliyiz ve birbirimize güvenmeliyiz. Peki bunu nasıl yapacağız?" dedi.


TERÖR ÖNLEMLERİ


Özilhan terör konusunda önlemleri konusunda şunları sıraladı:


“Hukuk devleti. Yapmamız gereken ilk şey, herkesin tüm hak ve özgürlüklerinin tam olarak devlet ve demokrasi güvencesinde olduğu bir hukuk devletinin hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde tesis edilmesidir. Hukuk devleti, sadece kağıt üzerinde sağlanamaz, uygulamaya da dikkat edilmesi gerekir. Yaşam tarzlarına saygıyı böyle garanti altına alırız. Ayrıca, yasama, icra ve yargı arasında denge ve denetim sisteminin bu açıdan hiçbir kuşkuya, tekrar ediyorum hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde düzenlenmesi elzemdir. Ancak böyle bir Türkiye içeride ve dışarıda saygın, etkili ve güçlü olur. Liyakat. İşleri yapmaya en ehil olana, en becerikli olana sorumluluk verilmesi. Yakın zamanda devletimiz için büyük bir tehdit olduğu ortaya çıkan kadrolaşmayı önlemenin tek yolu bu. Yoksa biri gider, bir başkası gelir. Liyakat ilkesine sadık kalınmazsa, bu devlet bu tür risklere açık hale gelir. Çoğulculuk. Azınlığın çoğunluğa tahakkümünü engellediğimiz gibi çoğunluğun azınlığa tahakkümü de engelleyelim. Hiçbir kimliğin ezilmediği, mağduriyetlerin ortaya çıkmadığı bir toplum, güçlü bir toplumdur. Adalet. Her vatandaşın fırsat eşitliğine sahip olduğu, sadece külfetin değil, nimetin de adil paylaşıldığı bir düzen kuralım ki, küskünler toplumu yerine mutlu vatandaşların ülkesi olalım. Bürokratik kurumların sağlamlığı. Hızlı ve doğru karar almanın, etkin uygulamanın yolu iyi yönetişimden geçer. Kurumsal yapılar zayıflarsa, hele ki bu zayıflama adalet sistemine, emniyet sistemine sirayet ederse, devlet mekanizması çalışmaz. Laiklik. Batıda iç çatışmayı çözmenin aracı olan laiklik maalesef Türkiye'de iç çatışmanın tarafı oldu. Şimdi gerçek anlamda laikliğin ne kadar önemli olduğu tüm toplum için açık hale geldi. Bugün hem Sünni Müslüman çoğunluğun, hem de bu çoğunluğun dışında kalan kesimlerin karşı karşıya olduğu inanç temelli sorunların çözümü laiklik kavramından geçiyor. Devletin tüm inanç ve inançsızlık türlerine aynı mesafede, aynı hakkaniyet ve adalet ölçüsünde yaklaştığı bir sistem, birlik ve beraberliğimizin en büyük garantisidir."


“VATANDAŞ AŞ VE İŞ DERDİNE DÜŞERSE, BU TERÖR ÖRGÜTLERİNİN ÇOK İŞİNE GELEN BİR ORTAM YARATIR"


Tuncay Özilhan, “İfade özgürlüğü. Vatandaşların fikrini söylemekten çekindiği bir topluma dönüştürmeyelim memleketimizi. Bu ülkeyi seven her vatandaşın, her kesimin sözünü, düşüncesini muteber görmek gerekiyor ki, en doğru, en parlak fikirlere yer açabilelim. En sevmediğimiz düşüncelerin bile verebileceği bir zarar, düşünce özgürlüğünün kısıtlandığı bir ortamın tahribatına göre önemsizdir. Unutmayalım: ülkemizin düşmanlarını dünyada güçlendiren en önemli gelişme, hukuk ve özgürlük ortamı zayıflayan bir Türkiye'dir. Ekonomik istikrar ve büyüme. Ekonominin içinde bulunduğu sıkıntılar tüm sektörlerdeki büyüğünden küçüğüne tüm işletmelerin malumu. O kadar zor zamanlardan geçiyoruz ki, şehitlerimizin kanı yerde iken parasal konulardan konuşmayı zül kabul ediyoruz. Ülkemizin karşı karşıya kaldığı bu tehditlerin yarattığı ekonomik kayıpları tabi ki sineye çekeriz ve çekiyoruz. Ne fedakarlık gerekirse hepsini de yaparız. Fakat şunu unutmayalım: vatandaş aş ve iş derdine düşerse, bu terör örgütlerinin çok işine gelen bir ortam yaratır" dedi.


