Genç yaş kadınlarda genellikle bir sorun bulunmaz. Erkeklerin de yarıya yakınında sperm tahlili normaldir. Bu şekilde çocuk olmamasını izah edecek bir nedenin bulunamadığı durumlarda endişe de artar. Şimdi ne yapmalı, nasıl bir yol izlemeli?
Öncelikle hemen söyleyelim, hiçbir neden bulunmasa da bu çiftlerin %65’inde takip eden 9 ay içinde bir gebelik görülecektir. Dolayısıyla acele etmeye gerek yok, bir süre beklemekle doğal yolla da çocuk olabilir. Ancak burada dikkatten kaçan çok önemli bir husus var. Sadece sperm tahliline bakıp da normal gelen erkekler biraz detaylı araştırıldığında yarıya yakınında, %40’ında, altta yatan bir risk faktörünün bulunduğu ortaya çıkacaktır.
Tanınmış bir dergide çıkan araştırmanın sonuçları, böyle erkeklerin ya varikoseli bulunduğunu ya da sperm kalitesini bozacak bir yaşam tarzları olduğunu gösterdi. İşte bu erkekler aslında gerçek anlamda kısır değildir, herhangi bir tedaviye gerek kalmadan sadece risk faktörlerine karşı tedbir almakla bile yarısından fazlası eşlerini gebe bırakabilecektir.
Sonuçta sperm tahlilleri normal, eşlerinde bir sorun bulunmayan erkekler kendilerini kısır olarak görmemeli. Bunların üçte biri baba olma kapasitesine sahiptir.
Kasvetli kış günlerinin ardından yazın sıcak havası hiç kuşkusuz yaşam tarzımızı değiştirecek. Havaların ısınmasının önemli bir etkisi de üreme sağlığı üzerine olmakta. Özellikle baba adaylarının bu bakımdan dikkat etmeleri gereken bazı hususları belirtmekte fayda var.
Testislerde sperm üretimi ile içinde bulunduğumuz ortamın sıcaklığı arasında çok önemli bir ilişki vardır. Testislerin normal sperm üretimi yapabilmeleri için vücut sıcaklığından 3-4 derece daha serin bir ortamda kalmaları gerekir. Bu ayarlamayı içinde bulunduğu skrotum kesesi yapar. Ancak yazın havalar ısındıkça soğutma mekanizması yetersiz kalır ve neticede testisler ısınarak spermin kalitesinde önemli bir düşüş ortaya çıkabilir. Nitekim fırın işçileri, güneş altında çalışanlar ya da uzun süre oturmayı gerektiren meslek sahiplerinde sperm sayısı, hareketi ve morfolojisinin anlamlı derecede azaldığı saptanmıştır.
Bunun yanı sıra spermlerin içinde yüzdüğü seminal sıvıda bazı toksik metabolitler birikerek oksidatif stres ve DNA hasarında artış da gözlenmektedir.
İşte, sıcaklığın bu etkilerine karşı alabileceğiniz bazı tedbirler:
1. Giyinmenize dikkat edin. Özellikle bol, pamuklu ve ince iç çamaşırı ve pantolon giyilmeli. Sıkı dar giysiler testisleri sıkıştıracağı için skrotumun soğutma kapasitesini önleyerek sperm üretimini bozabilir.
2. Bol su için. Testisleri saran damarların içinde kan ne kadar hızlı akarsa sıcağı da o kadar hızlı uzaklaştırarak skrotumun ısısının düşmesine yardımcı olur.
Her ne kadar testislerden cerrahi yolla sperm elde etme şansı varsa da ne yazık ki olguların yarısında bu mümkün olmamakta. İşte bu noktada tüm umutlar kök hücrelerden sperm elde edilmesine dayanmakta. Peki, kök hücrede durum nasıl?
