Pucca Günlük

İki seansta unuttum seni!

19 Mart 2016
İlişki kilosu diye bir gerçek var arkadaşlar!

Sosyal aktivitelerin sadece yemek yemek üzerine oluyor çünkü. “Ne yapalım” olayı, “Ne yiyelim”e dönüşüyor. Bağımlılık yapan her türlü şeyi kafandan silip atabileceğin bir terapiye girdik. Unlu mamulleri sildirdik kafamızdan.

 

Ben yalnızken çok güzel kilo veriyordum ama iştahı açık bir kocaya sahip olunca işler öyle olmuyor. Birbirimize aşk sözleri söyleme eşiğinden; “Dürüm patlatalım mı bir tane” eşiğine geldik. Kilo vermeye çalıştıkça daha da aldık. “Dışarıda yemeyi keselim” dedik. Ben evde yemek yapmaya başladım. Ama millet avokadoyu oyup içine kinoa falan dolduyor. Benim adam, benden ha bire kuru üstü tereyağlı pilav istiyor. En son eline çömlek alıp, “Fasulyeyi bunda pişir” deyince, “Kurban olayım duralım artık. Koltuğa sığmaz hale geldik!” dedim.

İnternette başladım ‘iki haftada 10 kilo, yerken kilo ver, bilmem ne çayıyla yağları erit’ aramalarına. O sırada artık, kader midir nedir, biri bize bu Mora’yı önerdi. Aldı bizi Liana Pesah’ın yanına götürdü. Kadının toplam ağırlığı benim sol baldırım kadar. Dedim, tamam bu bizi kesin aç bırakacak. Sonra bize, tek tek anlattı sistemi. Önce iştahını kapatıyorsun. Yanında istersen bölgesel zayıflamanı yapıyorsun. Bi de evine yemeklerini yolluyor. “Sen bu iştahı kapat, dile benden ne dilersen” dedim, bıraktım kendimi Liana’nın o minicik ellerine.

Yazının Devamını Oku

Tatlım almayayım, bu aralar minimalistim!

12 Mart 2016
Duymuşsunuzdur, yeni trendimiz ‘minimalist yaşam!’

Yani maddeden manaya geçmek. Meali; sana yetecek kadar eşya! Bu aralar hayatım borç ödemekle geçince, malum yeni evliyiz. Dedim, tam bana göre yaşam tarzı. Artık param yok demiyorum, “Şekerim ben minimalistim!” diyorum.

 

Olay sadece para harcamakla bitmiyor. Gönül isterdi bir penye tişört, iki lokma ekmekle ömrümü geçireyim ama nerdeee! İnternette minimalist yaşam makalelerini okurken, diğer sayfalarda alışveriş siteleri açıktı. O yüzden “Önce elimdeki fazlalıklardan kurtulayım” dedim. Her sene olduğu gibi bu sene de diyete başladım. Fazlalık denilince aklıma ilk gelen popom, göbeğim falan oluyor.

Ardından dolabıma giriştim. Yıllar önce aldığım, bana hiç yakışmadığı için hiç giymediğim ama baya bir para verdiğim için atmaya kıyamadığım kıyafetlerimi gözden çıkardım. Baktım çok azmış. Cimri bir kadın olduğumdan çula çaputa çok para ödememişim. Onun yerine en ucuzundan bin tane alıp, dolabı tıka basa doldurmuşum. Bir gün giyerim elbet diye sakladığım her şeyin modası geçmiş. Nasılsa zayıflayacağım diye aldığım 34 beden pantolonlarımın etiketleri üstünde. Hepsini dağıtarak elimden çıkardım. Sevgilimden ayrılıyormuşçasına acılar çektim, kahroldum ama yapmalıydım.

Makyaj malzemelerine geldi sıra. Ya onlarda biraz içim gitti açıkçası. Bin hevesle alıp, iki kere sürüp kenara atmışım. Bir rimel, bir ‘bb krem’ dışında bir şey sürmezken, Kim Kardashian gibi kontor allıklar falan, benim neyime. Son kullanma tarihi geçen ürünleri atarken yemin ederim ağladım.

