KuirFest’in renkleri

Güncelleme Tarihi:

KuirFest’in renkleri
Oluşturulma Tarihi: Kasım 18, 2011 00:00

Türkiye’nin ilk kuir festivali Pembe Hayat KuirFest başladı. 24 Kasım’a dek Büyülü Fener Sineması’nda sürecek festival, mevcut pek çok festivalin iyice sıradanlaştığı, pişti filmleri ve etkinlikleriyle birbirinden ayırt edilemeyecek hale geldiği ülkemiz sinema ortamında yeni bir soluk olacak gibi görünüyor. Birbirinden ilginç, çekici, kışkırtıcı ve sarsıcı filmleri bir araya getiren KuirFest’in programından özellikle kaçırmamanız gereken filmler?

NAR: Ümit Ünal’ın Antalya’da tartışmalar yaratan ve “Jüri Özel Ödülü”nü kazanan filmi, bir kadının kendi adaletini aramasıyla başlayan bir hikayeyi anlatıyor. İdil Fırat’ın neredeyse beş dakika göründüğü ve adeta oyunculuk dersi verdiği film Ankara galasını yapıyor.

KÖÇEK: Sinemamızın en sıra dışı filmlerinden? İnterseks (çift cinsiyetli) Caniko rolünde sinemadaki ilk rolüyle Müjde Ar var. Televizyon ekranlarında izlemenin pek de mümkün olmadığı Köçek’i nihayet bir festivalde izlemek büyük bir şans!

ZEHİR (POISON): Yeni kuir sinemanın temel taşlarından? Velvet Godmine, Cennetten Çok Uzakta, Beni Orada Arama’nın yönetmeni Todd Haynes’ın da ilk kurmaca filmi. Berlin’den Teddy Ödülü’nün yanı sıra Sundance’ta Büyük Jüri Ödülü’nü alan Zehir, Bush politikalarının sinemada ahlakçılığı hortlattığı yıllarda özgünlüğü ve cesaretiyle büyük övgü toplamıştı.

ANDER: Küçük bir köyde çiftçilik yapan, yaşlı annesi ve yakında evlenecek kızkardeşiyle birlikte yaşayan Ander’in monoton hayatının Perulu göçmen José’nin gelişiyle değişmesini anlatan filmi Brokeback Dağı’na benzetenler çok fazla.

80 GÜN İÇİN (FOR 80 DAYS): Gençliklerinde çok yakın arkadaş olan Axun ve Maite’nin ilk öpücüklerinden 50 yıl sonra karşılaşmalarını anlatan film, geçen yılın ödül avcısı filmlerinden. İspanya sinemasının usta oyuncularının eşliğinde yer yer gülümseyeceğiniz, sıkça da hüzünleneceğiniz, hafızalardan çıkmayacak bir yapıt.

BİRKAÇ GÜNLÜK MOLA (A FEW DAYS OF RESPITE): Bu yıl Sundance’ın en beğenilen filmlerinden? Lübnanlı oyuncu Amor Hakkar ikinci yönetmenlik denemesinde, eşcinsel oldukları için idam edilecekleri muhtemel sevgililer Hasan ve Muhsin’in İran’dan Fransa’ya kaçışını anlatıyor. Etkileyici finaliyle hafızalara kazınacak!

ROMEOLAR (ROMEOS): Trans erkek Lukas’nın Fabio adlı bir geye aşık olmasını anlatan film LGBT temalı festivallerinin bu yılki gözdesiydi. Fabio’nun Lukas’nın trans olduğunu bilmemesi kritik soruyu da beraberinde getiriyor: Yıllarca kimliğini saklamak zorunda kalan Lukas, aşkı için buna katlanmaya devam edecek midir?

ERKEK GİBİ ÖLMEK (TO DIE LIKE A MAN): Portekizli yönetmen João Pedro Rodrigues’nin izleyen herkese derin kederler saran filmi, yeni kuşak kızlarla rekabet edemeyeceğini fark eden ve genç sevgilisinin “ameliyat ol” ısrarlarından bunalan yaşlı drag queen Tonia’nın hüzünlü hikayesini anlatıyor.

