Sadi Kemal Yaşar

Renk körlerine ‘krom’lu lens

10 Mart 2005
Doğuştan renk körü olup kırmızı, mavi ya da yeşil tonlarını göremeyenler ‘kromatik lens’ sayesinde artık göremedikleri renkleri de görebiliyor. Ülkemizde bulunmayan kromatik lensler, renk körlüğünü tamamen tedavi etmiyor, takıldığı sürece hastanın göremediği renkleri görmesini sağlıyor. İki yıl uğraştıktan sonra bir lens imalatçısı ile birlikte kromatik lensi geliştirdiklerini söyleyen Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Girgin, ‘Lensin orta bölümünde kırmızı, yeşil ve mavi bir nokta var. Türk halkının büyük çoğunluğu koyu renk gözlü olduğu için, gözbebeğinin üzerine gelen renkli kısım görülmüyor. Ancak açık mavi ve yeşil gözlü kişiler takınca Van kedisi gibi oluyor’ dedi. Lensin ortasındaki renkli bölüme katılan kromun renklerin parlamasını sağladığını belirten Dr. Girgin, ‘Krom maddesi Amerikan arabalarında kullanılıyordu, bu sayede araba parlıyordu. Biz aynı prensipten yola çıktık. Hasta kromatik lensi taktığında, arabaların kırmızı farlarını parlak bir şekilde görebiliyor’ diye konuştu.

Ehliyet verilmeli

Lensin hastalığı tedavi etmediğini, sadece takıldığı sürece renkleri görmeyi sağladığını ifade eden Girgin, ‘Almanya’da renk körleri ehliyet alabiliyor. Türkiye’de yaşayan biri renk körü ise ehliyet alamıyor’ dedi.
Yazının Devamını Oku

Nobre yararlı olur

14 Ocak 2004
<B>FENERBAHÇE,</B> lige sıkıntılı girecek. Bunun sebebi kötü futbol değil, kadrodaki sorunlar. Kısa bir hazırlık devresi geçiren sarı lacivertlilerde sakat futbolcuların çokluğu ve beklenen transferlerin gerçekleşmemesi, Daum'un başını bir hayli ağrıtacak gibi gözüküyor.

Vitesse maçında herkesin gözü yeni transfer Nobre'deydi. Genç golcü, oyunda kaldığı 87 dakika içinde 40 kez topla buluştu. Bunların 22'sinde olumlu pas verirken, 5 kez de top çaldı. İki top kaybı yapan Brezilyalı, bir tane de yüzde yüzlük gol fırsatından yararlanamadı. Gol atmamasına arğmen, çabukluğu ve yüksek top tekniğiyle sivrilen Nobre'nin en önemli özelliği ise tek pas oynamayı çok sevmesi. İlk maçta ortaya çıkan bu tablo, Brezilyalı'nın Fenerbahçe'ye faydalı olabileceğini gösteriyor. Ancak, bu oyuncudan tam randıman alınabilmesi için Fenerbahçe'nin kanat organizasyonlarına daha fazla ağırlık vermesi gerekiyor.

Ümit hücumda zayıf

Daum
'un oyun şablonu belli. 4-4-2 ile sahaya yayılıyor, savunmada dikkatli, orta alanda da rakibe pres yapan ve oyunu kanatlara yaymak isteyen bir planı var. Fakat eldeki kadro buna cevap verecek nitelikte değil. En büyük sıkıntı, orta alandan topu hücuma sokacak yeteneğe sahip bir futbolcunun bulunmaması. Göbekteki Ümit Özat daha çok savunmaya yardımcı olduğu için, hücuma beklenen katkıyı yapamıyor. Daum bunu düşündüğü için Alex'i almak istemişti.

