Ankaralı dağcılar zirveye doymuyor

Güncelleme Tarihi:

Ankaralı dağcılar zirveye doymuyor
Oluşturulma Tarihi: Kasım 05, 2007 00:00

Avrupa’nın en yüksek dağı olan, efsanelerde Kaf Dağı olarak geçen Elbruz’a çıkarak zirveye Türk bayrağını diken dağcılar, "Bu bir yaşam felsefesi. Doğayı seven herkesin bir kez olsun dağcılığı denemesi gerektiğini düşünüyorum. Ebeveyinlere çocuklarını haftasonu alışveriş merkezlerine değil, dağlara çıkarmasını, doğaya götürmesini tavsiye ediyorum. Toprağa çıplak ayakla basmayan çocuk doğayı sevemez" diyor.

AVRUPA’nın en yüksek dağı Elbrus’a tırmanarak zirvede Türk bayrağını dalgalandıran Ankaralı dağcılar Mustafa Ruşen Kılıç ile yeğeni Akın Bozyak, gündelik hayatın sıkıntılarından kurtulmanın en iyi yolu olarak tanımladıkları dağcılığı kadın erkek herkesin en az bir kez olsun denemesi gerektiğini söylüyor.

Üniversite şehri başkentte dağcılık ve doğa sporları kulüplerine üye olan gençlerin sayısı büyük bir hızla artarken, dağ fotoğrafçılığı, mağaracılık ve kaya tırmanışı gibi spor ve etkinliklerin de müdavimleri artıyor. Ağustos’da Elbrus dağına tırmanarak zirveye Türk bayrağını diken iki Ankaralı Mustafa Ruşen Kılıç ve Akın Bozyak da bu doğa müdavimi Ankaralılardan sadece ikisi.

Düzce’de doğup büyüyen, üniversite için geldiği Ankara’dan kopamayan ve "Bulaşınca bırakılmıyor" dediği dağcılığı bir yaşam şekli olarak benimseyen Kılıç, şöyle konuştu:

FOTOĞRAFÇILIKTAN DAĞCILIĞA

Düzce’de doğdum büyüdüm. Gazi Üniversitesi İşletme Bölümü’ne girdim ama bitiremedim. Daha sonra Bilkent Üniversitesi’nde Bilgisayar Enformasyon Bölümü’ne girdim, onu da tamamlamadan bıraktım. Sanırım Türkiye’deki üniversite sistemi pek bana göre değil. Dağcılığa ise ilk olarak fotoğraf çekmek için başladım. Üniversite öğrencisi olan dağcı yeğenimin yanında ben de 1.5 kiloluk fotoğraf makinamla ben de gitmeye başladım. Zamanla fotoğrafçılık ikinci plana düştü ve dağcılık bir daha çıkmamak üzere kanıma girdi. Zaten dağcılığa bir kez bulaşınca bir daha bırakılmıyor. Bize deli gözüyle bakanlar, "Dağa çıkıyorsun da ne oluyor", "Bütün dağlar aynı işte" diyenler oluyor. Biz ise sadece gülüp geçiyoruz. Her insan gibi her dağ da farklıdır. Türkiye’de çıkmadığımız dağ kalmadı. Şimdiye kadar yaklaşık 20 tırmanış yaptık.

UÇAKLAR ALTINIZDAN GEÇİYOR

Elbrus tırmanışı bizim için çok önemliydi. 3 bin YTL’ye mal olan tırmanışımıza "Erken tanı hayat kurtarır" kampanyası kapsamında Rotary sponsor olup masrafların yüzde 80’ini karşıladı. Efsanelerde Kaf Dağı olarak geçen Elbruz, Kafkaslarda yer alan, 5 bin 642 metreyle Avrupa’nın en yüksek dağı olarak kabul edilen, çift zirveli bir dağ. Zorlu bir tırmanıştı. İlk gün 3 bin 700 metreye teleferikle çıktık. sonrasını yürüdük. ikinci gün, 4 bin 30 metreye çıkıp kamp yaptık. Dördüncü gün 4 bin 650 metreye çıktık, kendimizi iyi hissedince devam ettik. Zirveyi yapıp geri döndük. Sabah 4.30’da çıkıp, akşam 4.30’da geri döndük. Müthiş bir histi. 4 bin 500 metrede uçan uçaklar altınızdan geçiyor. İnsan o yükseklikte ne kadar önemsiz olduğunu, problemlerinin ne kadar yersiz olduğunu görüyor.