Mutfak malzemelerinde biraz zorlandım. İşime yarar mı yaramaz mı anlamadım çünkü. İlk yemek yapmaya başladığım zaman, internette tabak çanak adına ne bulduysam almıştım. Onlardan da ayıkladım, öğrencilere dağıttım. Öğrenci evimizde tabak olmadığı için tencereden makarna yediğim günleri bilirim çünkü.

Kitaplar benim için çok değerli. Çalışma odasında boydan boya kitaplığımız, salonda bi kitaplığımız olmasına rağmen; masanın üstü, kalorifer peteklerinin üstü, televizyonun kenarı, her taraf kitap dolu. Onları da ayıkladım, okullara yolladım. Ben okudum bitti, orada süs diye kalacağına, bir çocuk daha okusun en azından.

Hayatımdaki fazlalıkları attıkça daha hafifledim. Kendimi mutlu etmek için aldığım her şey bende aslında nasıl bir yük yapmış onu fark ettim. Bir yandan da “Ama bu ay kredi kartının asgari ödemesini yaparsam o montu alırım” diye kımıl kımıl düşünüyorum. Ruhum aç benim, ruhum!

Yazının Devamını Oku

Yak bütün fotoğrafları

27 Şubat 2016
Duyduk duymadık demeyin:

Acilen boşanmam gerekiyormuş. Çünkü bir ilişki uzmanına göre instagram’a fotoğraf koyarak evlilik müessesesinin imajını bozuyormuşum! 




 

Geçenlerde Instagram’a attığım fotoğraflardan rahatsız olan, kendini ilişki uzmanı(?) olarak adlandıran birisi bana uzun uzun bir mesaj döşemiş. ‘İlişkinin uzmanı da neymiş canım’ olayını es geçip konuya direkt girmek istiyorum. Sevgilimle, yani eşimle olan fotoğraflardan çok rahatsız oluyormuş. Saygısızlık, edepsizlik evlilikte olmazmış. Bir ay sonra, adam beni kapının önüne koyarmış. Neymiş, babası hâlâ annesine seslenirken “Cemile Hanım, lütfen ekmeği uzatır mısınız” dermiş. Evlilik böyle yürürmüş. İnsanlara kötü örnek oluyormuşum. Acilen boşanmam gerekliymiş.Okuyan da zannedecek, adamla çıplak fotoğraflarımızı atıyorum. Dünyanın en normal fotoğrafları. Ayrıca saygısızlığı bilmem ama edepsizlik gayet evlilikte oluyor. Çocuk nasıl olacak o zaman? Saygı konusuna gelince de biz saygı mevzuunu bence çok yanlış anlıyoruz. Offff kocama 30 sene “bey” desem, içim şişer be! Hayır, adı Osman. Bırak “Osman Bey” demeyi, “Osi” deyip geçiştiriyorum. Kısa ve öz. Evde iki yabancı gibi davranmak saygı mı? Kararlarının arkasında durmak saygıdır. Seçeceği yolda yanında olmak. Ona fırsat vermek, ona zaman yaratmak saygıdır. Zaten, baba evinde ebeveyn korkusuyla büyüdük. Aynı şeyi kendi evimize taşımamızın ne âlemi var? Evlilik birlikte eğlendiğin insanla güzel. Sana iyi gelen, seni saran, anlayan... Seninle çocuk olan, yeri gelip büyük olan. Seninle küfreden, seninle şiir okuyan. Senden bir şeyler öğrenen, sana bir şeyler öğreten. Yol arkadaşın çünkü karşındaki adam. O adamı, baban yerine koyacaksan neden evlendin madem! Ondan korkacaksan, ondan saklayacaksan, yanında şımarmayacaksan... 

Yazının Devamını Oku

12 maddede evlilik programları

20 Şubat 2016
1-Mutlaka ama mutlaka takıntılı bir gelin adayı!

Kafayı birine taksın, gelsin gitsin ona aday olsun. Ona aday olanları tek tek zehirlesin, kadını yavaştan seri katile dönüştürün. Evlilik programları furyası bitince, hooop Müge Anlı’ya çevirirsiniz programı bu sayede.

