Gastroseksüel artık okullu...

Güncelleme Tarihi:

Gastroseksüel artık okullu...
Oluşturulma Tarihi: Nisan 22, 2010 00:00

SAKARYA’yı hep sevdim. Öyle ki Ankara’ya baharın geldiğine, Sakarya’da masalar dışarı çıkarılmadan inanmam.

Ama şimdilerde ne zaman Sakarya’ya yolum düşse, dünyanın sayılı trend mucitlerinden Marian Salzman’ın kulaklarını çınlatıyorum.
Hani, lügatımıza metroseksüel, überseksüel, markada çokeşlilik/marka fahişeliği kavramlarını salan Salzman’ı...
Trendsetter Salzman “21. yüzyıl insanının yiyecekle, yemekle ilişkisi pornografik hal aldı. Gastroporn oldu dünya” diyor. (“Batsın bu dünya” demode, “Tatsın bu dünya” bi moda bi moda, yani...)
Ve “Yemek pornosu”ndan, “pornografik beslenme”den söz ediyor.
Yerinde ve aslında temeli/zemini, dünya kurulduğundan beri varolan bir benzetme.
Adem’in cennetten kovulması da yasak elmayı yemesi yüzünden değil mi?
Ya, en büyük 7 günahtan birisinin oburluk olması?..
Bizde de öyle; “arzu” ile “iştah”ı, “yeme şehveti”ni buluşturan “Yeme de yanında yat”, “Ağzının suyunun akması” deyimlerini, “kadınbudu köfte, dilber dudağı, vezir parmağı”nı boşa mı fikirlediler.
Fütürist Salzman adını koyuyor sadece.
Ve haklı...

Sakarya’da gastroporn

Sakarya’da, “ekmekarası” bazı görüntülere bakıyorum.
Hani elektroensefalograf’a (EEG) bağlasan, ekranda, domatesi kan karmızıya boyanmış, mangaldaki sucuğu cilalanmış reklam görüntülerine bakan “iştah”lı seyircinin “ağzının suyu akması” eğrisi ile, Pamela Anderson’ın vitrinini seyretmesi arasında “dalga farkı” çıkar mı... Pek sanmam.
Bu işin fast’i, “çok”u, doymak bilmezi,”otomatik”i gastroporn ise...
İtalyan yazar Carlo Petrini’nin 20 yıl önce “fast food”a karşı savaş açarak başlattığı, “yavaş yeme hareketi”ne de, gastroerotizm demeli belki de.
Fonda, çilek kokulu mum, damağı kadifeleyen koyu kızıl şarap, ekose etekli levrek, mesela.

Ankara’nın ünlü mutfak erkekleri

Tam bu noktada, konuyu “gastroseksüel erkek” kavramına değinmeden bırakırsak, lokmamız ardımızdan koşar.
Efendim, gastroseksüel de özetle “mutfak erkeği”.
Biraz mutfak entelektüeli, biraz fahri aşçı kıvamında mutfak pratisyeni...
Çok gezen, gittiği her yerin, ülkenin tatlarına özen/ilgi gösteren, yemek kurslarına devam eden ya da lezzet ilmini kitaptan edinen, sosları, zeytinyağını, şarabı, peyniri iyi bilen, hamuru da kulak memesi kıvamında açan.
Öyle ki, “Hele bi otur, soluklan yiğidim” demeye kalmadan, mercimekten önce çorbayı-eti-pilavı ocağa verirler.
Biraz yokladım da, Ankara’nın seçkin otellerinde yemek kursu veren “executive chef”ler, gastroseksüel öğrencilerinden gayet memnun.
Mezunlar arasında, felsefeye-politikaya da ehil, tanınan, sevilen bir avukat, ondan ünlü olmasın çilingir sofrasını bile ziyafete çevirebilen bir cerrah ve tat ilmine de el atan genç bir akademisyen var.
Duyun unutun; kadın kursiyerleri bile sollamışlar...

Kırçiçeği’nden tat toplamak

ÜNLÜ İtalyan Yönetmen Federico Fellini, bir restorana sadık olmak bir kadına sadık olmaktan kolaydır der.
Eh vardı bir bildiği elbet...
Balgat Çetin Emeç Bulvarı’ndaki Kırçiçeği Restoran’ı da hem müdavimlerinden, sadık müşterilerinden duymuştum, gitmek yeni nasip oldu.
Kırçiçeği’nin ardında, Aydınlı bir ailenin çeyrek asırlık emeği var. Restoranda masaya oturunca, gerçekten “kır”ı/”kırsal”ı hatırlatan sıcaklığı, tazeliği hissediyor insan. Servis son derece güleryüzlü, yeterince ilgili. Restoranın “Birbirimizi yemeyelim, pide yiyelim” sloganı eşliğinde, ortam huzurlu da...