Öncelikle kök hücrenin ne olduğunu anlamak gerekir. Her organımız kendine has kök hücrelerden gelişir. Bunlar daha anne rahmindeyken embriyoda ortaya çıkarlar ve zamanla özelleşerek ileride ait oldukları organı geliştirecek yerlere yerleşirler. Testiste spermleri oluşturan kök hücrelere spermatogonium adı verilir. Bunların dışında bir diğer kök hücre grubu vardır ki, bunlar henüz belli bir organa farklılaşmamışlardır. Bir yerde hasar geliştiğinde hızla oraya göç edip, hangi hücreye ihtiyaç varsa ona dönüşerek hasarlı yeri onarırlar.
Kısırlık tedavisinde de bu iki kök hücre grubundan faydalanılmakta. Ya testisin kendi kök hücrelerini besleyerek sperm üretimini sağlayacaksınız, ya da testis dışında bir yerden kök hücreleri alıp bunları sperme dönüştüreceksiniz.
Testisin kendi kök hücrelerini tedavi etmek için vücudun değişik yerlerinden elde edilen, içlerinde çok sayıda besleyici madde içeren özel hücre solüsyonları hazırlanarak testis içine enjekte edilir. Bunlar arasında PRP, eksozom ya da mezankimal hücreler başlıca kaynaklardır. Bilimsel amaçlı çalışmalarda umut vadeden sonuçları bildirilmiştir.
Bilimsel araştırmalara göre genel vücut sağlığı ve sperm kalitesi üzerinde olumsuz etkide bulunabilecek faktörler arasında başlıca beslenme, obezite, sigara ve alkol alışkanlığı, madde bağımlılığı, hava kirliliği, uykusuzluk, tarım ve böcek ilaçları ile gıdalardaki katkı maddeleri ön plana çıkmakta. Bütün bu risklere karşın kişisel olarak nasıl tedbir alabiliriz?
Geçtiğimiz yıl yayınlanan bir rapor en basitinden beslenme tarzını düzenlemek ve fiziksel aktivitelere ağırlık vermekle sperm kalitesinde anlamlı bir artış olacağını gösterdi. 260 erkek üzerinde yapılan bu çalışmada Akdeniz diyeti alan ve oturmaktan vazgeçip daha fazla hareket edenlerde sperm sayısı, hareketi ve normal morfolojisinin 4 ay içerisinde diğerlerinden daha yüksek değerlere ulaştığı ortaya çıktı. Akdeniz diyetinden kastedilen balık, tavuk, meyve, başta yeşil yapraklı olmak sebze ile nohut, fasulye gibi baklagillerden zengin besin alınmasıdır. Bunların faydası antioksidan ve antiinflamatuvar yani iltihap hücrelerini azaltıcı etkiye sahip olmalarından kaynaklanır. Nitekim klasik yaşam tarzını süren erkeklerde spermlerin içinde yüzdüğü seminal sıvıda antioksidan miktarı düşük kalmakta, bu da oksidatif stres dediğimiz durumu yaratarak spermlerde DNA hasarını artırmaktadır. Akdeniz diyeti, içerdiği fitokimyasallar sayesinde çevresel kirliliklerin yarattığı zararları giderici etkiye de sahiptir.
Bunun aksine aşırı miktar kırmızı et, yağlı yemekler ve şeker tüketimi ile katkılı hazır atıştırmalıklar uzun sürede ciddi sağlık problemleri yaratabilir. Kanser, diyabet, metabolik hastalıklar, kalp-damar hastalıkları gibi genel vücut sağlığı üzerinde ciddi sakıncalar doğurdukları gösterilmiştir. Bunlar da neticede testislerin çalışmasını ve sperm kalitesini etkiler. Sadece spermler üzerinden değil, cinsel fonksiyonlarda sebep oldukları zayıflamayla da kısırlık nedeni olabilirler.
Diğer yandan, tarım ve hayvan besiciliğinde kullanılan katkı maddeleri ile ortama saçılan deterjan ve plastik atıkların içerisindeki östrojen benzeri kimyasallar su ve besinler yoluyla alındığında vücudun hormon dengesini değiştirerek testislerde sperm üretimini bozmakta. Özellikle anne adaylarının hamilelikleri sırasında böyle ajanlara maruz kalması doğacak çocukların ürogenital problemlere yatkınlığını artırabilir.
