Pepe’nin hayali Buenos Aires gibi bir Ankara

Güncelleme Tarihi:

Pepe’nin hayali Buenos Aires gibi bir Ankara
Oluşturulma Tarihi: Nisan 04, 2007 00:00

Sohbetimizi A.O.Ç. arazisine dikilen 1 milyon fidanın ortasında, açık havada gerçekleştirdik. Aslen bir Karadeniz çocuğu olan Osman Pepe ile hem yaşadığı Ankara’yı, hem de hayal ettiği Ankara’yı konuştuk. Ve öğrendik ki Bakan Pepe’nin en büyük hayallerinden birisi, Arjantin’in Başkenti Buenos Aires’in parklarını olduğu gibi alıp Ankara’ya getirmek...

 Yeşil Karadeniz coğrafyasının çocuğusunuz. Nasıl bir duygu Ankara’da yaşamak?

 
Esasında meslek olarak makina mühendisiyim. Ama ağaçların adını, Çevre ve Orman Bakanı olduktan sonra öğrenmedim. Hangisi köknar, hangisi ıhlamur, hangisi gürgen... Bunları ben çocukluğumda zaten biliyordum. Çünkü dedemden kalma özel aile ormanımız vardı. Bu özel ormanımızdan, bina yapanlara imece usulü kereste verir, bedel almadan evlerini yapmalarına destek verirdik. Meyve bahçelerimiz vardı. Aklınıza hangi meyve geliyorsa. O atmosferde yetişmiş birisi olarak, bahçemizde bütün çiçekleri yetiştiriyorduk. Betonlar içerisinde büyümüş birisi değilim. İnsan kaç yaşında olursa olsun, çocukluğuna özlemi vardır.

DENİZİN OLMADIĞI YER

n Ankara özlediğiniz çocukluğunuzu yaşatıyor mu size?

n
Ankara’ya 1977 yılında geldim ilk olarak. Geldiğimde, (Ankara’da her şeyden önce deniz yok. Denizin olmadığı yerde hayat olamaz) diye düşünüyordum. Ancak Ankara’da şu realiteyi kabul etmek lazım: Türkiye genelinde, en çok ağaçlandırma yapılan illerden birisidir Ankara. Şu gördüğünüz alana 1 milyon 600 bin boylu fidan diktik. Ve bunu, altını çizerek söylüyorum, bizim bakanlığımızın tarihinde bir ilktir. Büyükşehir Belediyesine 2 milyon 250 bin fidan sattık. Bu bakanlığın tarihinde hiç yoktur. Biz para kazanıyoruz elbette ama, bizim sattığımız fidanlar, yurtdışındaki fidanların dörtte biri fiyatınadır.

n Ankara’nın en çok ağaçlandırma yapılan illerden birisi olmasının nedeni nedir? Ormanlarının azlığı mı?

n Bizim tercihimiz şudur. Ülkelerin başkentleri, prestij şehirleridir. Prestij şehirlerin de, prestij mekanlara ihtiyacı vardır. O mekanlar arasında büyük parklar, rekreasyon ihtiyaçları karşılanmış olan, çocukların, gençlerin, yaşlıların aradıkları her türlü ortamı bulabilecekleri mekanlar önde gelir. Bizim yapmak istediğimiz, aslında Ankara’ya yeni bir orman kurmak değil. Ankara’ya devasa bir kent parkı kurmak. Yani onbinlerce dönümlük bir kent parkı kurmak. Bugün Londra’ya, Avrupa’nın büyük kentlerine gittiğinizde, onların yakınlarında gerçekten çok devasa parklar var.

