29 Ocak 2007
Sindirim sistemini düzenlemeye yardımcı olan "Probiyotik" süt ürünleri, kolesterol kontrolüne yardımcı olan gıdalar, son zamanlarda market raflarını dolduruyor. Bunlara en son bir Omega-3 yağ asidi türü olan DHA içerikli bir atıştırmalık eklendi. "Fonksiyonel besinler" dediğimiz bu ürünlerin geleceğin gıdaları olduğu doğrudur. Ama bu ürüleri pazarlarken tüketicinin doğru bilgilendirilmesi, yanıltılmaması gerekir.
YEDİKÇE doymayı ama bu arada sağlığına güç katmayı kim istemez! Hele bir de hem doyuyor, sağlığınıza güç kuvvet katıyor, hem de bazı sağlık sorunlarınızın üstesinden gelebiliyorsanız, yani "yedikçe iyileşiyorsanız" böyle bir öneriyi kimse reddetmez. Fonksiyonel gıdalar işte böyle bir şeydir. Onları yiyince sadece karnınız doymaz, vücudunuz daha fazla vitamin, mineral vs. kazanmaz. Bu gıdaların içinde sağlık sorunlarının çözümüne yardımcı olan doğal mucizeler de vardır. Bunlardan bazıları kolesterolünüzü kontrole yardımcıdır:
PROBİYOTİK ÜRÜNLER
Bitkisel stanol ve steroller bunu başarır. Bir kısmı bağırsak fonksiyonlarınızı düzenlemeye, bağışıklığınızı güçlendirmeye destektir: "Probiyotik" bakteriler ve "prebiyotik" besinlerle güçlendirilmiş süt içecekleri ve yoğurtlar bu gruptadır. Fonksiyonel besinlerin daha da çeşitleneceğinden hiç kuşkunuz olmasın. Yakında tansiyonunuzu düşüren sütler, kolesterolü azaltan ekmekler, zayıflatan yoğurtlar rafları dolduracak. Bunlardan bir tanesi, daha birkaç önce tüketicinin kullanımına sunuldu: "Akıl açan atıştırmalık!.."
GELECEĞİN BESİNLERİ
Fonksiyonel besinlerin geleceğin en önemli gıdaları olduğu kuşkusuzdur. "Omega-3" yağ asitleri, bir besini fonksiyonel hale getirmek için kullanılan besin unsurlarının en iyi bilinenleridir. Bilindiği gibi bu çok özel yağ asitleri, hayvansal ve bitkisel kaynaklı olabilmektedir. En önemli özellikleri kanı sulandırmaları, inceltmeleri, damar duvarını koruyup güçlendirmeleri, iyi kolesterol seviyesini takviye edici, kötü kolesterolün damar üzerindeki zararlarını azaltıcı yönünde etki göstermeleridir.
DOYMAMIŞ YAĞLAR
Hayvansal kaynaklı iki omega-3 yağ asiti vardır: "EPA" ve "DHA". Araştırmalar bu çoklu doymamış yağ asitlerinden EPA’nın daha çok damar koruyucu etkisi olduğunu gösteriyor. Omega-3 yağ asitlerinin beyin ve sinir sistemi fonksiyonları üzerinde de ciddi katkıları ve etkileri var. Hamilelik döneminden itibaren düzenli ve dengeli DHA kullanımı, bebek ve çocukluk çağlarında bunun sürdürülmesi çocukların daha sağlık bir sinir sistemine sahip olmalarını, daha güçlü bir zekáya ulaşmalarını kolaylaştırıyor. Bu etki ise omega-3 yağlarından DHA’da daha belirgindir. Anne karnında ve sonrasında dengeli ve düzenli DHA kazanan çocuklarda sinir sisteminin gelişmesinin daha sağlıklı olduğu biliniyor.
CEVİZ VE BALIK
Bitkisel kaynaklı Omega-3 yağ asiti "alfalinolik asit" ise önce vücutta EPA ve DHA’ya dönüşüyor, daha sonra etkili hale gelebiliyor. Bitkisel kaynaklı omega-3’ün en zengin kaynağı ceviz, keten tohumu ve semizotudur. Hayvansal omega-3 pek çok besinde var ama, en çok soğuk sularda büyüyen yağlı balıklarda bulunuyor.
Çocuğu akıllı olacak diye şişmanlatmayın
Ailelerin, çocukları bu ürünleri tüketirken küçük bir atıştırmalık paketle 150 kaloriye yakın bir kalori kazanacaklarını da bilmeleri gerekiyor. Bunlardan günde 2-3 tane tüketen bir çocuğun akıllı olup olmayacağını bilmiyorum ama, kilo sorunu olacağı kesindir. Anne babaların "Çocuğum daha akıllı olsun" diye (!) bu ürünlerin tüketimini abartmamaları gerekiyor.
Fonksiyonel ürünlerin geleceğin en önemli besinleri olduğu doğrudur. Bununla birlikte tüketicinin korunması, yanıltılmaması, yönlendirilmemesi gerekmektedir. Bu aileye DHA içeren yiyeceklerin katılması sevindirici bir gelişmedir ama bunlar akıl gıdaları gibi de düşünülmemelidir. Fonksiyonel besinlerin sağlıklı beslenmenin önemli bir parçası olarak kabul edilmeleri şimdilik yeterlidir.
Tüketiciyi yanıltmadan ürünleri pazarlamalı
Omega-3 yağ asitlerinden biri olan DHA’nın doğumu takiben düzenli ve dengeli alınmasının bilinçsel fonksiyonları iyileştirdiği, öğrenmeyi kolaylaştırdığını gösteren çalışmalar var. DHA’nın düzenli olarak tüketiminin okul çağı ve döneminde öğrenme ve problem çözme yeteneğini geliştirdiği belirtilmektedir.
Gıda üreticilerinin DHA içeren fonksiyonel besinler oluşturma gayreti alkışlanacak bir gelişmedir. DHA içeren sakızlar ve şekerlemeler denendi. DHA’nın yoğurtlara katılması da düşünüldü ve nihayet birkaç gün önce DHA içeren atıştırmalık bir ürün piyasaya verildi. Üretici firma bu ürünü nedendir bilinmez, -muhtemelen en çok bizim çocuklarımızın ihtiyacı olduğunu düşündüğünden olmalı- ilk kez bizim ülkemizde tüketiciye sunduğunu açıkladı.
GÜNDE 10-15 MİLİGRAM
Ben konunun biraz abartıldığını, tüketicinin biraz yanıltıldığını düşünüyorum. En azından benim kişisel kanaatim bu yöndedir. Nedenine gelince: Yanıtlanması gereken birinci soru, DHA’nın günde 10-15 miligram kadar alınmasının gerçekten bir zihinsel kapasite artışı sağlayıp sağlamadığıdır. İkincisi, bu ürünün 6 aylık bir zaman içerisinde pozitif bir sonuç alınabileceğinin ileri sürülmesidir. Bildiğim kadarıyla -yanılabilirim- DHA’nın hangi miktarlarda, ne süre ile alındığında zihinsel gelişime katkı sağlayacağı hakkında güvenilir çok merkezli ve geniş toplum gruplarını içine alan bir çalışma yoktur. Süt ve süt ürünlerine ya da başka besinlere DHA katılmasının sağlığa özellikle sinir sistemine- yarar sağlayacağından kuşku duymamak gerekiyor. Ama bu katkının "çocukların aklını geliştireceği veya o ürünün aklın gıdası" olacağı gibi kavramlarla satılmasının henüz erken olduğunu düşünüyoruz. Beden ve beyin gelişmesine destek olduğunun bilinmesi yeterlidir.
Yazının Devamını Oku 
28 Ocak 2007
Kilonuzu etkileyen pek çok faktör var. Neden belirli bir kiloda bulunduğunuzun yanıtı biraz genlerinizde, neyi ne kadar yiyip içtiğinizde, biraz da yaşam tarzınız ve kültürünüzde gizlidir. Eğer neden kilo aldığınızı bilirseniz, nasıl kilo vereceğinizi de çözersiniz. Bu çözüm için can sıkıcı ve tavizsiz zayıflama programlarından çok lezzetli ve keyifli beslenme planlarına, yani bir aktivite ve yaşam tarzına ihtiyaç vardır.
Sağlıklı bir kiloda olmak, ideal kiloya yakın değerlerde dolaşmak iyi bir şeydir ama, dikkat etmezseniz bu arada aşırı zayıf, hatta sıska biri de olabilirsiniz. Kilonuzu izlerken dikkat etmeniz gereken belli kriterler var: Boyunuza kıyasla kilonuzun ne olduğu, bel çevrenizin kaç cm ölçüldüğü ve 20’li yaşlardan sonra örneğin askere giderken ve döndükten sonra, 20. yaşını kutladıktan sonra kaç kilo aldığınız bu kriterlerin en önemlileridir. Eğer obezite salgınından veya anoreksiya gibi çılgınlıklardan etkilenmek istemiyorsanız akıllı bir kilo yöneticisi olmalısınız. Demet Şener’in bunu başarıyla yaptığını düşünüyorum. Tebrikler...
GÜÇLÜ KASLARIN ROLÜ
Demet Şener formunu korumak için sıkı bir aktivite programı uyguluyor. Programını, yürüyüş, hafif ağırlıklar ve pilatesle çeşitlendiriyor. Çünkü çok iyi biliyor ki "Güçlü ve fit kasları varsa daha kolay yağ yakacak"tır. Fiziksel aktivite sadece yağların depolanması veya biriktirilmiş yağların yakılması için gerekli değildir. Fiziksel aktivite aynı zamanda kas dokusunu artırmakta ve mevcut kas dokusunu muhafaza etmektedir. Atılan her adım, uygulanan her direnç kas hücrelerini büyüme ve gelişmeleri için uyarmakta, kasların daha gergin, sıkı ve formda olmasını sağlamaktadır. Ne kadar çok kasınız varsa o kadar çok kalori yakarsınız.
Sağlıklı ve dinç kaslar siz uyurken de, oturup televizyon seyrederken de kalori yakmaya devam eder. Eğer hareketsiz yaşam sürmekte ısrar ederseniz, kaslarınızı yavaş yavaş kaybedersiniz ve ne kadar az kasınız olursa o kadar az kalori harcayan bir makine haline gelirsiniz. İşin kötüsü kaybedilen kasın yerini yağların almasıdır. Dr. Walter Willett’e göre orta yaşlı birinin aldığı 5 kilo 2,5 kilo kas kaybı ve 7,5 kilo yağ depolaması anlamına gelebilir. Demet Şener’in aktivite notunu işte bu nedenle yüksek tutuyorum: 8
SÜNE ZARARLISI NEDİR?