 

2-Dans çok önemli! Bir tane ilik gibi kız koyun, her fırsatta göbek atsın. Aralara da korkunç dans eden insanları ekleyin. “Aday seni beğenmedi Cemal, hadi göbek at şurada” diyerek, durumu garipleştirin. Sürekli ekranın altına not düşün, “Az sonra çılgın horon, garip oryantal, ilginç break dans, Ahmet’ten gelin adayına takla şov!”

 

3-Orkestranız her duruma uygun şarkıyı çalabilmeli. Aday, Urfa’dan mı geldi, patlatsın ‘Urfalıyam ezelden’... Adayın yalanı mı yakalandı: ‘Palavra palavra palavra!’

 

4-Birine talip geldi diyelim, evlenip gidecek. Reyting düşecek. Hemen aralarını bozun, onlar çay içerken, eski sevgilisini gazlayın. Olmazsa anasını babasını yayına bağlatıp, adayları rezil edin.

 

Yazının Devamını Oku

Ceren gibi olmayın... Ya da olun ya!

6 Şubat 2016
Bu hafta köşede, ismini sürekli haber sitelerinin fotoğraf galerilerinde gördüğümüz ama kişinin kim olduğunu bilmediğimiz ünlü mü desem, semi celebrity mi desem ya ben buna ne desem bilemediğim biriyle açıyorum.

Kişimiz, Ceren Hindistan!

 


1-Zamanında bir dizide oynamış. Dizi köyde bir yerde geçtiğinden sanırım, dizi biter bitmez atmış kendini gece hayatına. Birkaç az ünlü sevgili, bir futbolcu sevgili yaparak kendine zemin oluşturmuş.


2-Magazinin delice sevdiği, önce ‘hayatımın aşkını buldum’, ardından da ‘hayatımın belasıymış meğer’ minvalinde açıklamalarıyla bir gündeme gelir gibi olmuş ama tam olamamış. Futbol camiasıyla ilgili haberleri şak diye geçtiğimden orada da bir fark edememişim bu kızı ben. Adamdan şiddet gördüğünü söylemiş çünkü. Zaten bilseydik, ‘eyyyy bilmem ne efendi’ diye parmak sallamaktan da eksik kalmazdık o adama. Geç kaldık neyse.


Yazının Devamını Oku

O kızın orada ne işi varmış?

30 Ocak 2016
Caddebostan’da tecavüze uğrayan kızın haberlerine gelen yorumlar, beni sinir krizlerine soktu.

 “O kızın orada ne işi varmış”... “O saatte ne yapıyormuş”... Sana ne, sa-na-ne! Bunlara verilen cevaplar meşrulaştıracak mı tecavüzü?

 


En çok kızdığımsa bu sorulara bir cevap verme ihtiyacı. Ne demek efendim, eğlenmeye çıkmış kız. Neden çıkmasın? O kızın en doğal hakkı değil mi? Sevgilisi de olacak tabii. Hatta o gece birinden hoşlanmış da olabilir. Ama sonra istememiştir. Bunlar da en doğal hakkı.
Biliyorum farkındayım, siz kadın evde otursun istiyorsunuz. Okuma-yazmayı öğrensin yeter. Kafasını evden dışarıya çıkarmasın. En fazla görümcesiyle görüşsün. Göğüsleri çıkmaya başladığı an, hemen evlensin, başınızı belaya sokmasın. Evlenir evlenmez çocuk yapsın, hayatı ondan ibaret olsun. Ancak o zaman kafanız rahat edecek ama o zaman da olmuyor. Kars’ta öz kardeşine tecavüz eden imam mesela. Al işte kız ne sokaktaydı, ne sevgilisi vardı, ne dolmuşa binmişti. Babası tarafından inşaatta tecavüze uğrayan o küçük kız aynı şekilde... Müge Anlı’da anlatılan hikâyeler hep senin o istediğin aile düzenini yaşayanlar değil mi? O salyalı ağzınla diyebilir misin, “Kızın da ne işi varmış orada?” diye.

 


Yazının Devamını Oku

İlişki vampirlerini tanıyalım

23 Ocak 2016
Uzun ilişkilerden çıkıp da birdenbire mutluluğu bulan, yüzü pırıl pırıl ışıldayan insanların sırrını merak ediyorsanız, açıklıyorum.

