Yıllar geçse de bu kalp seni unutur mu

Güncelleme Tarihi:

Yıllar geçse de bu kalp seni unutur mu
Oluşturulma Tarihi: Şubat 14, 2010 00:00

14 Şubat Sevgililer Günü’nde, huzurevlerinde yaşamlarının ikinci baharını yaşayan yaşlılarımızın birbirinden ilginç aşk maceralarını dinledik.

14 ŞUBAT Sevgililer gününde, huzurevlerinde yaşamlarının ikinci baharını yaşayan yaşlılarımızın birbirinden ilginç aşk maceralarını dinledik. Sevgi hikayelerini dinlerken, şair ve yazar Sabahattin Ali’nin sonradan bir kitapta toplanacak olan 70’e yakın mektup yazdığı sevgilisi Ayşe Sıtkı İlhan’ın oğlunu da bulduk.

40 yıl aradım

Bugüne kadar üç evlilik yapmasına karşın, 40 yıl boyunca hayalindeki aşkını arayan ve bu aşkı üç ay önce geldiği huzurevinde bulan Ali Badıllı’yı dinliyoruz: “Urfalıyım, babam beni 15 yaşında evlendirdi, eşim benden 10 yaş büyüktü. Sonra üstüne iki eşim daha oldu. Ancak, hiçbiri aradığım aşk değildi. 17 yaşındaydım birini sevdim. Ben askerdeyken biriyle evlendi, ancak ben onu hep hayalimde yaşattım. Hiç yanımdan ayırmadım. 40 yıl boyunca da o hayalimdeki sevgiliyi aradım. Nereden bilebilirdim ki, yıllar sonra geldiğim huzurevinde bulacağımı?” 1930- 35 yılları arasında Sabahattin Ali’ye yakın isimler arasında olan Ayşe Sıtkı İlhan, tarih öğretmenidir. Yazar, İlhan’a sadece mektuplar yazmamış, yanı sıra bazı şiirler, çeviriler ve öyküler de göndermiştir. Bu nedenle Ayşe Sıtkı İlhan’ın Sabahattin Ali mektupları özellikle anlamlı.

Benim dünyamın Ayşe’si bir farklı

Sabahattin Ali ve Ayşe Sıtkı İlhan 1936 yılına kadar mektuplaşmayı sürdürürler. Mektuplar, Ayşe Sıtkı İlhan’ın 1937 yılında bir hukukçuyla evlenmesinin ardından kesilir. Mektuplar, İlhan’ın 15 yıl süren evliliği süresince gizli kalır. Ayşe Sıtkı İlhan, mektupları bu süre boyunca yakın arkadaşı Talia Hanım’ın babası Rauf Yekta Bey’in Beylerbeyi’ndeki konağında saklatır. İlhan, mektupların zorunlu yolculuğu için “Sabahattin Ali’nin son mahpusluğu” der. 70’e yakın mektup yazmıştır Sabahattin Ali. İki çeviri, 11 şiir içeren mektupların hepsi de eski Türkçeyle kaleme alınır. Bir mektubunda ayrılığın nasıl da zor geldiğini anlatır Sabahattin Ali: “Senden ayrılalı bir saat bile olmadı Ayşe, bu kadar kötü olduğum, yaşamaktan bu kadar bıktığım bir gecem daha yoktur. Niçin ölmemeli Ayşe; niçin hayat dedikleri bu korkulu rüyayı görmekte bu kadar ısrar etmeli?”

İki gözüm Ayşe

Yazar ve şair Sabahattin Ali’nin Ayşe İlhan’a yazdığı aşk mektuplarının toplandığı İki Gözüm Ayşe kitabının önsözünü yazan Uğur Mumcu, “Ömrümde yıllar kadar yâr sevdim / Her biri bir başkasının eşidir” dizelerinden söz eder ve ekler: “Ayşe, bu sevgililerden biridir.”
Bu sevgililerden Ayşe’nin çocuğu Işkın Bucak ise bugün Çankaya’da Sefa Huzurevi’nde yaşıyor. TRT’den emekli olan Bucak, bugüne kadar hiç evlenmemiş. “Neden hiç evlenmediniz?” sorusuna “Çok sevgilim oldu, çok da platonik aşkım oldu” yanıtlayan Bucak, Sevgililer Günü’nde gençlerin Eurovision yarışmasına katıldığımız ilk şarkı olan “Sevişmek bir dakika sevmek bir ömür boyu” dizelerini hatırlaması gerektiğini söylüyor. Bucak, sevgi ve aşkla ilgili sözlerine şöyle devam ediyor: “Fazla aşkın ömrü uzattığı, insanın zekasını açtığı söylenirdi, halbuki geçenlerde bir yazı okudum, platonik aşk kalbi güçlendiriyor diye. Gerçekten de doğru, tabi aşk deyince platonik aşk deyince Sabahattin Ali’yi anmak gerekir, ben onun sevgililerinden Ayşe İlhan’ın oğluyum. Çok aşk macerası geçti başımdan.”