Benzer şekilde sedanter yaşam tarzının da üreme sağlığı üzerinde olumsuz etkileri bilinmekte. Örneğin günde 4 saatten fazla oturur pozisyonda çalışan erkeklerin sperm hareketlerinin önemli derecede düştüğü gösterildi. Uzun süreli oturmanın en belirgin etkisi testislerde ısı artışına neden olmasıdır. Normalde skrotum kesesi içinde testisler vücut ısısından 3-4 derece daha soğuk ortamda çalışmasını sürdürebilir. Otururken bacakların arasında sıkışan testislerde ısının artmasıyla sperm üretimi de bozulmaya başlar. Burada hem yüksek ısının doğrudan sperm üretimini zayıflatması hem de artan oksidatif stres nedeniyle spermin enerji kaynağı olan mitokondrisinin yeterli çalışamaması söz konusudur. Enerjiden mahrum kalan spermlerin bir yandan kuyruk hareketi bozulurken diğer yandan yumurtayı delip içine girmesini sağlayacak mekanizmaları işlemez hale gelir. Neticede bu erkeklerin eşlerini gebe bırakma şansları azalır.
Netice olarak, baba olmaya niyetlenen erkeklerin en azından sağlıklı beslenmeye dikkat etmeleri ve gün içinde hafif fiziksel egzersiz yapmalarının bile sperm sağlıklarının korunmasında önemli bir fayda sağlayacağı akılda tutulmalı.
Normal bir sperm analizinde ejakulatın her mililitresinde en az 15 milyon kuyruklu sperm hücresi bulunması, bunların da en az üçte birinin ileri doğru hareketli olması beklenir. Böyle bir sonuç gelince sperm tahlili normal olarak yorumlanır ve eşinde de herhangi bir anormallik bulunmamışsa zamanın akışına bırakılarak bekleme sürecine girilir. Oysa çocuk yapma çabalarını ertelemek doğru bir hareket midir?
Yakınlarda yayınlanan bir araştırmanın sonuçları bu konuda daha temkinli olunması yönünde uyarı vermekte. Bu çalışmada sperm tahlilleri normal bulunan bine yakın erkek takibe alındı. Sonuçta görüldü ki, FSH hormonu yüksek olanlarda zaman içinde sperm değerlerinde bozulma, hormonu normal olanlara göre çok daha hızlı gelişmekte. O nedenle de otörler sperm tahlili normal de olsa, FSH hormonu yüksek olan erkeklerin çocuk yapma girişimlerini fazla ertelememelerini önermekte.
FSH hormonu testiste spermlerin beslenmesini sağlayan başlıca kaynaktır. Sperm üretiminde bir aksaklık olduğunda beyin bu hormonun salınımını artırarak testisleri daha fazla beslemeye çalışır. FSH hormonunun yüksek olması, sperm üretiminde bir şeylerin ters gittiğinin en iyi göstergesidir. O nedenle de henüz sperm tahlili normal olsa bile FSH’nın yüksek gelmesi sperm üretiminin zayıfladığına, ileride değerlerde daha erken düşüş gelişeceğine dikkat çekmelidir.
Aslında yaş ilerledikçe erkekte sperm değerlerinin düşmeye başladığını biliyoruz. Her ne kadar bir erkeğin baba olma potansiyeli kadınların aksine hayat boyu devam etse de sperm kalitesinde bozulma ve cinsel işlevlerin zayıflaması yıllar geçtikçe çiftin çocuk sahibi olma şansını düşürebilir. Burada en önemli husus, özellikle çevresel faktörlere bağlı olarak spermlerin içinde yüzdüğü seminal sıvıda bir takım toksik metabolitlerin birikmesidir. Bu şekilde birikim oksidatif stres dediğimiz bir ortam yaratarak spermin hareketi, yumurtaya girmesi ve döllenme kapasitesini anlamlı derecede bozabilir. Daha ilerleyip DNA hasarları artmaya başladığında tüp bebeğin başarısında da ciddi düşüş, hatta gebelik kayıplarında artış görülmekte.