Demet Şener’in stresle mücadeleye gereken önemi verdiği anlaşılıyor. Süne zararlısı ile tanışıp tanışmadığınızı bilmiyorum! O tahıl tarımıyla uğraşanların iyi bildiği bir parazittir. Buğdayın, arpanın içine çaktırmadan girer, bitkiyi fark ettirmeden için için yer! Dışardan baktığınızda buğday, arpa yine o eski buğday, arpaymış gibi görünür, ama içi çoktan tükenmiş, bitmiştir. Süne zararlısı onu fark ettirmeden, çaktırmadan tüketmiştir. Stresin tam bir "süne zararlısı" gibi hareket ettiğini, bedeni ve ruhu fark ettirmeden ama içten içe tükettiğini, hayat kalitesini azaltıp yok ettiğini iyi biliyor gibi görünüyor. Bu nedenle stres yönetiminin iyi olduğunu düşünüyorum. Demet Hanım’ın stresi yönetme notunu da yüksek veriyorum: 8
DOMATESİ UNUTMAYIN!
Domatesi hafif ısıtırsanız ve birkaç damla zeytinyağıyla donatırsanız vücudunuzun likopenden yararlanma şansını daha da arttırırsınız. Likopen neye mi yarıyor? Likopen mucizevi bir doğal antioksidandır. Kadınları meme ve rahim kanserinden, erkekleri prostat tümöründen ve herkesi kalınbağırsak kanserinden korumada işe yaradığı bilinmektedir. Kalp-damar hastalıklarına karşı güçlü bir antioksidan koruma oluşturduğu ve ciltte birikerek cildin güneşe karşı güçlenmesine yardım ettiği bilinmektedir. Likopen kullanan domates ve domates ürünlerini bolca tüketen kadınlarda cilt daha sağlıklı, sıkı ve parlak kalmaktadır. Demet Şener’in diğer beslenme alışkanlıklarının da sağlıklı ve lezzetli seçimlerle dolu olduğunu söyleyebilirim. Demet Hanım’ın yeme-içme ve beslenme alışkanlıkları bakımından da iyi bir puanı var: 8
Demet Şener’in iyi bir aile mirası olduğunu söylemek zor. Kalp-damar hastalıklarının sık görüldüğü bir aileden geldiği anlaşılıyor. Gerçi "uzun yaşayan insanların yoğun olduğu" bir genetik yapılanmadan geldiği anlaşılıyor ama, yine de yukarıda belirttiğim iyi alışkanlıklarını ısrarla sürdürmesinde yarar var. Demet Hanım’ın genetik miras notu biraz düşük: 7
İYİ UYKU, GÜÇLÜ BELLEK
Demet Şener’in uykuyla ilişkili bir sorununun olmadığı, yeterli süre ve kalitede bir uyku uyuduğu anlaşılıyor. Sırası gelmişken belirtelim: Öğrendiğiniz şeyleri belleğinize daha sağlam yerleştirmek için, yani uzun süreli belleğinizin bir parçası yapmak için sinir hücrelerinizdeki ilk öğrenme izlerinin güçlenmesi gerekiyor. Bu güçlenme sürecine bellek bilimcileri pekiştirme diyor. Pekiştirme süreci bilginin niteliği, karmaşıklığı ve büyüklüğüne ve kişinin bazı mevcut yetilerine göre değişiyor. Bu süreçte sinir hücreleri arasındaki kimyasal bağlantılar büyüyüp gelişiyor, binlerce, milyarlarca sinir hücresi arasında müthiş bir kimyasal mesaj trafiği oluşuyor. Sonuç öğrenilen şeyin sımsıkı kavranması ve güvenli bir şekilde depolanmasıdır.
UYKU BÜYÜTÜR, ÖĞRETİR!
Araştırmalar iyi bir gece uykusunun belleğin bu çok önemli fonksiyonunu yani bilgiyi pekiştirme sürecini olumlu yönde etkilediğini gösteriyor. Edinilmiş bir bilgiyi pekiştirmenin en önemli garantilerinden birinin uyku olduğu belirtiliyor. Bilgiden sonra iyi uyuyanlar, öğrendiklerini daha iyi hatırlıyor. Bunun muhtemel nedeni uykunun sinir hücreleri arasında oluşan bağları güçlendirmesidir. Eğer ileride bellek sorunlarıyla mücadele etmek istemiyorsanız uykunuza özen gösterin. İyi bir uykunun bellek sorunlarıyla mücadele önemli bir faktör olduğunu unutmayın. Demet Şener’e uyku notunu da yüksek veriyorum: 8 Demet Hanım’a sağlıklı, huzurlu ve keyif dolu bir hayat diliyorum.
UNUTMAYIN
3-4 FİNCAN YEŞİL ÇAY YETİYOR
Bir günde üç fincan yeşil çay tüketerek ihtiyaç duyduğunuz günlük antioksidan flavonoid miktarının neredeyse tamamını karşılayabilirsiniz. Eğer buna 1000 mg C vitamini de eklerseniz, antioksidan kapasiteniz daha da artacaktır. Kullandığı domates kapsülleri nedeniyle de güçlü bir antioksidan olan likopenden faydalanılması akıllıca bir yaklaşımdır. Ama likopeni kapsüllerden ziyade salça, ketçap, domates çorbası ya da domatesin kendisinden kazanılmasının daha etkili olduğunu düşünüyorum. Bir günlük likopen ihtiyacınız 3-5 mg kadardır. Bir orta boy domatesin 2-3 mg likopen ile yüklü olduğunu bilirseniz, günde bir domates tüketmenin sorunu çözeceğini bilirsiniz.
HATIRLATMA
Sağlıklı ve kaliteli bir hayatın ipuçlarını anlattığımız YAŞASIN HAYAT PROGRAMI’nı pazar günü Kanal D’de saat 13.00’te izleyebilirsiniz. Bu hafta Mahşerin Dört Atlısı olan kilo, yaşlanma, kolesterol ve hipertansiyon konusunu tartışacağız. Program konuğu Halil Ergün.
NASIL YAŞIYORSUNUZ?
DEMET ŞENER (29) Manken
Bugüne dek herhangi bir ciddi hastalık geçirmedim. Sadece cilt sorunum ve bir de besin alerjim var. Ailemde ise bugüne kadar çeşitli kalp hastalıklarının yanı sıra kalp krizi geçirenler de çıktı. Yine de aile bireylerinin çoğunluğu 80’inden sonra sağlıklı bir yaşam sürdü.
Kiloma çok dikkat ediyorum. Öğünlerim gayet düzenli. Ara öğün tüketiyorum. Ama gün içinde de sık sık atıştıran birisiyim. Bir de hızlı yemek yiyorum. Besin çeşitlerine gelince; hamur işlerinden, tatlılardan uzak duruyorum. Salam ve sucuk gibi şarküteri ürünlerini hiç ağzıma koymuyorum. En sevdiğim yiyecekler zeytinyağlı fasulye, kıymalı karnabahar ve ızgara lüfer veya somon. Süt, yoğurt, peynir, meyve ve sebze gibi besinleri dengeli biçimde yiyorum. Yemeklere sonradan tuz ekmiyorum. Mutlaka zeytinyağı kullanıyorum.
Günde üç fincan yeşil çay içiyorum. Sigara ve alkol kullanmıyorum. Her gün 1000 mg’lık C vitamini alıyorum. Ayrıca üç ay domates çekirdeği (günde bir adet), üç ay magnezyum ve üç ay da üzüm çekirdeği kürü yapıyorum.
Formumu korumak için sıkı bir faaliyet programı uyguluyorum. Haftada bir gün açık havada, haftada üç gün de koşu bandında yürüyorum. Haftada iki gün de pilates yapıyorum. Zaten normal bir günüm de son derece hareketli geçiyor. Stresle iyi mücadele ediyorum. Çünkü her zaman huzurlu, duygularını dışa vurabilen, pozitif düşüncede bir kişiyim.
Yazının Devamını Oku
26 Ocak 2007
Yemek planınızı yaparken, sebze ve meyveleri unutmayın. Sebze ve meyvelerin kanser, kalp-damar hastalığı, kilo fazlalığı gibi yaşlılık ile ilişkili kronik hastalıklardan korunmada ciddi bir destek sağladıklarından kuşku duymayın. Sebze ve meyve seçimlerinizi mümkün olduğu kadar çeşitlendirmeli, değişik sebze ve meyvelerden faydalanmaya çalışmalısınız. Bu besinleri mevsiminde tüketmenin hormonlar ve diğer kimyasallarla kirlenmiş ürünlerden korunmanın önemli bir adımı olduğu düşüncesindeyiz. Olanaklarınız ölçüsünde taze ve sağlam olanlarını tüketmeli, şekli bozuk, rengi, dokusu, kokusu değişmiş, çürüme, bozulma belirtileri oluşmuş sebze ve meyveleri tüketmemelisiniz.
Bu besinleri sadece doymak için değil, sahip oldukları doğal savaşçılardan da faydalanmak için tüketiyorsanız, koyu renkli sebze ve meyvelere öncelik vermelisiniz. Koyu siyah, kırmızı, mor, sarı ya da yeşil olanların daha çok antosiyanin, likopen, lutein, elajil asit, piterositilben, karotenoid ve kateşin içerdiği bilinmektedir. Bu maddelerin hepsi güçlü birer antioksidan, kanser savar ve doku koruyucusudur. Taze ve organik sebze-meyvelerin vitamin ve mineral içerikleri de daha yüksektir.
YAŞLANMAYI GECİKTİRİYOR
Çilek, böğürtlen, kiraz, üzüm, dut gibi küçük-yumuşak meyvelerin antioksidan gücünün daha fazla kanser gelişimini önlediği, bitkisel kimyasal muhtevalarının daha yoğun olduğu bilinmektedir. Bu yiyecekler özellikle C vitamini için güvenilir besin kaynaklarıdır. Aynı besinlerde antioksidan gücü en yüksek olduğu kabul edilen antosiyanin, piterositilben ve elajik asit de bol miktarda bulunmaktadır.
Sebze ve meyvelerin sağlığa yararlı etkilerinden faydalanmak istiyorsanız yukarıdaki önerilere dikkat etmeniz gerekiyor. Bu ürünlerin içinde bulunduğu aktif maddelerden oluşan tablet ve kapsüllerin faydalı olup olmadıkları da kuşkuludur. Bu kimyasal mucizelerin tablet ve kapsüllere doldurulmuş olanlarının faydalı olup olmadıklarını gösteren ciddi ve güvenilir çalışmalar oldukça sınırlıdır.
HAZIR TABLETLER Mİ, DOĞAL GIDALAR MI?
Likopen ve resveratrol ile yapılmış bazı çalışmalarda, bitkisel kimyasalların (likopen kapsülleri, resveratrol tabletleri) hazır tablet veya kapsüller halinde kullanılmasının yararlı olabileceği gösterilmişse de biz bu ürünlerden yararlanmanın en iyi yolunun sebze ve meyveleri doğrudan tüketmek olduğu düşüncesindeyiz. Sebze ve meyvelerde bir arada bulunan çok sayıda vitamin, mineral ve bitkisel-kimyasal, birlikte alındıklarında birbirlerinin etkilerini güçlendiriyor, birlikte daha çok sağlık yararı sağlayabiliyor.