Önyargıyla bakmayın

ANKARA Köşkü Müdürü Fatma Cengiz, ailelerin huzurevlerine karşı önyargılarla hareket ettiğini belirterek, şunları söyledi: “Bizim geleneksel kültürümüzden kaynaklanıyor, sanki yaşlısını terk ediyormuş psikolojisi yaşanıyor. Aslında bu daha önce daha yoğundu, son birkaç yıldır özellikle bakıma ihtiyacı olan hastaların yaşlıların, zaten geriatri bir bilim dalı haline geldi. Aileler bu konuda daha bilinçli olmaya başladı. O, duygusal yaklaşımın yaşlısını bakımevine vermeme yaklaşımının aslında kendilerine ve yaşlıya zarar verdiğini gördüler. Çünkü, genelde buraya yaşlı geldiği zaman, aileye engel olan bu duygular yaşlıyla aile arasında çok ciddi gerginliklere hastalıkların ilerlemesine her iki tarafın da yaşam kalitesinin düşmesine neden oluyor.bir yaşlıyı kendi evinde oturtup başına bir bakıcı bırakmak ona bakmak değil.”

Gençler sevginin kıymeti bilsinler

Seyranbağları Huzurevi’nde kalan Hüsniye Sayi, 1956 yılında görücü usulüyle evlendiğini belirterek, “Sonra eşimle çok mutlu olduk. Ama, 20 yıl önce kaybettim. Gençler sevginin kıymetini bilsinler, geleceği düşünerek hareket etsinler” diyor.

Evlenmeyi hiç düşünmedim

Ankara Köşkü’nden de ayrılıp, Seyranbağları Huzurevi’ne geçiyoruz. Burada ilk olarak 91 yaşındaki Hasan Güleray’ı dinliyoruz. Dört çocuğu, dokuz torunu ve beş tane de torununun çocuğu olan Güleray, 1944 yılında evlenmiş, eşini kaybettikten sonra da bir daha hiç evlenmemiş. “Evlenmeyi düşünmedim, hanım çok söylerdi ben ölürsem sen evlenirsin diye ben böyle bir şey arzu etmedim” diyen, şöyle devam etti: “Özel günlerde hanım benden en azından çiçek beklerdi, ben iş güç derken bunları ihmal ettim, keşke ihmal etmeseydim.”

Hiç biri onun yerini tutamadı

Mahmut Küçükyalçın, ilk evliliğini 1962 yılında yapmış, Küçükyalçın, “Sonra anlaştık. İyiydik, hanım vefat etti ikinci evlilik yaptım yürümedi. Dört tane çocuğum var. 10 sene sürdü, sonra üçüncü defa evlendim. Hiçbiri birinci eşimin yerini tutmadı. İkinci evliliği kimseye tavsiye etmem, yürümüyor çünkü” diyor.

Bizim sevgililer günlerimiz vardı

AYNI huzurevinde kalan milli sporcu Necdet Akın’ın eşi Seyhan Baydar’ı dinliyoruz: “1950 yılında evlendik, Ben Ankara Ticaret Lisesi’nde öğrenciydim, 15 yaşındaydım tanıştığımızda, bir sene kadar dışarıda görüştük. Eşim milli sporcuydu, gülle atmada dereceleri vardı. Sonra evlenmeye karar verdik. Hocalarım çok üzüldü, çünkü başarılı bir öğrenciydim İstanbul’a gidip okuyacaktım ama ben evlenmeyi seçtim. Çok da mutlu olduk.

Birbirimizi çok sevdik

O zaman sevgililer günü yoktu. Bizim sevgililer günümüz vardı. Bu kadar rahat değildik, annemiz babamız hocalarımız görmesin diye ne sinemaya gidebilirdik, ne gazinoya gidebilirdik. O zaman Dikmen’de en son gazino durağı vardı. Ondan sonrası bağlık bahçelikti, yeğenimizi alırdık yanımıza kimse bir şey demesin diye. Yaş günlerimizde o zaman böyle barlar falan yoktu. Bir çay keyfimiz vardı. Toplu olarak kıra giderdik. Yılbaşında zaten annemizle babamızla olurduk. Eşim benim üzerime gül koklamadı. Birbirimizi zaten çok sevdik.”
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!