ÖNEMSİZLİĞİNİZİ GÖRÜYORSUNUZ

Bu yükseklikte hissettiğiniz diğer bir şey de önemsizliğiniz ve bu kadar önemsiz varlıklar olarak doğayı ne kadar kirlettiğiniz. Elbruz bakımsız bir dağ. Dağcılar tarafından bırakılmış atıklarla dolu, eteklerinde kalıntılar var. Oysa buraya gelen dağcılar buna dikkat etmeli. Dağcılığı bir felsefe olarak görüp doğayı temiz tutmaya özen göstermeli. Biz çıkarken de inerken de atıkları yol boyunca yanımızda taşırız. Dağı kirletenlerin gerçek bir doğasever olmadığını düşünüyorum. Sadece başarma ve güç hissi için dağcılık yapıyor böyleleri. Biz ise bunu gerçek bir yaşam biçimi olarak görüyoruz. Hedefimizi büyütüyoruz. Türkiye’de Erciyes’ten Ağrı’ya birçok yüksek dağa çıktık. Bundan sonraki tırmanışımızda yüksekliği bin metre daha artırmak istiyoruz. Hedefimiz Kırgızistan’daki Kazbek ve İran’daki Demavent.

250 MİLYON’DAN 2 MİLYAR’A KADAR AYAKKABI VAR

Profesyonel dağcılığın pahalı ve tehlikeli bir spor olduğunu söyleyen Kılıç, "ama" diyerek sözlerine şöyle devam ediyor: "Her keseye göre dağcılık malzemesi de var piyasada. Standart ekipman arasında sırt çantası, çadır, tulum, ocak, ayakkabı, pantolun, ceket, içlik, baton, kışsa gözlük, balaklava, termos, pusula, harita. Kaya tırmanışı için emniyet kemeri ve ipi de gerekiyor. Piyasada 250 milyona ayakkabı var, ama -40’a çıkacağım deniyorsa 2 miyara da ayakkabı var. 180 milyona da ceket var, 1.5 milyara da. Ben malzemelerimi 7-8 yılda ancak tamamladım. Profesyonelseniz en az 30 kalem malzeme almanız gerekir. Tehlikelerine gelince Akut dağ hastalığı en bilinen rahatsızlıklardan biri. Ayrıca aklimatize olanlar, düşenler, donanlar oluyor. Hızlı ve dikkatsiz inmemek gerekir. Biz gereksiz tehlikeye girmeyiz. Doğayı seven herkesin bir kez olsun dağcılığı denemesi gerektiğini düşünüyorum. Yükseklerde kendi kendinizle kalabilmek, doğanın içinde bir yerde çadır kurup yaşamak müthiş birşey. Gündelik hayatın tüm streslerinden arınıyorsunuz."

ÇOCUĞUNUZU ALIŞVERİŞE DEĞİL DOĞAYA GÖTÜRÜN

Dağcı Mustafa Ruşen Kılıç, çocuklara doğa sevgisi aşılamak, onları doğa sporlarına yönlendirmek için anne babaya önemli görevler düştüğünü, doğadan kopuk büyüyen çocukların eksik kaldığını belirtiyor. "Doğayı hep sevmişimdir" diyen Kılıç, haftasonları çocuklarını alışveriş merkezlerine götüren anne babaları da sert bir dille eleştirerek şunları söylüyor: "Küçükken kışın hasta sakat hayvanları, kuşu kediyi iyileştirip doğaya bırakırdık. Tavukla, kediyle, köpekle, kuşla büyüdük. Türkiye’de yeni jenerasyonlar doğadan kopuk büyüyor. En büyük sorumlusu da aileleri. Ağaçları, toprağı tanımıyoruz. Oysa insan doğanın bir parçası. İnsanların hayatta kalma şansı doğaya dönmelerinde. Toprağa çıplak ayakla basmayan doğayı tanıyamaz. Doğa sevgisi bambaşka birşey. Ailenin çocuğuna bunu vermesi ruh sağlığı için çok önemli. Otomobil, giyim, kuşam olarak bakıyor herşeye. Biz ise örtünmek için giyiniyoruz, doğayla uyumlu yaşamaya çalışıyoruz."
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!