Akşam tatlısı, sabah çikolatasının nedeni
Kişinin günlük alması gereken kalori miktarının öğünlere dağılımı son derece önemlidir. 300-400 kalorilik ana öğünler, 100-150 kalorilik ara öğünler, yeterli ve dengeli bir beslenme planının açılımı için basit bir örnektir. Ancak atlanan bir ana öğün ya da iki ara öğün, akşam yemekten sonra 300 kalorilik bir tatlı veya çikolatayı daha cazip kılacaktır.
Unutmayın vücudunuz için gerekli olan enerji ihtiyacını iki öğünde de almış olabilirsiniz. Ancak bu paylaştırma bir öğünde daha fazla enerji alınmasına, daha geç oluşan bir doygunluk hissine ve yemekten sonra özellikle akşam yemeğinden sonra tatlı kaçamaklarına neden olacaktır. Akşam geç saatte yenen tatlı kan şekerinizde ani değişiklikler meydana getirebilir.
Sabah düşük bir kan şekeri ile uyanıyorsanız, çekmecenizde çikolata saklamaya başlarsınız. Bu kötü alışkanlığı hemen terk etmek için akşam yatmadan iki saat önce yemek yeme işlemini bitirin, akşam yemeğinden sonra ara öğün olarak meyve, az yağlı süt veya yoğurt, meyveli yoğurt kullanın. Tüm bu değişikliklere rağmen sabah tatlısı ile baş edemiyorsanız, sabah kalktığınızda 4 adet kuru kayısı ve bir tam ceviz yemeyi deneyebilirisiniz. Emin olun daha az ve daha sağlıklı bir kalori tercihi yapmış olursunuz.
Kilo kontrol programı
Sağlıklı kilo kaybetmek için izleyeceğiniz en doğru yol şudur:
1. Hekim kontrolü
F Muayene
F Tahliller (ailedeki sağlık sorunları ve kilo almanızı etkileyen durumlar...)
2. Diyetisyen konsültasyonu
F Vücut analizi
F Beslenme davranış değerlendirmesi
F Besin tüketim kaydı ve öyküsü
3. Egzersiz uzmanı ile görüşme
F Günlük aktivite öyküsünün alınması
4. Psikolog ile görüşme
F Psikolojik duruma göre beslenme davranışı değerlendirme
SONUÇ: Doktorunuz tarafından gerekiyorsa ilaç tedavisi, diyetisyenin sağlık durumunuza ve size özel hazırladığı beslenme programı, egzersiz danışmanının size özel hazırladığı bir egzersiz programı ile sağlıklı ve olması gereken kilo kaybını sağlayabilirisiniz.
Şunu unutmayın ki kilo kontrolü bir ekip işidir ve bir kişiyi atlamanız bir adımı eksik atmanız ve başarısız sonuç demektir.
Sorularınız için:
manager@yasasinhayat.org
Tel: (0212) 236 73 00
DİYET GÜNLÜĞÜ
BİR SORU
Sabahları uyanır uyanmaz tatlı bir şeyler yemek istiyorum. Bu durumu nasıl atlatabilirim?
BİR SORU
Sürekli yazılarınızı okuyorum. Beslenmeme dikkat etmeye çalışıyorum, fakat zayıflayamıyorum. Ailemde diyabet hastası var. Diyete başlamadan hangi tahlilleri yaptırmam gerekiyor?
Sertleşme sorununun pek çok sebebi var
"Sertleşme sorunu" vakalarının büyük çoğunluğunun (yüzde 75) psikolojik değil fiziksel kökenli olduğu bilinmektedir. Psikolojik kaynaklı ereksiyon bozukluğu; stres, evlilik sorunları, depresyon, cinsel başarısızlık korkusu, cinsel bilgisizlik ve iç çatışmalara bağlı iken; fiziksel nedenler arasında anatomik, sinirsel, hormonal, metabolik, damar sistemi kaynaklı ve ilaç bağlantılı komplikasyonlar yer almaktadır. Hem organik, hem psikolojik kökenli sertleşme sorunları da günümüzde çok sık görülmektedir.
Damar sorunları, ereksiyon bozukluğunun en sık rastlanan nedenidir. Damar sorunları, penise giden ve penisten çıkan normal kan akışını etkiler. Penise kan gitmesini etkileyen hastalıklar arasında yüksek tansiyon, damar sertliği, şeker hastalığı ve hiperlipidemi (kanda aşırı miktarda yağ bulunması) sayılabilir. Sigara içmek de penise arter yoluyla kan gidişinin yetersiz olmasına yol açabilir.
Ereksiyon bozukluğu bir kere tespit edildikten sonra çeşitli muayeneler ve testlerle sorunun gerçek sebebi, yani psikolojik kökenli mi yoksa organik/fiziksel kökenli mi olduğu bulunabilir. Doğru tedaviyi yapabilmek için önce doğru tanı koymak gerekir. Sorunun sebebine ve derecesine bağlı olarak, mevcut tedaviler arasında intrakavernosal enjeksiyonlar, ağız yoluyla ve sistemik ilaç tedavisi, arter ve toplardamar ameliyatları, protez penis takılması, vakum-sıkma araçları ve davranış terapisi sayılabilir.
Taze sarmısak mı, sarmısak kapsülü mü?
GÜNÜN SORUSU
Bu konuda yapılan son çalışmalardan biri, Stanford Üniversitesi Tıp Merkezi’nde görevli Dr. Christopher Gardner ve arkadaşları tarafından yürütülmüştür. Sarmısakta bulunan ve sağlık açısından büyük yararları olan aktif madde alisindir. Bu madde sarmısak fazla işlem gördüğünde kolaylıkla zarar görmektedir. Bu nedenle en iyi seçim taze sarmısaktır.
YAŞASIN HAYAT BESİN DESTEKLERİ KILAVUZU
FAYDALARI
7 Dolaşım ve sağlıklı cilt için gereklidir.
7 Sinir sistemi fonksiyonlarına yardımcı olur.
7 Karbonhidrat, protein, yağ metabolizmasını düzenliyor.
7 Faydalı kolesterolü artırır, trigliseriti düşürür.
KAYNAKLAR
4 Karaciğer
4 Yumurta
4 Balık
4 Süt ve süt ürünleri
4 Havuç
4 Domates, patates
4 Tahıllar
Vitamin B3 (Niasin, Nikotinit asit)
Yazının Devamını Oku 
25 Ocak 2007
Sağlığınızın korunması ve güçlenmesinde sebze ve meyvelerin önemli bir rolü olduğundan hiç kuşkunuz olmasın. Sebze ve meyveden zengin bir beslenme planınız varsa, sağlık sorunlarının çoğundan ama özellikle bazı kanserlerden korunmada ciddi bir avantaj kazanırsınız.
Bitkisel yiyecekler sağlığa yararlı vitamin, mineral ve diğer besin unsurlarından zengindir. Bol miktarda Flavanol, Polifenol ve Karotenoid yapısında antioksidanlar ile sağlığa yararlı posa ihtiva ederler. Bu doğal maddelerden çoğunun birer kanser savar gibi çalıştığı ya da damarları, dokuları, hücreleri koruduğu da bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
LİKOPEN KIRMIZISI KANSERE KARŞI
Son yıllarda yiyecek-içeceklerin sağlık yararlarına ilişkin bilgilere müthiş bir ilgi var. Gazete, dergi ve televizyonlar bu haberlere geniş yer veriyor. Domatesteki Likopen’in prostat ve meme kanserine, üzüm ve böğürtlendeki Antosiyanin’in akciğer kanseri ve lösemiye, çilek, ahududu ve yaban mersininde bulunan Piterositilben’in sindirim sistemi tümörlerine, narda bulunan Elajik Asit’in yemek borusu ve karaciğer kanserlerine karşı koruma sağladığını belirten haberleri siz de okumuş olmalısınız.
UZMANLAR ’DAHA ÇOK SEBZE-MEYVE YİYİN’ DİYOR
Dünya Kanser Araştırma Fonu’nun 1997’de yayınlanan raporunda sebze ve meyve tüketiminin büyük olasılıkla daha düşük oranda akciğer, mide, kalın bağırsak, pankreas ve meme kanseri riski ile ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır. 2004 Ekim’inde Harvard uzmanları tarafından yürütülen çalışmalardan elde edilen verilerde ise sebze ve meyvelerden zengin bir beslenme tarzının genel anlamda kanserle ilişkisinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
İki önemli kurumun yayınladığı raporlar arasındaki çelişki düşündürücüdür. Bu çelişkiyi açıklamak için yeni araştırmalara ihtiyaç vardır. Uzmanlar bitkilerin üretilmesi, toplanması, taşıma ve depolanma tarzında oluşan değişimlerin bu besinlerin sahip olduğu kanseri önleyici özelliklerin ortadan kalkmasına yol açabileceğini düşünmektedir. Son yıllarda tarımda yaygın olarak kullanılan hormonların, gübre ve ilaçların da bu yararlı etkinin azalmasında etkisi olabilir.
(Devam edecek)
Fazla yağlardan kurtulabilir miyiz?
Zayıflamanın ve fazla yağlardan kurtulmanın altın kuralı, düzenli spor yapmak ve sağlıklı beslenmektir. Aksi takdirde verilen kilolar er ya da geç geri alınacak, harcanan emekler, çekilen sıkıntılar ve para boşa gidecektir.
Bu yolda en sık başvurulan yöntemlerden biri de "yağları aldırmak" yani "liposuction" ameliyatıdır. Liposuction, vücudun belli bölgelerinde birikmiş yağları alarak vücut konturlarını daha düzgün duruma getirmek için yapılan bir ameliyattır. Liposuction ergenlik yaşını geçmiş, sistemik bir hastalığı olmayan kadın veya erkeklere rahatlıkla uygulanabilir.
KOLAY AMA RİSKLİ BİR AMELİYATTIR
Ameliyattan önce hastaların en çok sordukları soru, "Liposuction olduktan sonra yağlar yine aynı bölgelerde birikecek mi"dir. Vücudun belli bölgelerinde yerleşen yağ dokuları diyet ve jimnastikle erimeyecek kadar inatçıdır.