ANKARA’NIN HAVASI DEĞİŞİRDİ
/images/100/0x0/55eb1870f018fbb8f8aabd33

Bu gittiğiniz ülkelerde ve başkentlerde, "Bu neden Ankara’da yok" diyerek kıskandığınız alanlar, mekanlar oldu mu?

n
Evet, kesinlikle var. Ben dünyada bütün kıtalara gittim. Ama beni en çok etkileyen şeylerden birisi, Buenos Aires’in çok büyük parkları oldu. Bu parklar insan eliyle tanzim edilmiş parklar. O kadar çok park var ki, aslında kentte sadece parklar var, etrafına mahalleler kurulmuş zannediyorsunuz. Halbuki Buenos Aires 20 milyon nüfusu olan büyük bir şehir. Londra’daki Hydepark’ı anlatmama gerek yok. Ama viyana’da bile, çok yakınında çok harika parklar var. Büyük ormanlıklar var. Almanya’da da aynı şekilde. Mesela Buenos Aires’in o büyük parklarından mümkün olsa bir tanesini Mamak’a koyardım, bir tanesini Keçiören’e, bir tanesini de Çankaya’nın yanı başına koyardım. Ankara’nın havası müthiş değişirdi.

n Atatürk, böyle büyük bir alanın hayali ili Atatürk Orman Çiftliği’ni kurmuş ama, yıllar içinde ’tırtıklamış’, önemli kısmını yok etmişiz. Sizin düşünceniz nedir?

n Bizim yaptığımız ne biliyor musun? Atatürk’ün mirasını gerçekten sahiplenmiyoruz burada. Biz orman, park yaptıktan sonra kimse bir tarafından tırtıklayamaz. Yani asli amacına hizmet eder hale getirmemiz lazımdı. Hepsini teker teker söyleyecek değilim ama, pek çok bina yapılmış. Ankara’nın nüfusu artıyor, göç alıyor. Ankara artık İstanbul’la yarışır hale geliyor. Bir kanatla Türkiye’nin uçması mümkün değil. O kanatlardan birisi İstanbul’sa, birisi de Ankara olsun. İkisi birlikte uçursun Türkiye’yi. Böyle bir Başkent’in, böyle alanlara ihtiyacı var.

AMİN DENİLECEK TEMENNİ

n Peki neden hep A.O.Ç. arazisinden koparılırken, birileri de çıkıp "Ben de ekliyorum" dememiş? Teknik olarak mümkün değil mi bu?

n
Ben bu temenniye amin derim. Ama büyüyen Ankara’da kamulaştırma yapmak o kadar zor hale dönmüştür ki. Boş arazi bulsanız, kamunun arazisini bulsanız eyvallah. Ama özel sektörden metrekaresini 300-500 dolara alamazsınız. O hale gelmiş. Ankara’da biz A.O.Ç.’ye yeni alanlar katmak yerine, mevcut A.O.Ç. arazisini ve hazine arazilerini iyi kullanalım. Bunları rehabilite edelim. Yaptığımız çalışma bu. Sadece iki yıl içinde Büyükşehir ile birlikte diktiğimiz ağaç sayısı 4 milyondan fazla. Bir de Ankara’nın civarında, ilçelerinde yaptığımız çalışmalar var ki, bunlarla birlikte 10 - 15 milyon gibi rakamlardan söz edebiliriz.

n Size göre en büyük kent suçu nedir?

n
Kente karşı işlenen suçlar, aslında dünyada yeniden düzenleniyor. Bizim bu olayın bireysel tarafına bakmamız söz konusu. Biz kırdan şehre göç edince, şehrin günlük ritmine ayak uydurmakta, bir takım kurallarına ayak uydurmakta zorlanıyoruz. Herkes daha önceki hayatı nasılsa aynısını sürdürmeye çalışıyor. Kurallara uymakta hepimizin hataları var. (Hangi kurallarda) derseniz, (Hangisinde olmadı?) diye ben size sorarım. Bugün yollardaki magandalardan tutun, Eskişehir yolunda gece saat 11:00’da yarış yapan insanlara kadar... O insanların, köydeki meydanda eşeklerini yarıştıran adamlardan hiç farkı olmadığını düşünüyorum. Şehre cisim olarak geldik ama, zihniyet olarak gelemedik. Bizim kent kültürü diye ortak bir kültür oluşturma sıkıntımız var. Şehrin sahibi şehirde yaşayan insanlardır.

n Kentin gündeminde tartışılan konulardan birisi, yapılan geçit ve kavşaklar. Çevre açısından doğru buluyor musunuz bu kentleşme politikasını?

n
Ankara’da hızlı bir metro çalışması var. Oldukça geniş bir ağa erişmek istiyorlar. Temel sorun, büyük metropollerde taşımayı raylı sisteme aktarmaktır, Böyle kentlerde ya denizi, ya da rayları kullanacaksınız. Daha az enerji tüketecek, daha az emisyon, daha az çevre kirliliğine neden olacaksınız. Ankara’da deniz olmadığına göre, mutlaka hafif ve ağır raylı sistemi kullanmamız lazım.

n Yani artık ’yeter’ mi alt geçit ve üst geçitler?

n
Zaten daha fazla yapılamaz. Yapılacak olanların tamamı neredeyse tamamlandı.