O halde ileride sıkıntılı bir durumla karşılaşmamak için nasıl bir yol izlenmeli? Çocuk yapmaya niyetlenildiğinde bir ön muayeneden geçilmesi en ideal olanıdır. Çünkü geçirilmiş hastalıklar, testislerin doğuştan gelen anomalileri, kalıtsal hastalıklar, içinde yaşanılan çevresel koşullar, kötü yaşam tarzı gibi bazı durumlar daha başlangıçta spermlerde yetersizlik yaratarak beklemekle zaman kaybına yol açacağından erken müdahale edilmesini gerektirir. Şayet azoospermi söz konusuysa belki tedavi ile sperm çıkışı sağlanabilir. Azoospermi olmasa bile, belirgin bir varikosel ya da DNA hasarında artış saptanırsa bunların düzeltilmesi doğal yolla gebelik şansını artırabilir. En basitinden, zararlı alışkanlıkların terk edilmesi, farkında olmadan sürdürülen kötü yaşam tarzının değiştirilmesi, sağlıklı beslenme önerileri çiftin çocuk sahibi olması yönünde destek sağlayacaktır.
Netice olarak, günümüz yaşam şartları ve bozuk çevresel faktörler artık üreme sağlığı üzerinde ciddi riskleri de beraberinde getirmiş durumda. Önceki nesillerde gördüğümüz 6 veya 7 çocuklu aile tablolarından gittikçe uzaklaşmaktayız. Bunun farkında olarak baba ya da anne olma hayallerimizin gerçekleşmesini şansa bırakmayıp, daha temkinli davranmak zorunda olduğumuzu unutmayalım.
Tüp bebek yapılan çiftlerin de yaklaşık yarısında ne yazık ki gebelik görülmemekte. Başarısız tüp bebek denemelerinden sonra sıklıkla sorun sperm şekillerindeki yani morfolojisindeki bozukluklarla ilişkilendirilmekte. Acaba sperm morfolojisi gerçekten de tüp bebek başarısı üzerinde belirleyici bir parametre mi?
Tahlillerde sperm morfolojisinin normal olarak kabul edilmesi için bunun %3’ten fazla olması beklenir. Bunun anlamı, her 100 spermden en az dördünün normal şekilde olması demektir. Yani %4, %5 gibi görece düşük sayılar görseniz de bu değerler gebelik olması için yeterlidir. Netice olarak, tahlil sonucunda spermlerinizin %3 ya da daha fazlasının normal şekilde olduğunu gördüyseniz endişe etmeyin ister doğal yolla ister tüp bebekle olsun, çocuk olması için burada bir sorun yok.
Asıl merak edilen konu, normal şekilli sperm oranının %4’ten daha düşük olduğu erkeklerde tüp bebek başarısının etkilenip etkilenmeyeceğidir. Günümüzde tüp bebek hemen hemen tüm merkezlerde ICSI tekniği ile yapılmakta, yani tek bir sperm seçilerek yumurta içine yerleştirilir. Yakın tarihte 2 binin üzerinde çiftin ICSI ile yapılan tüp bebek sonuçlarının incelendiği bir seri bildirildi. Bu çalışma, sperm morfolojisi %4’ün altında olsa da gebelik ve doğacak çocuğun sağlığı bakımından anlamlı bir risk taşımadığını göstermekte. Dolayısıyla tüp bebeğin başarısız olduğu çiftlerde sorunun tek başına sperm şekli ile ilgili olmadığı anlaşılmakta.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir ayrıntı, spermin baş şeklinin nasıl olduğudur. Çünkü yine çok sayıda tüp bebeğin değerlendirildiği geniş çaplı çalışmalara göre tüm spermlerin baş kısmında şekil bozukluğu varsa, işte asıl bunlarda tüp bebeğin tutma şansı anlamlı derecede düşmekte. Bu şekilde baş anomalili spermlerle tüp bebek yapıldığında sağlıklı bir doğumla sonuçlanma olasılığı yaklaşık 4-5 kat azalmakta. Çünkü baş kısmı asıl spermin genetik sağlığı bakımından önemli bir göstergedir. Şayet genetik yapıda ya da fonksiyonlarda bir kusur varsa, bu kendini başta küçülme ya da aşırı büyüme, düzensiz şekil alma, içinde vakuoller dediğimiz boşlukların oluşması gibi birtakım bozukluklarla gösterir. Oysa embriyonun normal gelişmesi ve anne rahminde tutunabilmesi için babadan gelen genetik malzemenin sağlıklı olması gerekir. İşte bu nedenle baş morfolojisi bozuk spermlerle tüp bebek yapıldığında çocuk olma şansı azalmakta.