Ama bu dokular liposuction ameliyatından sonra aynı yerde yeniden yağ hücreleri üretmez. Ameliyattan sonra tekrar şişmanlarsanız, vücudunuz bütün olarak genişler ama eski çıkıntılar oluşmaz. Liposuction ameliyatının en önemli riski, ameliyat sonrası ciltte oluşabilecek dalgalanma ve düzensizliklerdir. Burada cerrahın yeteneği ve becerisi kadar, hastanın ameliyat sonrasındaki davranışları da önemlidir. Hastanın ameliyat sonrasında mutlaka kendisine bakması ve kilosunu koruması gereklidir. Dr. Nuri Battal
Tabletleri kırmadan yutun
İlaçların kolay yutulması için parçalara ayrılmasının riskli olduğu belirtiliyor. Tabletlerin ezilmesi halinde, ilacın üzerindeki özel tabaka bozuluyor ve sonuçta çok riskli yan etkiler doğabiliyor. Ezilen ilacın yutulmasından sonra kana karışma süresi kısalıyor ve beklenilenden erken zamanda kana karışan bazı ilaçlar istenmeyen sonuçlar doğurabiliyor.
Özellikle kanser tedavisinde kullanılan Tamoxifen ve Morfin ile yüksek tansiyon tedavisinde kullanılan Nifedipine’in ezilmeden alınmasına büyük özen gösterilmesi gerekiyor. Aksi takdirde kalp krizi başta olmak üzere birçok ölümcül vakaya davetiye çıkarılıyor.
Damarlarınızı korumak elinizde
Damar sertliği önlenebilir, en azından yavaşlatılabilir bir sağlık sorunudur. Damarları sertleştirip kalınlaştıran süreçlerin çoğunun arkasında kan yağı dengesizlikleri, sigara ve aşırı alkol tüketimi, pıhtılaşmayı hızlandıran kan şekeri dengesizlikleri, stresi yüksek bir yaşam tarzı vardır.
Damar içinde plak girişiminin biyolojik süreçleri veya bu plaktan kopan parçaların oluşturduğu pıhtıya bağlı tıkanmaların başlangıcında daima yangısal bir tetikleme noktası vardır. Bu tetikleme noktasını önlemek mümkündür. Yapılması gereken, temel bazı yaşam tarzı değişikliklerinden ibarettir; beslenmeyi dengelemek, kilo kontrolünü iyileştirmek ve bedene ihtiyaç duyduğu hareket sıklığını vermek. Eğer sağlıklı beslenme alışkanlıkları elde edebilirseniz kan kolesterol profilinizi dengeleyebilir, kan basıncınızı kontrol altında tutabilirseniz.
YAŞASIN HAYAT BESİN DESTEĞİ KILAVUZU
Vitamin B2 (Riboflavin)
FAYDALARI
* Antikor üretimi ve büyüme için gereklidir.
* Kataraktı önlemeye yardımcı olur.
* Cilt, saç, tırnak sağlığını korur.
* Demir ve B6 vitaminlerinin emilimini sağlar.
KAYNAKLAR
8 Peynir
8 Yumurta sarısı
8 Balıkyağı
8 Baklagiller
8 Et
8 Süt, yoğurt
8 Kümes hayvanları
8 Yeşil yapraklı sebzeler: Ispanak, Brüksel lahanası, brokoli
8 Mantar
n Dr. Evren Altınel
DİYET GÜNLÜĞÜ
Sorularınız için:
manager@yasasinhayat.org
Tel: (0212) 236 73 00
Uykusuzluk kilolarınızın nedeni olabilir
İşim gereği uykularım çok düzensiz, günde 4 saat uyuduğum zamanlar oluyor. Günden güne artan kilolarımın nedeni uykusuzluk olabilir mi?
Yapılan son araştırmalar, uyku süresi ile iştahı düzenleyici hormonlar arasında bir ilişki olduğunu göstermektedir. Uyurken kilo vermiyoruz elbette ancak uykusuz geçirdiğiniz geceler iştahınızı açıyor olabilir. Uykusuz geçen her saatte daha çok tatlı, yağlı ve tuzlu abur cubur atıştırma ihtiyacı ortaya çıkar.
Yapılan iki yeni araştırmanın sonuçlarına göre; uyku bozukluğu, kilo almaya yol açıyor. Yetişkinlerde artan iş temposu, gece uykularının süresini ortalama iki saat azaltıyor, uyku azalırken alınan kilolar da artıyor.
Bunun yanı sıra tüketilen yiyecekler de uyku kalitesini etkiliyor. Geç saatlerde yenen ağır yemekler, aşırı miktarda tüketilen çay ve kahve, uyku kalitesini bozuyor. Akşam saatlerinde hazmı daha zor ve uzun olan yüksek yağlı ve proteinli besinler uykunuzu kaçırıyor. Akşam yemeklerini en geç 20.00’de tüketmeye çalışın ve bu öğünde daha çok sebze yemekleri, yoğurt, kepekli ekmek ve makarna, bulgur pilavı gibi yiyecekleri tercih edin. Çay olarak da daha çok adaçayı, papatya, ıhlamur, rezene ve melisa gibi bitki çaylarını tercih edin.
Günde 6-8 saatten daha az uyku, diyet yaparken zaman zaman aynı kiloda takılmanın nedeni olabilir. Uykusuz kalmanız gereken gecelerde yanınızda atıştırmalık olarak kuru meyveler, kepekli bisküvi, meyveli yoğurt ve leblebi bulundurabilirsiniz. Ancak porsiyonlara dikkat!
Diyetisyen Nilüfer BAYRAM
Yazının Devamını Oku 
24 Ocak 2007
Kemik kütlesinin azalması ve kemiğe güç veren kalsiyum dolgusunun yavaş yavaş kaybolması, kemik kırılganlığının ve kırık riskinin artmasına yol açar. Osteoporoz olarak bilinen bu sağlık sorunu her yaşta, herkeste görülebilir.
Yaşlandıkça bütün dokular gibi kemiklerin de yapısal bütünlüğü bozulmakta, yaşlılık süreci kemikleri de etkilemektedir. Böyle bakıldığında osteoporoz kemik yaşlanmasının doğal ve belki de bir ölçüde fizyolojik sonucudur. Ortalama yaşam süresinin artması özellikle kadınlarda osteoporozu yaygın bir halk sorunu haline getirmiştir. Bu sorunun önlenmesinin etkili ve düşük maliyetli olduğu bilinmektedir.
ÇOCUKKEN BAŞLAMAK GEREKİYOR
Öyle görünüyor ki osteoporozdan korunma, daha ana rahminde başlatılması gereken bir süreçtir. Hamilelikle birlikte annenin genel sağlığı ve beslenmesi, bu süreci etkileyen ilk etkendir.
Bebeklik döneminde bebeğin beslenmesi, çocukluk ve ergenlik döneminde beslenmeye ilave olarak fiziksel aktivitenin ihmal edilmemesi, genç-erişkinlik döneminde ise risk faktörlerinden kaçınmanın öğrenilmesi osteoporozdan korunmanın küçük ama önemli adımlarıdır. Bir genç kız veya erkekte 20’li yaş döneminde ulaşılan maksimum kemik kitlesi, onu gelecekte osteoporozdan koruyan en önemli güvencedir.
40 YAŞ SONRASI ÇOK ÖNEMLİ
Beslenme ve sağlıklı büyüme, doruk kemik kitlesinin iyi bir gelişim göstermesi, orta yaşlarda sahip olunan kemik kitlesinin dikkatli korunması, erkekte de kadında da orta yaş ve yaşlanma yolculuğunda sağlıklı kemiklere sahip olmanın en önemli garantisidir.
Özellikle menopoza bağlı kemik kaybını minumumda tutabilmek ve ileri yaşta bile kemik sağlığını koruyabilmek son derece önemlidir. Burada iki anahtar faktör vardır. Bunlardan biri düzenli ve yeterli bedensel aktivite, diğeri kalsiyumdan zengin bir diyettir. Böyle bir diyet mutlaka yeteri kadar süt ve süt ürünü, yeşil yapraklı sebze içermelidir.
HATIRLATMA
D vitaminini unutmayın!
Osteoporozu önleyen bir beslenme planı yaparken, D vitamini ihtiyacının da karşılanması gerekmektedir. D vitamini besinlerden ve bir ölçüde de güneş ışığından elde edilmektedir. Bu vitaminin besinsel kaynakları balık yağı, süt ve yumurta sarısı gibi kaynaklarla sınırlıdır. Esas kaynak ise güneştir.
D vitamini kazanımı yaşlandıkça azalmaktadır. Özellikle menopoz sonrası dönemlerde D vitamini takviyesi muhtemelen daha çok önem kazanmaktadır. Bir günlük D vitamini ihtiyacı genç erişkinlerde 400, yaşlılarda 600-800 ünite kadardır.
Kalsiyum ve D vitamininin osteoporozun önlenmesinde en etkili besin unsurları olduğu hep aklınızda olsun. Osteoporoz tedavisinde kullanılan ilaçların etkili olabilmesi için de yeteri kadar kalsiyum ve D vitamini alınması gerekiyor.
Kalsiyum kaynakları neler?
Kalsiyum içeriğine göre yiyecekler; en iyi, iyi, orta ve zayıf kaynaklar olarak sınıflandırılır.
En iyi kaynaklar
Süt ve süt ürünleri;
6 Yoğurt
6 Peynir
6 Ayran
İyi kaynaklar
6 Pekmez
6 Susam
6 Fındık, fıstık vb.
6 Yeşil yapraklı sebzeler
6 Kurubaklagiller
6 Kurutulmuş meyveler
Orta derecede kaynaklar
6 Yeşil sebzeler
6 Yumurta
6 Portakal
6 Limon
6 Çilek
Zayıf kaynaklar
6 Tahıllar
6 Diğer sebze ve meyveler
6 Etler
Diyetisyen
Tuğçe ALTAN
KESİP SAKLAYIN
Güçlü kemikler için yol haritanız
4üYeterli veya önerilen miktarda kalsiyum tüketin. Bunun için günde 2 su bardağı kadar süt veya yoğurt ve 2 kibrit kutusu kadar peynir yemeye özen gösterin.
4 Güneş ışınlarından uygun şekilde ve düzenli olarak yararlanarak D vitamini gereksiniminizi karşılayın.
4 Fazla protein tüketiminden kaçının. Diyetinizin protein miktarını günlük enerjinin yüzde 8-12’si olacak şekilde ayarlayın.
4 Fazla sodyum alımından sakının. Günlük sodyum alımınızı 4-5 gr ile sınırlayın.
4 Kafein alımını sınırlayın. Günde neskafeyi 2-3 fincandan, Türk kahvesini 2 fincandan fazla içmeyin. Çay, kola gibi diğer kafeinli içecekleri de sınırlamayı unutmayın.
4 Aşırı fosfor alımından kaçının. Bu nedenle günlük protein tüketiminizi tekrar gözden geçirin. Çünkü proteinden zengin besinler fosfordan da zengindir.
4 Aşırı alkol tüketiminden kaçının veya hiç tüketmeyin. İçiyorsanız alkol miktarınızı 2 kadeh şarap veya 500 ml bira veya 1 duble (50-75 ml) rakı ile sınırlayın.