Ancak, Brezilyalı oyuncunun transferi gerçekleşmeyince alternatif oyunculara yöneldi. Ama Çaykur Rizespor maçına sadece dört gün kaldı, bu yüzden Alman çalıştırıcı oldukça sıkıntılı.
Yazının Devamını Oku

Yazık kere yazık

12 Eylül 2002
<B>KİM</B> kazanmış, kim kaybetmiş beni bağlamaz... Eğer bir teknik adam Ortega'yı sırf kapris uğruna kulübede oturtuyorsa, Fenerbahçe'nin altına dinamit koyuyor demektir. Yazık kere yazık ki, korktuğum başıma geldi... Elinde tesbih ile kulübede hiç oturmadın, mahalle takımı gibi oynayan takımını tribündeki bir taraftar gibi izledin... Pardon tribündeki taraftara haksızlık etmeyelim. Çünkü onlar senden önce Ortega'nın oynaması gerektiğini gördü ve seni dakikalarca uyardı... Dünya yıldızını lütfedip sahaya sürdüğünde dakikalar 65.19'u gösteriyordu.

Sezon başında yönetime şikayet ettiğin, 'Gönderin bu tembel adamı' dediğin Rapaiç'ten medet umuyorsun. Denizlispor maçının son 5 dakikasını da sayarsan, 27 dakikada 4 gol yiyorsun ve savunmanın verdiği boşluğu görmüyorsun.

Sokaktaki adama sorsan, kanat organizasyonunu iyi yapamayan bir takımda Washington'un yararlı olmayacağını söyler. Ama sen hala pısırık oynayan, hücum yapamayan bir takımda Washington'dan gol bekliyorsun. Washington'un golcülüğüne kimse laf söyleyemez, ama bunu iyi bil ki, senin teknik direktörlüğünü herkes tartışıyor.

BAŞKANA ACIYORUM

Ben başkan Aziz Yıldırım'a acıyorum... Hiç unutmuyorum; Feyenoord maçına 24 saat vardı. Bir sohbet sırasında Yıldırım dedi ki, 'Yarın Ortega süper oynayacak' ardından da ekledi: ‘‘Ama hoca oynatırsa.’’ Bu sözler başkanın ne kadar endişeli olduğunu kanıtlıyordu.

Benim aklıma kötü şeyler geliyor. Şeytana uymak istemiyorum ama sanki tazminatını düşünüyorsun gibime geliyor. Çünkü oynattığı futbol, yaptığın hatalar kovulmak için başlıca bir sebep. Her takım yenilir. Her takım kötü oynar. Ama senin takımın her zaman kötü oynuyor. Geçen hafta söylemiştik, kandırma bizi demiştik. Denizlispor'u yenmiş, günü kurtarmıştın. Ama bu kez ne kendini ne de takımını kurtarabildin. Baştan da söylediğim gibi sonuç ve beraberlik kimseyi şaşırtmasın. Eğer Fenerbahçe, Fenerbahçe gibi oynasa dünkü maçı elini kolunu sallayarak kazanırdı. Bu arada Metin Tokat'ın Fenerbahçe'ye bir penaltı hediye ederek, puanı kurtarmasında rol oynadığını da söylemeden geçmeyelim.
Yazının Devamını Oku

Kandırmaca

2 Eylül 2002
<B>LORANT... </B>Sevgili hocam.. İşinin zor olduğunu biliyorum. Hele hele Feyenord maçından sonra, hallaç pamuğu gibi atılan bir takım ile seyircinin önüne çıkmanın çok daha zor olduğunu biliyorum. Ama sahadaki Fenerbahçe'yi içime sindiremiyorum.

Başta sen, tüm futbolcular iyi niyetli, biliyorum. Ama iyi niyetin, futbol oynamaya yetmediğini de biliyorum.

Gözlerimi kapatıyor, 90 dakikayı saniye saniye yeniden yaşıyorum. Washington'un attığı goller dışında, ‘‘Ahh’’ diyebileceğim tek bir pozisyon bile hatırlamıyorum.

Bıraktım pozisyonu, üst üste yapılan 5-6 pası bile anımsamıyorum.