Çorba-ana yemek arası yandı yüreğimin yarısı

Çorba ile ana yemek arasındaki bekleme süresi ise biraz uzun. Ama çorbaları için değer.
Ben Dil Çorbası yedim ki nefisti gerçekten. Dil ve damardan Karışık Çorba yiyenler de bayıldı. Ama Dil Çorbası’nın terbiyesinde kullanılan limon miktarı bana fazlaca geldi. Zaten çorbanın yanında bir dilim limon servis ediliyor. Ayrıca isteyenlere şık bir sunumla sirke-sarımsak servisi de var. O nedenle dili de, balığı da limonla baştan öldürmemeli derim.
Ki, etten sakatata, dana etli çorbadan işkembeye yumuşak geçiş olanağıdır dil. Hiç sakatat yemeyen çoğu kez dil ile atar ilk adımı. Limonu tercihe bırakılmalı sanki.

Sade döneri marka iskender ile yarışır

Ana yemekte ben “Sade Döneri” tercih ettim. “Sade” denilse de, üzerinde tereyağı gezdirilmişti. Ki ben bayıldım doğrusu. Kokusu, tadıyla özel tereyağının da etkisiyle “döner” olmasına rağmen marka iskenderlerle rahatlıkla yarışabilir. Ama yine de tereyağını baştan koyup servis etmemek gerekli belki. Çünkü mönüde Döner (Sade) yazıyor. Günümüzün “sağlık çılgınlığı”nda tereyağı ile geçinemeyenler olabilir.
Çıtır kıymalı pide yiyenler de, mutlu kalktı masadan.
Ucundan tattığım kabak tatlısı ise, “ev yapımı” stiliyle lezzetiydi. Ama bu konuda doğrusu Akdeniz Akdeniz restoranda Antakya’dan getirilen “tahinli-çıtır” kabak tatlısını çok özel/güzel buluyorum.
Hesap ise kola ve meşrubatlarla birlikte, adam başı 25 lira civarı geldi. (Tel: 286 09 35)

O kadarı da “kadı kızı”

KIRÇİÇEĞİ Restoran’ın vale hizmeti süper, masadan kalkmadan verilen park kartını gönderiyorsunuz, otomobiliniz sizi çalışır hazır bekliyor.
Mönü bazı çeşitlerin “numaralı fotoğrafları” ile işlevsel ve iyi kategorize edilmiş.
Servisle ilgili bir temennim de var, “O kadar kusur kadı kızında da olur” misali:
“Kırçiçeği”ne “peçete otomatı”nın yanısıra, şık keten peçeteler de yakışırdı.
Son bir detay:
Tutkunları, “Yok ben illa pizza yiyeyim” diyenleri var mıdır bilemem ama... Mönüdeki 25 çeşit leziz ve rengarenk pide çeşidinin yanında, “sade ve karışık pizza” seçeneği sanki biraz yersiz, eğreti durmuş.

Ruhi Bey’de İspanyol şarabıyla flamenko

SALI, perşembe, cuma ve cumartesi akşamları müzikle tadı buluşturan Budak Sokak’taki Ruhi Bey’in Bahçesi’nde, 30 Nisan Cuma günü “İspanyol gecesi” var. Calo Flamenco’nun müziği ve Melis’in flamenko danslarıyla renklenen gecede, isteyenler İspanyol şarabı ve mönüsünü de tadabilecekler.

Demleneyim-dizeleneyim derseniz Koridor’a şiire

KORİDOR Sanatevi’nde iki haftada bir düzenlenen “Pazartesi Buluşmaları”nda 26 Nisan Pazartesi akşamı Orhan Veli şiirleri var. Demlenelim-dizelenelim diyorsanız, Mithatpaşa numara 36’da...

Hafiyeye yazın

LEZZET-hizmet, hesap-kasap, restoran-lokanta, cafe-sandviç, fast food-yavaş mood... Her lokmada, her molada bize yazın. Fikir alalım, iz sürelim, mekanın sahibine, “tat”ın aşçısına, servisin efendisine fikir verelim. Her hafta bu köşede hafiyeniz var, yazın yollayın. hafiye@hurriyet.com.tr
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!