4 Orta düzeyde (20-25 gr) posa içeren bir diyet alışkanlığına sahip olun. Çünkü posanın fazla tüketilmesi kalsiyum emilimini olumsuz yönde etkiler.
4 Aşırı incelikten sakının. Beden Kitle İndeksinizi (BKI) 20-25 arasında tutmaya çalışın. Menopoz döneminde 25-27 arasında olması, kemik sağlığınız açısından da emniyetli görünmektedir.
4 Düşük florid içeriği olan suları kullanmayın. Kemik ve diş sağlığı açısından içme ve kullanma sularının flor içeriği 0,7-1,2mg/lt. düzeyinde olmalıdır.
n Diyetisyen Müge Arslan
Doğum kontrol hapı ağrı yapar mı?
- Baş ağrıları ile oral kontraseptiflerin kullanımı arasında ilişki var mı?
Doğum kontrolü amaçlı kullanılan ilaçlar "oral kontrasetifler" olarak isimlendirilmektedir. Bu grup ilaçlardan özellikle östrojen içerenleri ile baş ağrılarının sıklığının ilişkili oldukları düşünülmektedir. 2006 yılında yayınlanan bir araştırmada, baş ağrısı ile östrojen içeren oral kontraseptif kullanımı arasında bağlantı olduğu bildirilmiştir. Bu bağlantı migrenli hastalarda daha belirgin bulunmuştur.
Kemikler için süt mü, süt ürünleri mi daha yararlı?
Vücuda sağlıklı yoldan kalsiyum kazandırmanın en etkili yolu (hangi yaşta olursanız olun) süt ve süt ürünlerini düzenli olarak tüketmektir. 100 gr yoğurdun 200-250 mlg, sütün 125-140 mlg, bir bardak sütün 250 mlg, yoğurdun 300 mlg civarında kalsiyum içerdiğini, 50 gr’lık bir peynir dilimiyle bedene 200 mlg kalsiyum kazandırıldığını bilirseniz, süt ve süt ürünlerinin sağlıklı bir kemik için ne anlama geldiğini daha iyi kavrarsınız.
Yeşil yapraklı sebzelerin, kabuklu deniz ürünlerinin, badem, fındık, fıstık gibi yağlı tohumların, kurutulmuş meyvelerin, kuru baklagiller, pekmez ve susamın da güçlü bir kalsiyum kaynağı olduğunu hatırlatalım.
Süt ürünleri ile kalsiyum kazanırken, bu besinlerin ciddi birer doymuş yağ deposu olduklarını unutmayın. Mümkün olduğu ölçüde tercihinizi yağ oranı azaltılmış süt ve süt ürünlerinden yana kullanın. Bir günlük beslenme planını yaparken erkeklerin 25-65 yaş döneminde 1000 mlg, 65 yaş üstünde 1500 mlg, kadınların 20-50 yaş döneminde 1000 mlg (hamile veya emzikli iseler 1200/1500mlg), 50-65 yaş döneminde 1200-1500 mlg kalsiyuma ihtiyaçları olduğunu aklınızda tutun.
DİYET GÜNLÜĞÜ
Sorularınız için:
manager@yasasinhayat.org
Tel: (0212) 236 73 00
BİR SORU
1 paket çikolata yedikten sonra diyetimi bozmamak için egzersiz yapsam olur mu?
Bedelini ödeyin!
Unutmayın! Diyet yaparken egzersiz yapmak kaçamaklarınızın bedelini ödediğiniz bir kurtarıcı olmasın. Düzenli bir fiziksel aktivite ile beraber yürüttüğünüz beslenme planı, başarınızın anahtarı olacaktır.
Bunun yanı sıra yaptığınız tatlı bir kaçamağın (!) kaç kalori olduğunu ve bu kaloriyi harcamak için egzersizinizi kaç dakika daha uzatmanız gerektiğini bilmek size yardımcı olabilir. Ancak bu kaçamaklar haftada ikiden fazla olursa, değil egzersiz sürenizi artırmanız gün boyu koşmanız bile yetmeyecektir; aman dikkat!
KAÇAMAKLAR
* 100 gr sütlaç (118 kalori)
* 20 gr bitter çikolata (99 kalori)
* 100 gr kabak tatlısı (110 kalori)
* 1 kadeh şarap (130 ml) 96,6 kalori
BEDELİ (10 dakikalık egzersizle harcanan ortalama kalori miktarı)
* Yürüyüş
* 30 dakika 1,6 km (30-45 kalori)
* 20 dakika 1,6 km (40-60 kalori)
* 15 dakika 1,6 km (55-80 kalori)
Diyetisyen Nilüfer BAYRAM
BİR SORU
Genelde haftanın 2-3 günü işim nedeniyle dışarıda yemek yiyorum, bu nedenle kilomda sürekli artış oluyor. Restoranda nelere dikkat edebilirim?
Küçük adımlar
Şimdiye kadar mönüyü elinize aldığınızda ne seviyorsanız ve ne kadar açsanız ona göre tercihlerde bulundunuz. Bu böyle sürmeyecek belli ki... Yıllar geçiyor ve metabolizmanız yavaşlıyor. Artık yediklerinize dikkat etmenin vakti geldi. İşte size küçük ipuçları:
* Yemek öncesi, çiğ veya yoğurtlu sebzeler, sebze suları...
* Yemekte az yağlı, kremasız, kızartılmadan yapılmış ızgara et ve sebzeler, esmer ekmek, sossuz salata, taze meyve veya meyveli pasta...
* Mönüdeki yemeğin tanımı yetersiz ise şu soruları sorun:
* Porsiyon büyüklüğü ne kadar?
* Yemekler sıvıyağ ile mi yoksa katı yağ ile mi pişirilmiş?
* Balık veya et ızgara mı yoksa kızartılmış mı?
* Üzerindeki sosta neler var?
* Sosu yemekten ayrı olarak getirebilir misiniz?
* Kızartılmış yerine fırınlanmış yiyecekler var mı (patates, biber, patlıcan vb.)?
Bu soruların cevaplarını takip ederek atacağınız küçük adımlarla yapacağınız değişiklikler, emin olun kilonuza yansıyacaktır.
Diyetisyen Güneş AYIR
Yazının Devamını Oku 
23 Ocak 2007
Zaman zaman ortaya çıkan ve kısa sürede kendiliğinden iyileşen öksürük sorununu yaşamayan yoktur. Sağlıklı insanlar için önemsiz olan bu belirti, şiddeti ve sıklığı artınca -hele bir de hastalık sebebi olunca- önemli ve can sıkıcıdır.
Öksürük, akciğerleri koruyan bir refleks mekanizması ve fizyolojik bir korunma sistemidir. Bu refleks akciğere yabancı cisimlerin girmesini önlemekte, hava yollarında oluşan aşırı salgının atılmasını sağlamaktadır.
GENİZ AKINTINIZ VAR MI?
Uzun süreli öksürüğün en sık nedenleri postnazal akıntı (geniz akıntısı), astım ve gastroözofegeal reflü hastalığıdır. Geniz akıntısı bu sorunun neredeyse birinci nedeni gibidir. Sinüzit, alerjik veya alerjik olmayan burun iltihaplanmaları (rinit) ve çevresel kaynaklı tahriş edici maddeler, geniz akıntısının en önemli nedenleridir.
2-3 haftadan fazla süren kuru ve tekrarlayıcı öksürüklerin virüs kaynaklı bir enfeksiyondan veya özel bir çeşit astımdan da kaynaklanması mümkündür. Astımın sadece öksürükle seyreden özel bir tipi vardır.
ASTIM VE REFLÜYE İŞARET EDEBİLİR
Nefes darlığı ve hırıltılı solunum gibi astım işaretleri olmaksızın, sadece kuru, inatçı ve tekrarlayan bir öksürükle ortaya çıkan bu özel durum egzersiz, soğuk ve kirli hava solunması, virüs kaynaklı solunum yolu enfeksiyonlarıyla daha da şiddetlenmektedir.
Reflü hastalığı öksürüğün sık görülen nedenlerinden biri haline gelmiştir. Reflü sorunu çözümlenmeden öksürük ortadan kaldırılamamaktadır. Reflü sorununun daha ileri aşaması ses oluşumunu sağlayan yutak bölümünün de olaya katıldığı durumdur. Bu hastalığa da öksürük, ses kısıklığı, boğaz ağrısı-yanması, yutkunma zorluğu gibi şikayetler eklenmektedir.
İLAÇLAR DA ÖKSÜRTÜYOR
Uzun süreli öksürüğün çoğu kez gözden kaçan bir nedeni de ilaçlardır. Hipertansiyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar (ACE baskılayıcıları) kronik öksürüğe yol açabilmektedir. İlaç kesildikten sonra öksürük de ortadan kalkmaktadır. Bazı enfeksiyon hastalıklarının iyileşmesinden sonra belirli bir süre öksürük şikayeti devam edebilmektedir. Bu duruma özellikle boğmaca ve virüs kaynaklı solunum yolu enfeksiyonlarında rastlanmaktadır.
Uzun süreli öksürüğün psikolojik nedenli olanları da vardır. Sık aralıkla gelen gürültülü ve patlayıcı tarzda öksürük nöbetleriyle kendini gösteren psikolojik kaynaklı öksürük sorunu, uykuda kaybolmaktadır. Bu problemin altında bazen dikkat çekme isteği, bazen okul fobisi, depresyon gibi sorunlar yatmaktadır.
KANSER BELİRTİSİ OLABİLİR
Kronik öksürüğün, kronik bronşit, bronşiektazi, sarkaidoz, tüberküloz, bağışıklık sistemine bağlı akciğer hastalıkları, dış kulak yolu hastalıkları, tiroit hastalıkları, kalp yetmezliği gibi nedenlerle de meydana gelebileceği bilinmektedir.
Uzun süren ve tekrarlayan öksürüklerin bazen sinsi seyirli akciğer kanserinin ilk ve tek belirtisi olabileceğini de unutmamakta yarar vardır. Akciğer kanserinin seyrinde yüzde 70-90 oranında öksürük görülmektedir. Uzun süreli ve tekrarlayıcı öksürük, ciddi bazı sağlık sorunlarının işareti olabildiği gibi yaşam kalitesini azaltması nedeniyle de ciddiye alınması gereken bir sağlık problemedir.
Bağırsak bakterileri obezite nedeni mi?
İnsan bağırsağında sindirime yardım eden milyarlarca bakteri yaşıyor. Washington Üniversitesi’nde yapılan yeni bir araştırmaya göre, bu "arkadaş" bakteriler obeziteye yol açabiliyor.
Şişman farelerden aldıkları bağırsak bakterilerini zayıf farelere yerleştiren araştırmacılar, bir süre sonra zayıf farelerin kilo almaya başladığını gözlemlemişler. Buna göre bazı bakterilerin yemeklerdeki kaloriyi bağırsaktan daha fazla emerek, yağ depolanmasını artırdığını söyleyen bilim adamları, bunun obezite tedavisinde bir çığır niteliği taşıdığını belirtiyorlar.