Sadece Washington'un 3 golü var. O kadar.

O 3 gol, belki sizi kandırdı, Ortega ve Washington'u alkışlatmak için oyundan aldınız.

Ama Denizlispor'u kandırmadı.. Sizin göremediğinizi onlar gördü. 3 farkı neredeyse kapatıyorlardı.

İZLİYORSUN

Bir düşünün hocam, ya Washington o gollerin birini kaçırsaydı?

Birbirimizi kandırmayalım...

Bu takım kaliteli bir takım. Bu takım hepsi birbirinden değerli oyunculardan kurulu bir takım. Hiç kuşkusuz, teknik kadrosu da kaliteli bir ekip.

Ama olmuyor, bu takım futbol oynamıyor hocam. Pas yapamıyor, pres yapamıyor, keyif vermiyor. Sahaya şöyle bir göz atan herkes, savunma ile forvet arasındaki 60 metrelik farkı görüyor.

Bu farkı, siz de görüyorsunuz.

Ama bizim izlediğimiz gibi, siz de izliyorsunuz.

Oysa biz sizden, çare ve iyi futbol bekliyoruz.

Stresi yenmenizi, kendinizi aşmanızı istiyoruz.

Sabırla ve inançla bekliyoruz.

Ama uyarmadan da edemiyoruz, ‘‘Bu futbol lig için de, UEFA Kupası için de hocam.’’
Yazının Devamını Oku

Ağır makam

10 Ağustos 2002
<b>İLK</B> yarıda assolist sahnesinde çalgıcılık yapan bir ekip vardı sahada. Yıldızlar topluluğunun şovunu izlemek isteyenler, ne yazık ki, saz heyetinden ağır makam dinlediler. Assolistlerin sahneye en son çıktığını bilirdik. Dün Avni Aker sahnesinde ne assolist, ne de dansöz gördük.

Hani 'Bir şey anladıysam arap olayım' diye meşhur bir söz vardır ya işte o hiç aklımızdan çıkmadı. Doğrusu dünkü Fenerbahçe'nin ne oynadığını, ne yapmak istediğini anlamadık. Sahaya çıkan onbire baktığımızda Lorant'ın tercihinin doğru olduğunu düşündük. Ama gelin görün ki, sahada tel tel dökülen bir takım vardı.. Ortega, her buluştuğu topu ezdi. Klasına yakışan bir tek olumlu hareket yapmadan 45 dakikayı tamamladı. Washington, ilk dakikalarda net bir pozisyon buldu, acemice kaçırdı ve oyundan düştü.Serhat'ı hiç bu kadar silik görmemiştik.

SORUNUN MU VAR

Hazırlık maçlarında bir bildiği vardır diye fazla eleştirmediğimiz Lorant'a dünkü maç için bir bilmediği var desek yeridir. Kampın yıldızı olarak İstanbul'a dönen Yusuf ile bir sorunun mu var hocam? Hadi ilk onbire almadın, ama koskoca 90 dakikada Yusuf'a şans vermeliydin. Hani çalışan formayı giyecekti. Allah aşkına adalet bunun neresinde. Senin görevin oyuncuyu kaybetmek değil, kazanmak.

Fener'in dün en çok terleyen oyuncusu Ümit Özat'tı. Neredeyse kusursuz oynadı. Ama sağındaki Fatih ile solundaki Mirkoviç çok dağınıktı. Henüz ligin başındayız, şimdiden Fenerbahçe'nin geleceği için ahkam kesmek doğru olmaz. Ancak dünkü takımın savunulacak hiçbir tarafı yok.