“BU TEHLİKELİ BİR KOKTEYL"


Tuncay Özilhan, “Enflasyon artıyor, üretim geriliyor. İşsizlik yüksek, özellikle gençler arasında ve güneydoğu Anadolu bölgemizde çok daha yüksek. Bu tehlikeli bir kokteyl. Üstelik 2000'li yılların ilk yarısında hızlı büyümemizi sağlayan küresel fon akımları şimdi tam tersi yönde çalışıyor. Bu durum karşısında ekonomi yönetimi, yangını söndürmek üzere bir dizi önlem alıyor, teşvik paketleri açıklıyor. Bunlar bugün için yaraya pansuman olsa da yarını kurtarmaya yeterli değil. Karşı karşıya olduğumuz tehditler muhtemelen biraz daha devam edecek. Zor durumdaki şirketleri yüzdürmek kısa vade için mümkün ama bu durum ilânihaye sürmez. Demek ki kısa vadeli teşvik tedbirleri ile uzun vadeli, bütüncül, sistematik yaklaşımları bir arada düşünmek gerekiyor. Uzun vadede, yatırımların önünü açacak olan, yabancı sermaye yatırımlarını çekecek olan ise esas olarak yukarıda saydığımız unsurlardır. Belirsizlik ve siyasi risk böyle azalır, öngörü ufku uzar, faizler ve enflasyon düşer, TL değerli bir para birimi olur ve yatırımlar artar. Ancak özgür ve hukuk güvencesindeki toplumlar yaratıcı, girişimci, bilimde, sanatta ve ekonomide ilerlemeci olur" şeklinde konuştu.


“TÜRK GELENEKLERİNE HİÇ YAKIŞMAYAN TARTIŞMA ÜSLUBUNU TERK ETMELİYİZ"


Özilhan, “Yeni dijital ekonomi çağında ülkemizin rekabet gücü ancak bu sayede arttırılır. Tüm yöneticilerimizin hem fikir olduğu katma değeri yüksek ürünler üretebilmenin ön koşulu da bu unsurların yerine getirilmesinden geçer. Eğitim. Dünyayı değiştiren muazzam derin teknoloji devrimine, dijital ekonomiye, enerji ve iklim politikaları arasındaki elzem yeni dengelere, dijital çağın rekabet yarışına ayak uydurabilmek için eğitim sisteminde radikal bir reform ihtiyacı var. Ülkemizin geleceği, gençlerimizin eğitim kalitesine, düşünce özgürlüğüne, yenilikçiliğine bağlı. Bu listeye başka eklemeler de olabilir. Ben burada en zaruri gördüklerime yer verdim. Bir de nelerden kaçınılması gerektiğine işaret etmek istiyorum. Her şeyden önce ananemizde olmayan, Türk geleneklerine hiç yakışmayan tartışma üslubunu terk etmeliyiz. Önemli meselelerimiz var ve bunları ağız dalaşı yaparak, tehditlerle, hedef göstermelerle çözemeyiz. Sorunlarımızı siyasi nezaket ve adap içinde konuşarak ve dinleyerek çözebiliriz. Kaçınmamız gereken ikinci şey ise düşünce farklılıklarını düşmanlık gibi görmek. Birlik ve beraberliği otoriterlikle sağlayamayız" dedi.


"BAŞARININ ANAHTARI ÖZGÜRLÜK, DEMOKRASİ, HUKUK"


Tuncay Özilhan, “Özgürlükleri kısıtlarsak, toplumsal çoğunluğun talepleri adına, toplumu oluşturan farklı gruplar karşısındaki adalet ve hakkaniyet duygusunu kaybedersek, üzerimize yönelen tehditlere karşı daha güçlü olmaz, tam tersine bünyemizi savunmasız hale getiririz" ifadelerini kullandı.


Özilhan, "Bugün tarihin akışı hızlanıyorken, dünyanın pek çok yerinde taşlar yerinden oynuyor, politikalar ve siyasi liderler değişiyor. Birçok yerde popülist liderler ön plana çıkıyor. Tarihsel dönüşümle baş etmenin yolunun, geçmişi ihya etmek olmadığı zaman içinde ortaya çıkacak. Yeni dönemin koşullarına adapte olmak için, siyasi yapıda yapmak gereken değişiklikler varsa bunlarda tabi ki yapılmalı. Ama içinden geçilmekte olan bu alt-üst oluşla, daha güçlü liderlik ile, daha fazla otoriterlik ile, daha fazla merkeziyetçilik ile baş edilemez. Özgürlüğün, muteber vatandaş olmanın, ülkenin geleceğinde söz sahibi olmanın tadını almış kitleler, elde ettikleri haklarını kimseye teslim etmezler. Bu ülkelerde kalıcı istikrar popülist liderlerle değil, halka daha fazla meşru siyaset alanı açmakla gelecek. Başarının anahtarı hep daha iyi demokrasi, daha çok özgürlük ve hukuk oldu; her yerde ve her zaman" diye konuştu.


“MUSTAFA KEMAL ATATÜRK SADECE BİR SİYASİ FİGÜR DEĞİLDİR; AYNI ZAMANDA BİR MİLLİ SEMBOLDÜR"


Tuncay Özilhan, “Bizi biz yapan, bizi Türkiye yapan ortak değerlerimizden birisi de Mustafa Kemal Atatürk. Mustafa Kemal Atatürk sadece bir siyasi figür değildir; aynı zamanda bir milli semboldür. Siyasi bir figür olarak eleştirilebilir. Bu Mustafa Kemal için de geçerlidir. Mustafa Kemal Atatürk'ü milli birliğin sembolü yapan aynı partide siyaset yaptığı yol arkadaşlarının bağlılığı değil, muhaliflerinin duyduğu saygı ve vatandaşlarının duyduğu sevgidir. Bu milli sembol, bugün de devletimizi bir arada tutan tutkaldır" dedi.
 (FOTOĞRAF)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!