BARINAKLARLA ÇÖZÜLMEZ

n Geçtiğimiz yıl Ankara, üzücü biçimde bütün dünyanın gündemine sokak hayvanlarına yapılan katliamlarla geldi. Sizin de bu konuda çalışmalarınız oldu. Sorunun çözüldüğünü söyleyebilir misiniz?

n
Çözülemedi. Niye çözülemedi, onu da söyleyeyim: Bunun için bilinç yok. Belediye başkanı, bakan, belediye meclis üyesi, kaymakam, vali bir şeyler yapsa da, aşağıdaki en uç noktada çalışan adamımız var ya. Onun da aynı frekansa gelmesi lazım. Aynı frekansa gelmiyorsa, siz istediğiniz verime ulaşamazsınız. Sokak havyanları ile ilgili olarak bakanlığımızın çıkarttığı kanun ve yönetmelikler var. Belediyelere her türlü desteği veriyoruz. Ama en önemlisi şu: Bu iş barınaklarla çözülecek bir iş değil. Modern dünya nasıl yapıyor bunu? Gittiğiniz büyük metropollerde barınaklar göremezseniz. Ne yapıyorlar? Kısırlaştırıyorlar. Bunu birçok kentte uyguladık. Bazı bölgelerde tamamladık. Ama takdir edersiniz ki akşamdan sabaha düzelmiyor.

n Bir de yakın zamanda bir vaşak olayı yaşandı Kızılcahamam’da...

n Bakın o korunan bir türdu ve avlandı. Ve avlayanlar utanmadan poz veriyorlar. Bakıyorum o insanların kılık kıyafetlerine, bunlar köydeki cahil adamlar değil. Belli ki fotoğraftakiler okumuş yazmış insanlar. Ne yaptıklarının farkındalar. Ama çekinmeden, utanmadan, arlanmadan bir de fotoğraflıyorlar. Haklarında gerekli başvurularda bulunduk, savcılıklara suç duyurusunda bulunduk. Ancak onlar 50-60 bir YTL ceza alsalar da, o havyanı bir daha hayata döndüremeyeceğiz. Bakanlığımızın kayıtlarına göre Türkiye’de yaşadıklarını biliyorduk, ama çok fazla fotoğraflayamıyorduk.

ÇOK İHTİYAÇ VARMIŞ

n Son olarak sormak istiyorum, kaçıp da kafa dinlediğiniz bir alan var mı Ankara’da?

n
Bizim A.O.Ç.’nin hemen yanı başında Orman Genel Müdürlüğümüz var. Oraya gittiğiniz zaman, sanki Ankara’nın içindesiniz, ama dışındaymışsınız gibi bir hisse kapılırsınız. Bu ağaçlandırdığımız alanları görünce büyük keyif alıyoruz. Bir de beni en çok etkileyen şeylerden birisi, Batıkent’teki bir ağaçlandırma çalışmamızdır. İlham Aliyev ile birlikte, Haydar Aliyev Ormanı yaptık orada. Ormanı yaparken biz fidanları dikiyoruz, bizim açtığımız yürüyüş yollarından kadınlar, vatandaşlar yürüyüş yapmaya başladılar. Yani ben araziyi açtırmışım, yollarını yaptırmışım, daha araziyi açarken insanlar yürümeye başlıyorlar. Demek ki ne kadar çok ihtiyaç var. Günlük hayat şehirde son derece sıkıcı aslında. Normal imkanları olan, her istediğini alıp, her yere gidebilecek insanların dışında, bunlara sahip olmayanlara da bir takım imkanlar hazırlamamız lazım.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!