İnsan deneklerle yapılan araştırmalar kısıtlı sayıda olmasına rağmen, obez kişilerde yüzde 20 daha fazla "Firmicutes" bakterisi ve yüzde 90 daha az "Bacteroidetes" bakterisi saptayan araştırmacılar, inceledikleri obez bireylerde kilo kaybıyla birlikte Firmicutes’in azalttığını ve Bakteroidetes’in arttığını gözlemlemişler.
Rahim ağzı kanseri aşıyla önlenebilir mi?
Rahim ağzı kanserinin en önemli sebebi HPV adı verilen ve çoğunlukla cinsel ilişkiyle bulaşan bir virüstür. Kanser, bu virüsün rahim ağzındaki hücrelerin içine girip bu hücrelerin yapısını bozmasıyla başlayan bir sürecin sonunda oluşur. Düzenli kontrol yaptıran kadınlarda ise henüz kanser başlamadan hücre bozuklukları tespit edilip, tedaviyle başarı sağlanabilmektedir. HPV virüsünün en sık görülen 4 tipine karşı aşı geliştirilmiştir. Bu tiplerden özellikle 2’si kansere yol açabilir. Bu aşı, 2007 baharında Türkiye’de de kullanılmaya başlanacaktır.
Başlangıçta aşı yapılmadan önce hiç bu virüsle karşılaşılmamış olması gerektiği düşünülürken, erkekler de taşıyıcı veya hasta olabileceklerinden herkesin bu aşılamayı yaptırması gerektiği savunulmaktadır. Ancak erkeklerle ilgili çalışmalar henüz tamamlanmamıştır.
Aşı 3 doz halinde yapılıp, ilk aşıdan 2 ay ve 6 ay sonra 2 aşı daha olunmalıdır. Geliştirilen bu aşının yüzde 100 koruma sağladığı gösterilmiştir. HPV virüsüyle karşılaşanların önemli bir kısmında vücut bu virüsü temizleyebilmektedir. Ancak yine de kendimizi garantiye almak için aşının yapılmasını tavsiye ediyoruz.
Şarap mı, üzüm suyu mu?
Üzüm suyunun yüzde 100 doğal ve saf olmak koşuluyla, şarabın sağladığı damar güçlendirici etkiyi gösterebileceğini düşündüren bulgular vardır. Kırmızı üzümde de, üzüm suyunda da damara yararlı antioksidan Flavonidler bulunmaktadır. Kanın pıhtılaşmasını engelleyen ve şarapta bulunduğu bilinen yararlı madde Rezveratrol de üzüm suyunda vardır.
Rezveratrol üzümün en çok çekirdek ve kabuk kısmında yer almaktadır. Eğer üzümün sağlık yararlarından faydalanmak istiyorsanız, şarap yerine üzümün kendisini (tabii ki çekirdeğiyle birlikte) yiyebilir veya suyunu tüketebilirsiniz. Bu şekilde aşırı alkol tüketimine bağlı yüksek tansiyon, karaciğer hasarı, şişmanlık gibi sorunlardan da uzak kalırsınız.
YAŞASIN HAYAT BESİN DESTEKLERİ KILAVUZU
A Vitamini
FAYDALARI
Antioksidan etkisi vardır.
Gece körlüğü ve diğer göz sorunlarını önler.
Akne gibi bazı cilt bozukluklarını önler.
Bağışıklığı güçlendirir.
Soğuk algınlığı, akciğer ve idrar yolu enfeksiyonlarına karşı korur.
Kansere karşı koruyucudur.
KAYNAKLAR
Karaciğer
Balıkyağı
Yeşil-sarı sebzeler: Kayısı, kuşkonmaz, brokoli, havuç, sarmısak, papatya bitkisi, şeftali, balkabağı, lahana, kırmızı biber, ıspanak, tatlı patates, şalgam otu, yeşil kabak n Dr. Evren Altınel
BİR SORU
Diyet yaparken salata yemekten sıkılıyorum, onun yerine geçebilecek başka bir yiyecek yok mu?
Salata yemek, diyet demek mi?
Salata verecekseniz diyet yapmam" ifadesi ile başlayan bir diyet görüşmesi, daha baştan kısırdöngüye girmiştir bile... Diyet listelerinin belki de en önemli oyuncusu olan salatalar bir süre sonra neden sıkar ya da sağlıklı beslenme planının bir parçası olan salata neden sadece diyet yaparken yenilen bir besin olarak algılanır?
Salata sağlıklı bir beslenme planının en zengin posa kaynaklarındandır. Özellikle diyet yaparken kabızlık şikayetleri ile karşılaşmamak için salatadan vazgeçmeyin. Salatalarınızı çeşitlendirmenize yarayacak öneriler, sizi salata düşmanlığından kurtaracaktır.
* Öğününüzde bulunan bir dilim ekmeğinizi 4 kaşık haşlanmış kurubaklagile (haşlanmış mercimek) veya 1 küçük boy patatese çevirerek salatanıza ekleyebilirsiniz.
* Salatanıza ilave edeceğiniz 1 tatlı kaşığı zeytinyağını zaman zaman 2 adet cevize çevirerek tüketebilirsiniz.
* Sadece yeşillik, domates ve salatalık ile yaptığınız salatanın sıkıcılığından kurtulmak için kabak, patlıcan, karnabahar, semizotu, ıspanak, közlenmiş kırmızı biber gibi sebzeleri yoğurtla hazırlayıp salata olarak mönüye ilave edebilirisiniz.
* Yağsız salata tüketmeniz gerekiyorsa, salatayı 1 tatlı kaşığı nar ekşisi ve 1 yemek kaşığı yoğurt ile hazırladığınız sosla tüketebilirsiniz.
BİR SORU
Ben dışarıdayken diyetimi sürdürmekte çok zorlanıyorum. Kafede otururken bir şeyler içmek istiyorum ama ne içeceğimi bilemiyorum...
İçecek mönünüz
Diyetinizi tehlikeye atan yerlerden biri de kafelerdir. Arkadaş toplantıları, baş başa sohbetler, doğum günleri, buluşmalar ve elinize tutuşturulan mönü! Evet yine aynı soru... Belki de evden çıkmadan bir şeyler yediğiniz için yiyecek sayfasını hızla ve rahatça geçtiniz, ama bir şeyler içmek lazım... Peki sizin mönünüzde olanlar neler? İşte seçenekleriniz:
Sıcak içecekler
Bitki çayları (şekersiz, tatlandırıcı olabilir)
Çay (şekersiz, tatlandırıcı olabilir)
Sade kahve
Sade veya orta Türk kahvesi
Az yağlı süt ile yapılmış kremasız kahveler
Soğuk içecekler
Limonata (mümkünse tatlandırıcı ile yapılmış)
Taze sıkılmış meyve suyu (orta büyüklükte bir bardak ile)
Buzlu az yağlı süt ile yapılmış kahveler
Diyet içecekler (kola-gazoz)
Soda
Soda-limon
Soda-taze sıkılmış meyve suyu
Krema, süt tozu içermeyen, şeker ilavesi yapılmamış sıcak veya soğuk içeceklerle sohbetinize ve diyetinize kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.
DİYET GÜNLÜĞÜ
Sorularınız için:
manager@yasasinhayat.org
Tel: (0212) 236 73 00
Yazının Devamını Oku 
22 Ocak 2007
Yaşlanma evrensel bir süreçtir. Vücudunuz zamanın yıpratıcı etkisiyle dönüşü olmayan yapısal ve işlevsel bazı değişiklikleri mutlaka yaşayacaktır. Bu değişimlerin sonucunda ruhunuz ve bedeniniz olması gereken bazı değişimleri, siz ne yaparsanız yapın, geçirecektir. Ama yaşlanmak, keyifli, kaliteli bir hayat geçirmek için bir engel değildir. Bazı sağlık kurallarına uymak şartıyla...
YAŞLANDIKÇA vücut direnciniz azalacak, boyunuz kısalacak, saçlarınız kırlaşıp, cildiniz kırışacaktır. Bu biyolojik ve doğal süreci asla durduramazsınız. Yaşlanmanın en üzücü yanı; onun bir kayıplar ve çöküşler süreci gibi algılanmasıdır. Doğrudur: Çocukluk, ergenlik, genç-yetişkinlik dönemlerinde sürekli gelişen, büyüyen vücudunuz yaşlandıkça zayıflamakta, küçülüp ufalmaktadır. Yaşlı insanlar daha sık hastalanmakta, süregen hastalıklara daha kolay yakalanmakta ve daha zor atlatmaktadır.
DÜNYAYI SİNDİRMEK
Yaşlanırken de keyifli, kaliteli bir hayat sürmek için sadece yediklerinize, içtiklerinize dikkat etmeniz, uykunuza, egzersiz ve strese önem göstermeniz yetmez. İyi yaşlanmak için yaşadığı dünyayı iyi sindirmiş, yıllarını huzurla, keyifle geçirmiş biri olmak da gerekiyor.
Eğer zarafetle yaşlanmayı becerebilirseniz, yaşınız ne olursa olsun, başarılı ve üretken biri olarak kalacaksınız. Yaşlandıkça sivriliklerinizi törpüleyecek, fazlalıklarınızdan, ağırlıklarınızdan kurtulacaksınız.
Araştırmalar gösteriyor ki, "sosyal kelebekler" hem daha uzun yaşıyor, hem de daha az hastalanıyor. Bunlar çok renkli kelebekler. Renk renk hobileri, farklı renkte dostlukları, çevreleri, gökkuşağı kadar çekici ve olumlu düşünceleri, güçlü bir dost çevreleri var. Hayatın içinde değil, neredeyse tam çekirdeğinde yer alıyorlar. Çevrelerinde olan bitene müthiş duyarlılar.
İLİŞKİ DETOKSLARI
İyi yaşlanmak iyi alışkanlıklar edinmeyi de zorunlu kılıyor. Zerafetle yaşlananlar, iyi alışkanlıkların bulaşıcı olduğunu iyi biliyor. İyi yaşlanmanın önemli kurallarından biri de zaman zaman "ilişki detoksları" yapmaktır. Gerektiğinde zorlanmış, yıpranmış, faydasız ilişkileri bırakmak, yeni, yapıcı, keyifli ilişkiler oluşturmaktır. Huzurlu, keyifli ve mutlu bir yaşlı olmak istiyorsanız öncelikleri beyniniz ve kalbinize vermelisiniz.
