Göğüs kabartan iki onur ödülü

Güncelleme Tarihi:

Göğüs kabartan iki onur ödülü
Oluşturulma Tarihi: Mart 17, 2008 00:00

ANKARA’nın yüz akı organizasyonlarından birisi Film Festivali.

Bu yıl 19’uncusu başladı.

Açılışta çok değerli iki ödül sahibi vardı sahnede.

Biri Türk tiyatrosunun yaşayan en büyük duayenlerinden, hocaların hocası Sevda Şener, diğeri beyaz perdenin 50 yıllık emektarı Ramazan Çetin.

Tiyatronun en önemli kuramcılarının başında geliyor Sevda Hoca. Çağdaş Türk tiyatrosunun çınarı, şu anda tiyatro okullarında okutulan kuram kitaplarının en başlıcalarının yazarı.

Festival, "Sanat Çınarı" ödülünü verdi Şener’e.

Bugünkü Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nün temelini oluşturan Tiyatro Enstitüsü tam 50 yıl önce kuruldu. Sevda Hoca, Özdemir Nutku ile birlikte ilk asistanlarından.

Tam 50 yıldır bu okulda öğrencileriyle bir araya geliyor Sevda Hoca.

Festivalin sahnesindeki ikinci isim de son yıllarda kısmen büyük yatırımların yapıldığı sinema sektörünün görünmez kahramanlarından birisine verildi.

Bugün Ankara Hürriyet’te arkadaşımız Özün Yeniay’ın haberinden okuyacağınız gibi sinema makinisti Ramazan Çetin, Başkent sinema hayatının 50 yıllık unutulmaz isimlerinden biri. Çetin’e, "Emek Ödülü" verilmesi de ayrıca mutluluk verici.

FESTİVALİN DESTEKÇİLERİ

Festival, bu yıl böylece vefalı ve değerli iki ödül vermiş oldu.

Başkentliler, festival kapsamında 200’ün üzerinde film izleme imkanı bulacaklar. Bu filmleri izlemelerinde katkısı olan bütün sponsorlara teşekkür etmek gerekiyor. Tabi salonlarını açtıkları için Büyülü Fener Sineması ve Çağdaş Sanatlar Merkezi ile Çankaya Belediyesi’ne de...

Teşekkür etmeyi çok istediğimiz ama 19 yıldır büyük fedakarlıklarla sürdürülmeye çalışılan bu festivale ya "asgari" ya da "sıfır" destek verdikleri için arzumuza ulaşamadığımız kurumları da bugün arkadaşımız Fırat Tur’un kaleminden okudunuz.

Fırat Tur bir kente sahip çıkmanın, sadece altyapı yatırımları ve boş sözlerle olmayacağını çok güzel anlatıyor. Kente sahip çıkmak, bu tür uluslararası organizasyonların da arkasında durmakla oluyor.

Bazı kurumların destek vermemesi sürpriz olmuyor da, bazılarının kayıtsızlığı kentliyi kırıyor. Bütün bu üzüntünün arasında, her iki ödül de bu kentin insanlarının göğsünü kabartıyor.

Onun sineması sonunda durdu

FESTİVALİN makinist Ramazan Çetin’e verdiği ödül dokuz yıl önce hayata veda eden Ankara’nın emektar sinema makinisti Hasan Ulucan’ı anımsattı. Hasan Usta ile o yıllarda röportaj yapmak için Kavaklıdere Sineması’nda buluşmuştuk.

Çalışmaya 13 yaşında Ulus’ta Park Sineması’nda "kömürlü makinelerle" başlamıştı. İlk oynattığı film Cüneyt Gökçer’in ’Karadavut’uydu. TRT’nin Mithatpaşa Stüdyoları’nın kuruluşunda görev aldı. Kaçakçı, Uzayyolu, Bonanza ve Tatlısert’in dublajlarını yaptı.

Yeşilçam’ı da denedi aradı.

Ama "Ankara çocuğuydu", İstanbul’da yaşayamadı, kente uyum sağlayamadı.

Titanik filmlerinin uğursuz olduğuna inanıyordu. Avare filmini en az bin kez seyretmişti.

Hayatını 1999 yılında kaybettiğinde 60 yaşındaydı. Ankara’da dokuz salondan sorumluydu. Her gün tek tek bu salonları dolaşıp makineleri kontrol ediyordu. Yıllarca sadece sinemadan ekmek yedi, her şeyini sinemaya verdi. Her gün işe geldiğinde makinenin temizliğini yapıyordu. Optiği siliyor, objektifi temizliyordu. Her parçayı yedekliyor, makine bozulduğunda arızalanan parçayı hemen yedeğiyle değiştiriyordu.

Dokuz yıl önce, Kavaklıdere Sineması’nın fuayesinde elindeki çaydan bir yudum alırken gözlüklerinin üstünden bakarak ekliyordu:

"Benim sinemam bir gün bile durmadı!"

O dönemde yazı bu başlıkla yayınlanmıştı.

Hasan Usta’nın bu sözlerinin üzerinden dokuz yıl geçti. Geçen yaz aylarında "onun" sineması durdu, perdelerini kapattı.

Çankaya’nın son semt sineması da tarihe gömüldü.

NERGİS’İN KARARI

Kulağımıza geliyor, o salonların yeniden sanata hizmet etmesi için bazı girişimler halen sürüyor.

Salonun sahibi Ayhan Nergis’in de salonun bir sanat merkezi olarak devam etmesi yönünde bir görüşe sahip olduğu biliniyor.

Nitekim, Nergis, Kavaklıdere’nin kapatıldığı günlerde Ankara Hürriyet’e yaptığı açıklamada, yaz mevsiminin geçmesini beklediklerini söylemişti. Nergis, "Ankaralı da Kavaklıdere’ye sahip çıkmalı. Burayı pasaj, çarşı haline getirmek kolay ama bu bir kültür işi. Ayrıca sinema için böyle boşluk bulunmaz bu civarda. Kavaklıdere Sineması sonradan dönüştürülmeyen, ilk baştan sinema olarak planlanan ve yapılan bir yer. Bunun için çok değerli. Kıyamıyoruz desem yeridir" demişti.

Şimdi, Nergis’in bu demecinin üzerinden yedi ay geçti. Bazı ortaklıklar nedeniyle Nergis’in bu konuda tek başına karar alarak, çok rahat davranamadığını biliyoruz.

Kavaklıdere’nin son işletmecisi İrfan Demirkol’un yine aynı tarihlerde bu köşede yer alan sözlerini hatırlatmak gerekiyor. Demirkol, Kavaklıdere’nin kültür sanat merkezi haline getirilmesi için her türlü desteği sağlayacağını belirtiyordu. Hatta bir öneride bulunuyor ve "Başkent’te düzenlenen tüm film ve müzik festivallerine ev sahipliği yapabileceğini" söylüyordu Kavaklıdere’nin.

Ankaralıların, bu işin peşini bırakmaması gerekiyor. Elbette ki kimseden para kaybetmesi, fedakarlık etmesi beklenemez. Ancak bazen kent çıkarlarının, ticari çıkarların önüne alınması da çağdaş yaşamın gereklerinden biri.

Bu konuda, ileriki dönemde Ankara Hürriyet’te daha fazla yer alacak.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!