Vücudumuzun sağlıklı gelişimi yeterli ve dengeli biçimde protein, karbonhidrat ve yağ almamızı gerektirir. Bunlar temel yapı taşlarıdır. Her birinin işlevi farklıdır. Her ne kadar aşırı yağ tüketiminin kalp damar hastalıkları başta olmak üzere çok yönden sağlığımızı tehdit edeceği bilinse de son yıllarda omega-3 yağ asitlerinin özellikle üreme sağlığı üzerindeki etkisi daha fazla önem kazandı.
Omega-3 bir çeşit yağ asididir. Vücudumuzda yeteri kadar üretilmez ve dışarıdan alınması gerekir. Günümüz beslenme düzeninde işlenmiş gıdaların yerleşmesi neticesi ne yazık ki yiyip içtiklerimizde artık yeteri kadar omega-3 bulmak mümkün olmamakta. Hayvanların doğal besin kaynaklarını kaybetmeleri ve suni yemlere zorlanması bu eksikliğin başlıca nedeni. Oysa bu kimyasal hücrelerin olgunlaşması ve çalışmasında son derece önemli bir göreve sahiptir.
Omega-3 hücre zarının akışkanlığını sağlayarak dışarıdan besin maddelerinin hücreye girmesine yarar. Aynı zamanda hücreler arasındaki haberleşmeden de sorumludur. Bunun spermler için önemi çok büyüktür. Çünkü spermin yumurtaya girebilmesi için başını çevreleyen ve akrozom olarak bilinen kesenin açılarak içindeki enzimlerin açığa çıkması gerekir. Ancak bu sayede yumurtanın zarlarını eriterek içine girip döllenmeyi sağlayabilir. Akrozom kesesinin yumurtaya yaklaştığını fark etmesi ve bu sırada açılması için kese duvarının yapısında yeteri kadar omega-3 bulunmalıdır. Diğer yandan spermin düzgün şekilde hareket edebilmesi de yine kuyruğunu çevreleyen membrandaki omega-3 sayesinde gerçekleşebilir. Bütün bunların yanı sıra, antioksidan ve iltihap hücrelerini uzaklaştırıcı etkileriyle de sperm kalitesi üzerinde önemli etkiye sahiptir. Sperm DNA hasarları kısırlık nedenleri arasında önde gelen nedenlerden biri olmuştur. Omega-3’ün antioksidan faydaları bu yönüyle de dikkate değer.
Danimarka’da bir üniversite hastanesinde yapılan araştırmada gerek diyetle gerekse takviye ürünler içerisinde yeteri kadar omega-3 alınmasının sperm değerlerinde anlamlı bir düzelme yaptığı ortaya kondu. Özellikle kısırlık nedeniyle tedavi arayışında olan, 30 yaş üzeri ve kilolu erkeklerde omega-3’ün faydasının daha fazla olduğu görülmekte. Bu anlamda Akdeniz diyeti olarak bilinen ve ağırlıkla deniz ürünleri ile bitkisel yağa dayanan beslenme tarzının erkeklerin üreme başarısını artırdığı dikkat çekmekte. Sadece erkek değil, eşinin de benzer beslenme alışkanlığı olması durumunda etkisi artmakta. Sperm kalitesindeki düzelme hiç kuşkusuz gebelik şansını da artıracaktır.