BAYAN ANNE LİSTER’IN GİZLİ GÜNLÜKLERİ (THE SECRET DIARIES OF MISS ANNE LISTER): 19. yy’da yaşamış lezbiyen şair Anne Lister’ın sırlarla dolu hayatı aralanıyor. Sappho’dan beri edebiyat dünyasında dilendirilmeyen kadın kadına aşkı yeniden sözcüklere döken Lister’ın rakamları kullanarak şifreli bir dil yarattığı günlüklerini açan filmi özellikle, dönem filmlerini sevenlerin kaçırmaması gerekiyor.

AYNI FARK (SAME DIFFERENCE): Eşcinsel ebeveynlere sahip çocukların tanıklıklarını toplayan bu samimi film, eşcinsellerin evlat edinmelerine karşı çıkanların önyargılarını alt üst ediyor.

SEVGİLİMİ BEN VURDUM (I SHOT MY LOVE): Festivalin uluslararası konuklarından ödüllü belgeselci Tomer Heymann’ın filmi, dedesinin Nazi Almanya’sından kaçmasının ardından yetmiş yıl sonra doğduğu topraklara, Almanya’ya gelen yönetmenin burada hayatını kökten değiştirecek dansçı sevgilisi Andreas Merk’le tanışması üzerinden ilerliyor. 20 Kasım’daki gösterime Heymann’la birlikte Merk’in de katılacağını hatırlatayım.

NASILSIN? (HOW ARE YOU): Festivalin en ilginç filmlerinden biri daha. 90’ların ortalarından beri ‘happening’, enstalasyon gibi aktivist sanat yöntemleriyle uğraşan ve cinsiyet, kimlik ve iktidar ilişkilerine dikkat çeken işler üreten iki güncel sanatçı, Michael Elmgreen ve Ingar Dragset’nin projelerini ve ortaklıklarını anlatan film, kuir sanat meraklılarını cezbedecek.

GENESİS VE LADY JAYE’İN ŞARKISI (THE BALLAD OF GENESIS AND LADY JAYE): Bu film aşk ve kimlik algılayışınızı sarsmak için geliyor! Bugüne dek görebileceğiniz en sıra dışı hayatlardan birini perdeye taşıyan film, otuz yıldan fazla zamandır punk kültürünün önemli temsilcilerinden sayılan Genesis P-Orridge’in on beş yıl boyunca cinsiyet değiştirme ameliyatı geçirerek eşi ve sanat partneri olan aşkı Lady Jaye’e benzemeye çalışmasını anlatıyor.

ONUR NİŞANI (BADGE OF PRIDE): Polisliğin eşcinselliğe karşı bir meslek olduğu ülkemizde de bilinen bir gerçek. Peki, bir eşcinsel polis olmayı seçerse ne olur? Yönetmen Min Sook Lee, Kanada’nın en büyük polis birliğinin içine dalıyor ve buradaki tanıklıklar üzerinden eşcinsellik karşıtlığıyla bağdaştırılan bir meslek içinde eşcinsel olmanın nasıl bir şey olabileceğini sorguluyor.

Onur Ünlü mizahını sevenler kaçırmasın

Celal Tan ve Ailesinin
Aşırı Acıklı Hikayesi
Yönetmen: Onur Ünlü
2011/Türkiye/90’

BİR fenomene dönüşen televizyon dizisi Leyla ile Mecnun’un yönetmeni Onur Ünlü’nün Adana’da En İyi Film Ödülü’nü alan son filmi Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi merakla bekleniyordu.
İlk filmi Polis’ten beri kendine özgü mizahıyla sinemamızın kendine özgü yönetmenlerinden biri sayılan Ünlü’nün filmi, bir taşra şehrinde ailesiyle birlikte yaşayan saygın bir anayasa profesörü olan Celal Tan’ın, ilk eşinin ölümünden yıllar sonra evlendiği genç bir kadının “yanlışlıkla” ölmesinin ardından gelişen olayları anlatıyor. Selçuk Yöntem ve Güler Ökten gibi usta oyuncuların yanı sıra Ezgi Mola, Türkü Turan, Tansu Biçer gibi sinemamızın genç yeteneklerini buluşturan Ünlü, acıyla mizahı bir araya getirmekte bir önceki filmi Beş Şehir’deki gibi başarılı olmasa da, onun dillere destan yaratıcılığı ve kara mizahını sevenlerin kaçırmaması gerekiyor.
(Bir de küçük hatırlatma: Altyazı sinema dergisinin Kasım sayısında yayımlanan, Abbas Bozkurt’un Onur Ünlü sinemasını didiklediği enfes yazıyı okumamazlık etmeyin.)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!