YAŞLANMAYI HIZLANDIRAN ETKENLER1- Kötü beslenmek
2- Sigara ve alkol
3- Egzersiz yetersizliği
4- Diyabet, hipertansiyon, damar sertliği gibi kronik hastalıklar
5- Yoğun stres
6- Uyku problemleri
7- Kas ve eklem sorunları
8- Güvensizlik duygusu
9- Yalnızlık
10- Aidiyet duygusunun yetersizliği
Duygu antrenmanları yapın
Yaşlanırken ne yapıp edip yalnız "anılar" değil "umutlar" da biriktirmeli, "erdem"in hoşgörüyle, "güven"in dostluk ve bilgelikle iç içe olduğu, sağlıklı bir beyin-kalp ilişkisini gerçekleştirmelisiniz. Beyninizin kaslarınız gibi çalıştığını unutmamalı, ona sık sık "faydalı duygu antrenmanları" yaptırmalısınız. Okumalı, öğrenmeli, düşünmeli, sevmeli, gülmeli, kızmalı -ama hiddetlenmemeli- ağlamalısınız. Yeni şeylerden hoşlanmalı, yeniliklere hazır olmalısınız.
İyi yaşlanmak istiyorsanız iyimser biri olmaya ve öyle kalmaya özellikle dikkat etmelisiniz. İyimser olmanın her şeye iyi geldiğini, her şeyi iyileştirdiğini bilmelisiniz. İyimserliğin dış görünüşünüzü bile etkileyeceğinden, sizi daha mutlu ve güzel göstereceğinden şüphe etmemelisiniz. İyimser olanların kalp-damar sağlıklarının, cinsel yaşamlarının daha sağlıklı olduğunu gösteren çalışmalar var.
Evli çiftler daha uzun yaşıyor
7Eğer zarafetle yaşlanmakta kararlıysanız mutlaka evlenmeye, evliyseniz onu mutlulukla sürdürmeye çalışın. Araştırmalar evliliğin hayatı uzattığını gösteriyor. Evli insanlar, bekarlara göre hem daha uzun, hem de daha sağlıklı ve kaliteli bir hayat sürüyor. Evliliğin yaşlılığın süresi ve kalitesine olan etkisinden tam doz faydalanmak istiyorsanız birlikte yaşamakta yetmiyor. Nikahta keramet var!
Maneviyatınızı güçlendirin
7Maneviyat iyi bir yaşlılığın giriş kapısıdır. Manevi bağları güçlü olan yaşlılar, kendilerini daha huzurlu ve güvende hissediyor. Endişeden, korkudan uzak bir hayat sürüyor. Maneviyat ne kadar erken yaşlarda güçlendirilirse etkisi o kadar belirginleşiyor. Bir yere, bir şeye, bir inanç, duygu ve düşünceye ait olduğunu hissedenler stresle daha kolay baş ediyor. Bu insanlar daha az hastalanıyor, hastalanınca da hızla iyileşiyor.
Aile bağlarınızı çok sıkı tutun
7Yaşlılığını ruh ve beden sağlığı içinde huzurla geçirenlerin neredeyse tamamı güçlü aile bağları olan insanlardır. Bu bağlar onlara güven ve umut veriyor. Her ne şekilde sağlanırsa sağlansın "aidiyet duygusu" yaşlılık yolculuğunun en geçerli biletidir. Her zaman, her koşulda ve her yerde geçmektedir.
Az eleştirin bol bol övün
7İyi yaşlanan insanların ortak bir özellikleri de "Marifet iltifata tabidir" deyimine sıkı sıkıya bağlı olmalarıdır. Bunların çoğu "eleştiride kıskanç övgüde cömert" insanlardır. Kolay kolay eleştirmezler eleştirirken dövmezler. Küçük başarıları bile alkışlamaktan asla vazgeçmezler. Yüreklendirirler, teşvik ederler, güç verirler ama bunları yaparken asla yalan da söylemezler. Eğer zarafetle yaşlanan biri olmakta hálá kararlıysanız sadece "ne yiyelim, ne içelim, ne kadar yürüyelim, ne sürelim" dörtlemesinin içine takılıp kalmayın.
Yazının Devamını Oku 
21 Ocak 2007
Hastalarımın çoğu kolesterol sorunuyla uğraşıyor. Serdar Erener’in de kolesterol sorunu var. Türkiye’de kolesterol sorununun bu kadar yaygın olması şaşırtıcı. Akdeniz tarzı bir beslenme alışkanlığına rağmen, Türk halkının önemli bir bölümünün kolesterol profili bakımından karnesi kötüdür. Belki de bu nedenle, her hafta bu köşeden kolesterol ve sağlık ilişkisi üzerine bir şeyler yazmak zorunda kalıyorum. Bu sayfada ağırladığımız konukların neredeyse tamamında kolesterol sorunu mevcuttu.
TÜRK HALKI BİR "İYİ KOLESTEROL" FAKİRİDİR
Genetik nedenlerle Türk toplumunda yaygın bir iyi kolesterol düşüklüğü sorunu vardır. Kötü kolesterol yüksekliğinin nedeni ise geniş epidemiyolojik araştırmalar ve beslenme tarzı incelemeleri gerektirir. Gözlemlerimize göre fazla miktarda doymuş yağ tüketimi bunun ilk nedenidir. Hayvansal yağ kaynaklı doymuş yağları fazla tüketen bir toplumuz. Ve ne yazık ki bu yağlar, henüz açıklanamayan bir mekanizmayla, süratle kötü kolesterole dönüşür. Doymuş yağ zengini sucuk, pastırma ve yağlı etlerden yapılmış kebapları, lahmacun, döner ve ızgaraları seviyoruz. Ama bu sevgiyi galiba biraz abartıyoruz. Biliyorum kebap tutkunları öncelikle Sevgili Kanat Atkaya ve arkadaşları (!)- bana kızacaklar ama ne yazık ki bu önemli bir gerçek.
BEN DE BİR KEBAP SEVERİM!
İtiraf edeyim: Ben de bir kebap tutkunuyum. Pirzolayı, sucuğu, şişkebabı ben de çok seviyorum ama kolesterolümü yükselttiğinden mümkün olduğu kadar az tüketiyorum. Doymuş yağ tüketimimizi arttıran bir diğer faktör de; yoğurdu, peyniri ve ayranı tam yağlı olarak yiyip içmekten hoşlanmamızdır. Süt ürünlerinin içerdiği doymuş yağların, yağlı kırmızı etteki doymuş yağlardan sağlık yönünden hiçbir farkı yoktur. Bu yağlar da süratle kolesterole dönüşen damar tıkayıcı besinlerdir. Ayrıca en az Orta Avrupalılar kadar "tereyağı sever" bir toplumuz. Pilavın, böreğin tereyağlısına bayılıyoruz. Tüketimin miktarını hızla arttırdığımız dondurmanın da içerdiği krema nedeniyle önemli bir doymuş yağ kaynağı olduğunu hatırlatmak isterim. Bu pazar sabahında biraz keyfinizi kaçırdım ama doymuş yağ tüketiminizi kısıtlamazsanız, kolesterol yüksekliği sorununuzu çözmeniz gerçekten zordur.
DOĞRU BESLENİYOR
Serdar Erener işte bu nedenle kırmızı eti ciddi oranda sınırlıyor. Doğru da yapıyor. Çünkü kolesterol yüksekliği problemi var ve bu problemini ilaç kullanmadan çözümleyebilmesi için bu önlemleri alması gerekiyor. Serdar Bey’in beslenme planı için "bravo" diyorum ve yüksek bir not veriyorum: 8
Bunun bir başka nedeni de tuzu, şekeri kararında kullanması, kilosunu iyi yönetmesi ve öğün atlamamasıdır. Biraz fazla miktarda kahve tüketmesi dışında ciddi bir kusuru yok gibi görünüyor.
RUHU AKTİF BEDENİ TEMBEL
Serdar Erener’in bedensel aktivite alışkanlığı pek yok gibi görünüyor. Haftada bir kez yaptığı açık hava yürüyüşlerinin yararlı ama yeterli olmadığı kanaatindeyim. İyi ki hareketli bir yaşam tarzı ve bedensel aktivitesi yüksek bir mesleği var. Sanıyorum yoğun bir tempoda sürdürdüğü reklam çekimleri ve diğer aktiviteleri nedeniyle gününün önemli bir kısmını yürüyerek geçiriyor ama bize göre bunlar yeterli değil. Serdar Erener’in aktivite düzeyi ortalaması düşük, notu da bu nedenle az: 6
KULUÇKA USTALARI DAHA ÇOK ÜRETİYOR
Serdar Erener, dünyanın en riskli mesleklerinden birini yapıyor. Sürekli yeni ve dikkati çeken bir şey üretmek, farklı, konuşulan, kendinden bahsettiren ama aynı zamanda sempati yaratan fikirler -ve bunları yaşayan reklamcı- üretmek, görsel bakımdan da hayata geçirmek zorunluluğu gerektiren bir mesleği müthiş bir tempoda yürütmeye çalışıyor.
Eğer yaptığınız iş hem "iyi bir kuluçka ustası" olmayı, hem de "yüksek frekanslı bir üretkenlik sancısını" aynı anda yaşamayı gerektiriyorsa, tam bir "stres bombardımanı" altındasınız demektir. Bunu zor bir yanı da ürettiklerinizi hem tüketicinin, hem de üreticinin beğenmesi için tasarlayabilmek olsa gerek. Sadece bu nedenle değil biraz da işini fazla önemsemesinden olsa gerek, Serdar Erener’in yoğun bir stres yükü altında girdiği görülüyor. Allah’tan, o iyi bir teflon stratejisi uygulayıcısı. Buna rağmen yine de sabah yorgunlukları var ve ufak-tefek infilaklar yaşayabiliyor! Serdar Bey’in stresle mücadelede başarılı biri olduğuna ben de katılıyorum. Stres yönetim notunu bu nedenle iyi bir derecede tutuyorum: 8
GENETİK MİRASI İYİ
Serdar Erener’in genetik mirasıyla ilişkili, kolesterol yüksekliği dışında ciddi bir problemi bulunmadığı anlaşılıyor. Kolesterol yüksekliği yönetilebilir düzeyde görünüyor. Genetik miras notu bu nedenle iyi: 9
ZAMAN PASTASINI İYİ DİLİMLİYOR
Serdar Erener, kendini yaşayan, kendine zaman ayırmayı beceren, özel ve farklı hobilere sahip, olumlu düşünen ve işinden müthiş keyif alan bir iç örgütlenmeye sahip. Bu ona iyi bir beden-ruh organizasyonu oluşturma, gerektiğinde biraz yavaşlama, gerektiğinde de geri çekilme ve durma şansı veriyor. Serdar Bey’in yaşam tarzı değişimleri bakımından da sosyal ilişkileri ve dostluk, arkadaş, çevre bağları yönünden de iyi notları var.