Yapılan araştırmaların çoğu, vücuttaki yağ miktarı arttıkça, sperm kalitesinde de anlamlı bir düşüş olacağı yönünde hem fikir. Şayet vücut ağırlığınız belli bir sınırı aşarsa obez sınıfına girmişsiniz demektir. Böyle durumlarda baba olma şansınız daha da azalır. Obez olup olmadığınızı basit bir hesapla anlayabilirsiniz. Şayet kilonuzu boyunuzun metre biriminden karesi’ne böldüğünüzde 30’un üzerindeyse, bu obezite anlamına gelir. Bunun normalde 25’in altında olması gerekir. Aradaki değerleri aşırı kilolu, yani şişman olarak kabul edebiliriz.
Yapılan araştırmalar şişman erkeklerde sperm sayısının %11, obezlerde ise %42 daha düşük olduğunu ortaya koymakta. Hatta şişmanlarda azoospermi riski %39 artarken, obezlerde bu oran %81’e çıkmakta. Benzer şekilde sperm hareketi ve canlılığında da belirgin düşüş görülmekte. Ancak bunun tam tersi durumda, yani aşırı zayıflarda da benzer şekilde sperm kalitesi bozulabilmekte. Kısacası, spermlerinizin sağlıklı kalabilmesi için kilonuzu normal sınırlarda tutmanız şart.
Vücutta biriken aşırı yağ dokusu sperm kalitesini çeşitli mekanizmalarla bozabilir. Bunun başında testosteron hormonunda düşme gelir. Yağ hücreleri testosteronu östrojene çevirerek, kandaki testosteron miktarını azaltır. Oysa testosteron gerek cinsel performans gerekse sperm üretimi için son derece gerekli bir hormondur. Östrojendeki artış ise bunun tam tersine erkeksi fonksiyonları baskılar. Diğer yandan, obez erkeklerde aşırı yağ birikimine bağlı olarak testislerin içinde bulunduğu skrotal kesede ısı artar. Normalde testisler vücut ısısından 3-4 derece daha düşük ortamda sağlıklı çalışır, bunun artması sperm kalitesinde ciddi bozulma yapar. Bunların dışında, yağ hücrelerinden çıkan toksik metabolitler ve seminal sıvıda biriken lökositlerin ortama çıkardıkları zararlı atıklar da spermleri olumsuz etkilemekte. Böyle durumlarda sıklıkla oksidatif streste artış yaratarak spermlerde DNA hasarına yol açtıklarını görmekteyiz. Bütün bunlar sonuçta erkeğin eşini gebe bırakma başarısını azaltıp, gebelik kayıplarında, düşüklerde artışa yol açabilir.
Obezite sadece spermler üzerinden değil, yaşam kalitesinde neden olduğu bozulma ile de üreme sağlığını etkiler. Buna eşlik eden kronik hastalıklar, ruhsal değişiklikler, eşler arasında yarattığı uyumsuzluk dolaylı yollardan çiftin çocuk sahibi olma şansını azaltabilir.
Ancak endişe etmeyin. Aşırı kilolardan kurtulmanız durumunda eski sağlığınıza kavuşma şansınız var. Bir araştırmaya göre düşük kalorili bir diyetle sekiz haftada ortalama 16 kilo veren erkeklerde sperm sayısının %40 arttığı ortaya kondu. İdeal kilo korunabildiği sürece bu düzelme de devam etmekteydi. Tabii burada sadece kilo vermek değil, sağlıklı beslenmek de önemli bir etken olma durumunda.
Netice olarak, erkeklerde aşırı kilo üreme sağlığını olumsuz etkileyerek bir kısırlık nedeni olabilir. Obezite sınırına gelinmişse bu risk daha da artmakta. Bunun önüne geçmek için zamanında önlem alarak hiç kuşkusuz baba olma şansınızı koruyabilirsiniz. Genç erkeklerin beslenme alışkanlıklarına dikkat etmeleri, bu anlamda ileriye yönelik endişelerden kurtaracaktır. Şayet hali hazırda kilo probleminiz varsa, hiç vakit kaybetmeden bir diyetisyen eşliğinde çalışmalara başlamanızda büyük yarar var.