Trabzon haddini bilerek, genellikle savunmada kalıyor ama akıllı kontrataklarla daha çok pozisyon buluyordu. Fenerbahçe karşısında çok koşan, disiplinli bir takım görüntüsü verdi. Hakem Kuddusi Müftüoğlu'nun tek kusuru tribünlerin taşkınlığına seyirci kalmasıydı.
Yazının Devamını Oku

Kime niyet kime kısmet

25 Temmuz 2002
<B>ÖYLE</B> bir ilk yarı izledik ki, sahada gezinen, tutuk ve silik bir takım vardı. Orta alan ile hücum hattı arasında bir türlü köprü kurulamıyor ve tribünler renksiz bir F.Bahçe izliyordu. Gözümüz birarar yedek kulübesine çevirdik. Kampın iyileri arasındaki Yusuf'un oyuna girmesini bekliyorduk. Biz Yusuf'u beklerken, kenarda Ortega'nın ısındığını gördük. Arjantinli yıldız oyuna girir girmez aldı sazı eline... Topla her buluştuğunda tribünler ayağa kalkıyor, F.Bahçe de golle burun buruna geliyordu. Neler yaptı neler... İşte gerçek Ortega buydu. ‘‘Zamana ihtiyacı var’’ demiştik, zaman hem bizi hem de Lorant'ı haklı çıkardı. İlk yarının tek golünü atan Washington hem fazla topla buluşamadı, hem de yorgun göründü. Serhat, koştu çalıştı ve bir de gol attırdı. Johnson, bu takımın tartışılmaz ismi. Yine formasının ıslattı, yine ölümüne oynadı. Sakatlığı nedeniyle takımdan uzun süre uzak kalan Abdullah, sol kanatta iyi oynadı. İlk yarıdaki tutuk Revivo, beklenen çizgisine ikinci yarıda ulaştı.

KAFASI HEP GOLDE

Lorant'
ın kafasında hep gol var. Sahaya ofansif yönü güçlü oyuncularla çıkıyor. Kamp dönemindeki iyi çalışma temposu, forvetlere savunma becerisi de getirdi. Takım halinde herkes koşuyor. Bunun en önemli sebebi forma savaşı. Ogün'ün hakkını vermek lazım. Kaptan dün çok koştu. Hemen hemen sahanın her yerinde onu gördük. Çalışmıyor, bıktırıyor diye sütunlarımıza taşıdığımız Rapaiç de önemli bir çıkış var. Hırvat yıldız son günlerde idmin aksatmıyor ve performansıyla formaya göz kırpıyor. Lorant'a bir çift sözümüz var... Her fırsatta ‘‘Çalışan formayı giyer’’ dedin... Ama dün çalışan ve formayı hakeden Yusuf sahada değildi. Belki bir bildiğim vardır diye konuyu şimdilik kapatalım. Daha önce ‘‘Fener hazır değil, ama iyi yolda’’ demiştik. Yine aynı mesajla yazıyı noktalayalım. Fener iyi yolda. Lig ve Şampiyonlar Ligi'ne kadar 15 günlük süre var. Yorgunluk nedeniyle gerçek temposuna ulaşamayan sarı lacivertliler, kalan zamanı iyi kullanırsa, bu sezon keyif veren bir takım izleyeceğiz.
Yazının Devamını Oku

Fener iyi yolda

21 Temmuz 2002
<b>LORANT</B> bu tür hazırlık maçlarında doğal olarak bütün oyuncularını görmek istiyor. Nitekim dün <B>Ogün</B>'ü liberoya, <B>Ümit Özat</B>'ı ise stopere çekti. Takımın sahaya yayılışı çok yerindeydi. Kanatlar iyi çalıştı. Washington, Rapaiç ikilisinin hemen arkasında oynayan Revivo ile Yusuf da üretken oynadı. Avusturya kampında sadece maçtan bir gün önce tek idman yapan ve akşam dinlenme şansı bulan futbolcular, Hamburg maçının aksine dün gece oldukça diriydi. Serhat- Oktay ikilisi sakat olduğu için Washington'un partnerliğine Rapaiç soyundu. Ama Rapaiç'in idman eksikliği göze battı. Washington, ağır gibi görünüyor ama sahadaki varlığı yetiyor. Brezilyalı futbolcu, güçlü fiziği ve tekniği ile yararlı olacak. Henüz takımı tanımıyor, kimsenin dilini bilmiyor. Zamana ihtiyacı var. Lige kadar arzulanan seviyeye gelecektir. Çünkü antrenmanlarda iyi çalışıyor.