Bütün bunlar huzuru daha kolay yakalamasını sağlıyor. "Kötümser kişilerin yıldızların sırrını keşfedemediği, ıssız topraklara yolculuk yapma cesaretini gösteremediği ve insan ruhuna yeni bir cennetin kapılarını açamadığı" fikrine ben de katılıyorum. Olumlu kişilik örgütlenmesinin, sade ve güçlü çevresinin, kitaplarla, sinema filmleri ve müzikle yakın ilişkilerinin, çalıştığı ve yaşadığı ortamı güzelleştirmek yönündeki çabalarının Serdar Bey’in de yaşamını güzelleştirdiğini, kolaylaştırdığını düşünüyorum. Kişisel alışkanlıklar ve yaşam seçimleri notu: 8
Serdar Bey’e sağlıklı, huzurlu, verimli ve keyifli bir hayat diliyorum.
NASIL
SERDAR ERENER (46)
Reklamcı
Genelde sağlık durumum iyi. Bugüne kadar ciddi denebilecek bir rahatsızlık geçirmedim. Sadece kolesterolüm yüksek. Ayrıca hazımsızlıktan mustaribim. Zaten ailemde de önemli hastalık geçiren kimse yoktu. Ama pek azı 80’inden sonra sağlıklı bir yaşam sürebildi.
Biraz da kolesterol sorunu yüzünden beslenmeme özen gösteriyorum. Örneğin kırmızı eti neredeyse hiç ağzıma koymuyorum. Hamur tatlılarından uzak duruyorum. Mutlaka sıvı yağ kullanıyorum. Öğünlerim düzenli. Kahvaltı yapmayı ihmal etmiyorum. Öğün arası sık sık atıştırıyorum. Ama öyle davetlerde yemeğin dozunu kaçıran bir kişi değilim. En çok sevdiğim üç yiyecek palamut balığı, salata ve kabak tatlısı. Tavuk, balık, peynir ve meyve soframda hep bulunuyor. Ama süt ve yoğurtla aram iyi değil. Yemeklere hiç tuz ekmiyorum. Günde 3-5 adet Türk kahvesi içiyorum. Bazen bunlara Starbucks’tan aldığım bir cafe latte ekleniyor. Sigara kullanmıyorum, günde 1-2 kadeh şarap içiyorum.
İşim gereği günüm çok hareketli geçiyor. Ama bunun dışında egzersize çok vakit ayıramıyorum. Haftada bir gün açık havada yürüyüş yapabiliyorum. Zaman sorunu nedeniyle stresli bir işim var. Bunun tek etkisini sabah yorgunluğu olarak gördüm. Yine de stresle mücadelem başarılı. Bunun için antioksidan katkılardan faydalanıyorum. Belki de biraz da yaşama olumlu bakmamın etkisi var. Çünkü kendine değer veren bir kişiyim. Duygularımı her zaman özgürce dışa vurabiliyorum. Sıklıkla pozitif düşüncedeyim. Belki de en önemlisi işimden büyük keyif alıyorum.
BİR ÖNERİ
EGZERSİZ, EGZERSİZ, EGZERSİZ
Vücudunuz bir günde aldığınız toplam kalorinin yüzde 60’ını temel metabolik ihtiyaçlarını karşılamada, yüzde 10’unu besinlerin sindirimi ve emiliminde, yüzde 30’unu ise yaptığınız fiziksel aktivitelerde kullanmaktadır. Eğer kilo vermek veya kilonuzu korumak istiyorsanız fiziksel aktiviteyle harcadığınız enerji miktarını artırmalısınız. Bunun için düzenli ve etkili aerobik egzersizleri yapmanız gerekli. Hiçbir ilaç veya sihirli iksirin ve hiçbir besinin (greyfrut, limon, maydanoz) aldığınız kalorileri siz otururken yakacağını düşünmeyin.
Besinlerle aldığınız fazla enerjiyi sadece ek bir bedensel aktiviteyle harcayabilirsiniz. Gün boyunca daha aktif olarak, yüzde 30 civarındaki normal fiziksel aktivite payınızı yüzde 40-45’lere çıkarmanız sandığınızdan daha kolaydır. İdeal kilonuzu korumak istiyorsanız sadece besinlerle aldığınız kalorileri saymanız ve sınırlamanız yeterli değildir. İlave aktiviteler oluşturarak fazla kalorileri yakmalısınız: Yürüyün, tenis oynayın, parklarda dolaşın, merdiven çıkın... Kilonuz olsun olmasın, aktif biri olmakla yetinmeyin, egzersiz yapmaya bakın.
Uzmanlar ne diyor?
Prof. Dr. Bülent Tıraş, Jinekoloji ve Obstetrik Der. Bşk.
TIBBİ VE ETİK AÇIDAN TARTIŞMALI
Koruyucu yumurtalık ameliyatı bir dönem çok tartışıldı, çünkü yumurtalığın alınması kanseri tam olarak engellemiyor. Mutasyona uğramış gen varsa, aynı kanser türü bu kez kadının karın zarında meydana gelebiliyor. Bu konu tıbbi ve dolayısıyla etik açıdan tartışmalı. Bizim tavrımız şudur: Eğer doktor menopoza girmemiş kadının yumurtalıklarını aldıysa hatalı iş yapmıştır. Menopoz sonrası hormon dengesini, üreme faaliyetini etkilemeyeceği için hatalı değildir.
Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, JİNEMED Tıbbi Direktörü
KANSER FOBİSİ OLAN HASTA
DOKTORDA FOBİ YARATIYOR
Bugün artık kan tahliliyle kesin olmasa da hastaların kanser olma ihtimalini görebiliyoruz. Kanser fobili hastalara karşı biz doktorların da fobisi vardır. Risk taşıyan hastaya "Almayalım " dediğinizde siz de riske girersiniz, kanser geliştiğinde meme veya rahmi almadığınız için sorumlu olursunuz. Bu nedenle hasta isteğine saygı gösteririz. Meme ya da yumurtalıklarını aldırmak istediğinde elimizdeki bulgulara göre, gerek olmadığını söyleyebiliriz. Hasta ısrar ederse alınır.
Gencay Gürsoy, Türk Tabipleri Birliği Başkanı
Bu tür ameliyatlarla ilgili belirlenmiş bir duruşumuz yok. Biz tıbbi endikasyonlar konusunda fikir beyan etmeyiz. Şikayet geldiğinde ilgili derneklerden bilirkişi raporu isteriz. Eğer bu tür ameliyatlar Türkiye ’de yaygınlaşırsa bir tutum oluşturulabilir.
Prof. Dr. Özdemir Aktan, Marmara Üniv. Hast. Genel Cerrahi Bölümü
RİSKİ TESTLE KANITLANMIŞ
HASTALARA TAVSİYE EDİYORUM
Riskli hastanın sağlam memesini aldırması Türkiye’de tuhaf karşılanabilir ama ABD’de de çok sık rastlanan bir durum. Bir zamanlar çalıştığım Cleveland Clinic’te annesini, halasını meme kanserinden kaybeden 39-40 yaşlarındaki kadınlar geldiğinde test yapılırdı. Risk taşıyorsa sık sık mamografi testi yaptırmaları ya da memelerini aldırmaları önerilirdi. Bu durumdakiler genellikle hemen hastaneye yatar, memelerini aldırır. Çünkü ne kadar sık test yaptırsanız da kanserli hücreler gözden kaçabilir. Başlangıçta riskten kaçınmak için sağlıklı memenin alınması bana da garip geliyordu. Sonra kişinin rahat etmesinin her şeyden önemli olduğunu anladım. Kanser endişesiyle yaşamak büyük eziyet. Ben de artık riski testle kanıtlanmış hastalara memelerini aldırmasını tavsiye ediyorum. Yumurtalık ve rahimde ise sadece BRCA-1 ve BRCA-2 testi pozitif çıktığında ameliyat öneririm. Elimde kanıtım yoksa "rahmimi, safra kesemi al" diyeni ameliyat etmem. Aksi durumda ameliyat yaparsam suçlu bile sayılabilirim.
Prof. Dr. Haluk Özen Hacettepe Üniv. Üroloji Anabilim Dalı Bşk.
PROSTATIMI AL KURTULAYIM DİYEN ÇOK
Prostat kontrollerine gelen birçok hasta "Rahat olmak istiyorum, kanser olmamak için prostatımı al" diyor. Ancak bu ameliyat sadece kanser gerekçesiyle yapılabilir. Aksi malpractice, yani mesleğimi kötüye kullanmak olur. Bu durumlarda kayıp-kazanç analizi yapmak lazım. Kanser riskli kadının memesini aldırmasıyla, kanser riskli erkeğin prostatını aldırması aynı şey değil. Prostat ameliyatından sonra o erkek ereksiyonunu kaybedebilir, idrarını kaçırabilir. Kanserden korkan hastalarıma bunları anlatarak ikna etmeye çalışıyorum.
Prof. Dr. İskender Sayek Hacettepe Üniv. Gen. Cerrahi Anabilim Dalı Bşk.
Meme risk faktörü değerlendirilerek kanseri önleyici ameliyatla alınır. Bu hastayla hekimin arasındaki anlaşma sonucu gerçekleşir. Hastalarıma riski anlatırım, göze almak istemeyene memelerini aldırmalarını tavsiye ederim. Risk kanıtlanmamışsa hasta izlemeye alınmalı, organ alınmasını etik bulmuyorum.
Dr. Hakan Berkil
Florance Nightingale Genetik Bölümü Direktörü
ANKSİYETE YARATACAĞI İÇİN
GENETİK TESTİ HERKESE ÖNERMİYORUZ
Kişinin ailesinde 3-4 kişide meme ya da barsak kanseri görülmüşse genetik test yaptırmasını öneriyoruz. Daha az fertte görülmüşse önermiyoruz. Çünkü bu testlerin kişide anksiyete ve korku yaratma ihtimali var. Genetik risk grubundakilere daha sık mamografi çektirmeleri önerilir. ABD ve Avrupa’da meme, rahmin alınması gibi radikal çözümler öneriliyor. Bu ameliyatlara oralarda sık rastlanmasının nedeni, daha çok kişinin testten geçmesi.
Prof. Dr. Macit Arvas Cerrahpaşa Fak. Jinekolojik Onkoloji Böl. Bşk.
KANSER OLMADAN YUMURTALIKLARINI
ALDIĞIM BİRÇOK HASTAM VAR
Bu tür önleyici ameliyatlar tüm dünyada tartışılıyor. Ben genetik testi pozitif çıkan hastaların yumurtalıklarını aldırmalarını tavsiye ediyorum. Üç kızkardeşi yumurtalık kanserinden ölmüş, genetik testi pozitif çıkmış kadının yumurtalığını alırım. Böyle bir çok hastanın ameliyatını yaptım. Fakat meme konusunda sıkı takipten yanayım. Çünkü hastanın psikolojisini etkiliyor. Teknoloji çok gelişti, sıkı takiple erken yakalanabilir, gerektiğinde alınır. Genetik testleri pozitif çıkmayan hasta, ısrar da etse memesini, yumurtalığını almam. Çünkü etik olmaz.
Serdar Erener’in not ortalaması: 8
Yazının Devamını Oku 