Basit: Sadece enerji vampirlerinden kurtuluyorlar! Peki nedir, kimdir bu vampirler?

 

 

Magazin dünyası şu son iki yıl ilişkiler anlamında amma yıkım gördü yahu. Ayrılmaz dediğimiz çiftler sapır sapır döküldü. Bunlar birbirini bırakmaz dedik, bir daha birbirlerinin suratlarına bakmadılar. Ne büyük aşk diye başladılar, birbirlerini bıçaklama noktasına geldiler. Ya ben hâlâ “Jennifer Aniston, Brad Pitt ile barışacak” diye düşünen bir insanım. Onlardan çok ben üzülmüşümdür yemin ederim. Ama bir taraftan da bakıyorum, Sinem Kobal nasıl mutlu. Özge Özpirinççi kendini buldu. Serenay Sarıkaya’nın yanına daha ötesi olmaz derken, kız Kerem Bursin ile vurdu gol oldu! Üstelik hepsi pırıl pırıl.

Ayrıldıktan sonra artık mutlu mu oluyorlar, yoksa diğerine nispet mi bilemem. Ama nispet dediğin şey de böyle uzun sürmez herhalde. Bir yaparsın, iki yaparsın, üçüncüde kapısının önünde ağlarsın. Kendimden de biliyorum, bir de uzatıp sündürdükçe mevzudan kopuyorsun. İlişkine bağımlı hale geliyorsun. O bağımlılıktan kurtulduktan sonra sanırım, kendi değerini anlıyorsun.


Sözüm meclisten dışarı, benden içeri. Bazen bu uzun uzadıya süren ilişkilerin temeli aşk meşk değil de, enerji vampirliği olabiliyor. Nedir bu enerji vampirliği, bildiğimiz vampirlik aslında. Senin iliğini kemiğini sömürüyor karşındaki. Bütün hayat enerjini alıyor, seni kendine bağımlı hale getiriyor. Bildiğin senden besleniyor. Bazı insanlardan rahatsız olduğumuz halde hayatımızdan çıkartamayız. Ne yapsak olmaz yani. Bir şekilde o olmadan nefes alamaz hale gelmişizdir. Üstelik bize iyi geldiği falan da yoktur. Tam tersi dibe çeker, üzer, yıkar. Nasıl tanırız bu vampirleri, hatta belki biz bile olabiliriz. Farkında olmadan kaç sabi sübyanın ruhunu elektrikli süpürgeyle çekmişizdir kim bilir.

 

Yazının Devamını Oku

Acı bir ergenlik öyküsü

16 Ocak 2016
‘En İyi Yabancı Film’ Oscar adayı Mustang, iyi bir noktayı yakalamış: Ergenlik.

 Türkiye’de kadın olmanın problemlerinin topunu en güzel, ‘ergenlik’ gösterebilirdi çünkü.

 


Türk yönetmen Deniz Gamze Ergüven’in yönettiği ‘Mustang’ filmi, Fransa adayı olarak En İyi Yabancı Film Oscarı’na aday oldu. “Neden bizden olmadı vay vay” kısmını bir çırpıda geçiyorum. Karadeniz’in bir kasabasında annesi ve babası öldükten sonra akrabalarının yanında kalan ergenlik çağında beş kız kardeşin hikâyesini anlatıyor.
Anadolulu erkek acısından gerçekten artık gına gelmişti. Kadın hikâyelerinde ise ‘ergenliği’ yani en can alıcı kısmını hep göz ardı ediyorduk. Herkesten önce büyümenin verdiği korku ya da sona kalmanın verdiği yetersizlik hissi. Hayatımızın en acı tecrübesi aslında ergenliğimiz. O yüzden ‘Mustang’ konu olarak inanılmaz iyi bir yerden yakalamış.
Türkiye’de kadın olmanın problemlerinin topunu en güzel, ‘ergenlik’ gösterebilirdi. Ama işte, beklenti bu kadar yüksek olunca, ‘ama, işte’si oluyor. Film güzel mi, güzel. İzletiyor mu, evet. Eksikleri var mı,
çooook!

Yazının Devamını Oku