VE ORTEGA...

Fenerbahçe, Ortega'yı kazanmak zorunda. O bir dünya yıldızı, moral ve motivasyon olarak iyi desteklenirse, Türkiye, Hagi'den sonra önemli bir oyuncuyu daha izleme fırsatı bulur.

Revivo, Johnson ve Yusuf şu anda takımın en hazır oyuncuları. Revivo bildiğimiz gibi, oynuyor ve oynatıyor. Johnson hem oynuyor, hem de rakibe oynatmıyor. Yusuf, bir başka olmaya başladı. Çok güçlenmiş, ikili mücadelelere giriyor. Takım oyununa daha çok konsantre oluyor. Ümit Özat uzun bir aradan sonra ilk kez stoper oynadı ve yerini yadırgamadı. F.Bahçe hazır, demek için henüz erken. Nitekim son dakikalarda yenen 2 gol bunun göstergesi. Ama iyi yolda olduğunu söylersek, sanırım doğru bir tespit yapmış oluruz.
Yazının Devamını Oku

Kaliteli futbol

18 Temmuz 2002
<B>İLK </B>iki hazırlık maçında amatör takımlara toplam 31 gol atan Fenerbahçe'nin dünkü karşılaşmada, Almanya 1. Ligi'nden Kaiserslautern karşısında ne yapacağı merak konusuydu. Sarı-lacivertliler geride kalan 22 günde ne kadar iyi çalıştığını kanıtlarcasına güçlü rakibine gol yağdırdı.

Takım oyunu mükemmel uygulandı. Herkes görevini kusursuz yaptı. Ancak, sahada sivrilen bir Johnson vardı. Ganalı yıldız neredeyse iki kişilik oynuyordu. Pres yapıyor, top kapıyor, rakibi bozuyor ve tempoyu yükseltiyordu.

Werner Lorant kafasındaki oyun sistemini sahaya yansıtmak için fazla zorlanmayacak gibi görünüyor. Çünkü, elinde çok kaliteli bir kadrosu var. Hemen hemen her oyuncunun aynı değerde bir yedeği hazır durumda. Kağıt üzerinde banko gibi görünen ancak, idman eksiği bulunan Rüştü ile Fatih maç kadrosunda yoktu. Ortega ise kenarda oturuyordu. Bu oyuncuların yokluğunda forma giyen isimler rekabetin ne kadar üst seviyede olduğunu gösterdi.

FUTBOL DOYURDU

Anlaşılan bu sezon Fenerbahçe taraftarı gole ve futbola doyacak. Hazırlık maçlarından sonra ideal onbir şekillenecek. Dünkü maçta farklı kazanmaktan öteye, ortaya konulan futbol önem taşıyordu. Herkes görevini yapınca, kalite ortaya çıktı. Ümit Özat, Zoran Mirkoviç ve Mustafa Doğan üçlüsü zaman zaman uyum içindeydi. Zaman zaman aksayan yönlerini de lige kadar kapatacaklar.

Revivo harika bir gol attı, oynadı, oynattı ve tartışılmaz olduğunu gösterdi. Washington çakılı kalmıyor. Tekniği çok iyi, idman eksiğini kapatırsa yararlı olacak. Serhat hazır, Oktay da kendini buluyor. Dün sahada ‘‘kötü oynadı’’ diyebileceğimiz bir oyuncu bulamadığımız için Lorant'a ‘‘kolay gelsin’’ diyoruz. Çünkü, kadro kurarken oldukça zorlanacak. Neyse, keşke her teknik adamın böyle bir derdi olsa.
Yazının Devamını Oku